PARTİLERDE
VE CHP’ DE Kİ MOBBİNGE HAYIR !
Hani, eskiden –cep telefonundan, tabletten başını kaldırmadığından, bugünün çocuklarının
yaşayamadıkları – sokakta oyuna
dalıp gecikince ‘ Nerdesin sen? Saat kaç oldu ? ’ haykırışlı ebeveynlerden, bir ton azar işitilecek
kabahattin, kabahatsizliğinin farkında olunmadığı çocuklukta; ‘offf
onca laf, tokat, terlikte gelebilir’ korkusunun, kat be kat daha fazlasını, bu yaşta bile hissettiren,
istisnasız her alanda yer edindirilmiş “korku, linç imparatorluğunda” rahatlatacak;
‘emin ol ki, bugünün Türkiye’sinde yaşamış ve
herhangi– muhtemelen sol– bir parti üyesi olsalardı; (1799-1850) Honoré
de Balzac “her büyük servetin arkasında
bir suç gizlidir”, (1809 -1865) Pierre-Joseph Proudhon da “mülkiyet hırsızlıktır” dediği, yazdığı için, tespitlerin
doğruluğunu onaylamalarına karşın, ilk önce
parti yöneticilerinin tepkisine maruz kalacaklardı’ düşüncesi;
hele de üye olunan
partinin, örgütünün, derneğin mensuplarının, kültürel donanımı,
seviyesiyle orantılı eleştirisel
yaklaşımdaki sığlık, saygısızlık ve acımasızlık da biliniyorsa; ‘ seçim bitseydi öyle yazsaydın, şimdi AKP’nin
işine yarayacak’ çıkışlı, linçlenmeyi göze
alarak, düşüncesini ifade edeceği bu
yazıyı kaleme aldığını bilmen, sence yoldaşım, helvalım; yazanın
hayrına mıdır? Sen de bilemedin değil mi?
Zira, 20 yıldır siyasal İslam’ın
güdümünde, sabah akşam herkesin bıktığını
belirtiği, değişmesi için de mücadele
ettiğini söylediği, ülkede ki bu mafyatik, emek hırsızı , “tek”çi müesses nizam;
varlığını sürdürmek için kutsal addettirdiği
kendisine tapan, biatçı, her yaptığını güzelleyen, karşıtının, muhalifinin yok edilmesine, hapislere atılmasına büyük hevesle katkı sunan, bir kitleyi , toplumu da var ettiğinden;
100 yıldır gerçekleştirilmeyen “aydınlanma”nın karanlığında, demokrasi ve demokrat tavır nasıl bir şeydir bilinmediğinden, bireyle ilişikliği su götürmez; evrensel değerler; iyiliğin, dürüstlüğün, ahlak ve vicdanın çürütülmesiyle, bu değerleri savunanlar ‘sana mı kaldı ses çıkarmak? Herkes cebini doldurma
derdinde, millet iki daire aldı, çoluğunu çocuğunu işe koydu, beş para etmez
Suat belediye meclis üyesi, Veli belediye başkanı yapıldı, sen hala… ‘ ithamlı aptallıkla ödüllendirilirken;
her seçim sürecinde yalanı,
iftirayı, deepfake videoyu, ses kayıtlarını, montajlı fotoğrafları
kullanması normalleştirilmiş AKP’nin , Erdoğan’ın, Türkiye’de sirayet ettirmediği tek bir mecra,
nüve bırakmadığı otoriter, faşist, ayrıştırıcı diline, zihniyetine karşıymış gözüken,
Eskişehir’de cami açılışı yapacak, İstanbul’da
cami çıkışı beyanat verecek, kameralar önünde kuran okuyacak kadar Erdoğan taklitçisi muhalifleri de, aynı
yalan, iftira,
manipülatif içerikli yöntemleri kullanması da garipsenmeyecektir.
Hal böyle olunca, ‘aynı
düşüncedeyim ama sırası mıydı şimdi? bu kadar kritik bir seçim ( niyeyse bitmedi
gitti, her seçimin kritikliği)
“kazanırsam DEM'liler bu kapıdan giremez” aforizmalı Burcu KÖKSAL , sırf erken oyunbozanlık etti diye parti
değiştirmesini isteyenler dahil, muhaliflerin, topa tutukları AKP’yle
benzeşmesine şahitlik etmenin ‘
2,3 milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi karşılığında; kitlesini, ilkelerini pazarlık
konusu yapmaktan utanmayan; sol,
devrimci, sosyal demokrat, seküler parti yöneticilerinin, tek adam anlayışıyla partilerini yönetmeleri de ayrı bir facia. Ata, baba
partim CHP’ni …DEM’ i …TİP’ni, …, …, …, çıkarları peşinde dolaşan üyelerini, artık tanıyamaz oldum ‘ girdabına kapılanların, gözlerini
diktikleri;
belli yaştaki bireyleri işlevsiz sayan “… partilerde
40 yaş üzerindeki siyasetçiler gitsin …40 yaş altı siyasetçiler kalsın “
talimatının, neyin çaresi olduğunu açıklamaktan yoksun , kaotik lidere sahip, ana muhalefet CHP’de;
her seçimde yaptıkları gibi bir kez daha, uyduruk kontenjan, fermuar sistemi bahanesine sarılıp masa
başında, kırk yılda bir yapılan ama kullanılan oyları geçersiz kıldıkları önseçimi kazanan adayların
önüne, milyon dolarlı poşetler eşliğinde, toplumda karşılığı olmayan; eşlerini, dostlarını, sevgililerini, çantacılarını,
tanıdıklarını belediye başkanlıklarına, meclis üyeliklerine, aday
adayı atamalarını yaparken;
tepki gösterecek partililerle, duygusal kopuş yaşayacaklarını bildiklerinden ‘ her seçim öncesi böyle
bağırır, çağırır, seçim günü Ekmeleddin’e , Sadullah’a oy verdikleri gibi yine CHP’ye “evet “ basacaklardır ‘
güvencesinde, asla; sayamadığı, altı okun rozetini taşımaktan korkan, sağ tandaslı siyasetçilere peşkeş çektikleri, CHP’de,
siyaseti rant, çıkar çerçevesine yerleştirip, ilkesizliği ilke yapmaları mı yoksa
üyelerinin kızgınlıktan oy vermeme
ihtimali mi, hangisi “Atatürk'ün kemiklerini daha çok sızlatır?” sorgulamasına tabii
tutmayacakları; CHP’ li Oligarkların, 60 Parti
Meclisi üyesinin ya da atanmış aday adaylarının yandaşlığına soyunan CHP’si
üyelerinin;
sosyal medyada; meali
‘küsmeyin ki atadığımız adamlarımız, kadınlarımız seçimi kazansın, otursun
koltuklara, ama öyle, ama böyle , size
de bir şey düşer’ olan, “CHP ye
kızmak küsmek yok…şimdi CHP zamanıdır” emir kipli paylaşımlarla, kendilerine reva gördükleri çocuk kandırmacası
bile yıkıntının içinden zaferin yeşermesine olanak tanımayacaktır.
Çünkü, yıllardır onca partinin CHP, DP, AP, MSP RP, ANAP, DYP,SHP, HP HEDEP, DSP,
MHP, AKP, BP, YEŞİL SOL’un, genel ya da
yerel iktidarında “hayali ihracatta… verdimse ben verdim de…
benim memurum işini bilir de… vurgun davaların da” vücut bulan yolsuzluklarla, servet
edinmenin üretim aracı yapılan siyaset kurumunda; sağcı, solcu, İslamcı, laik, Türk, Kürt,
Alevi, Sünni etiketli partilerin egemeni; yandaşlarına makamlar, mevkilerini
sunan, kibirli OLİGARK yapının en büyük eseri; yağmayı, adrese teslim ihaleyi yasallaştıran
ahlaksız edim; hırsızlığı, reddetmeyip “ haklısın, bizde de hırsızlar var, ama karşımızdakiler hamuduyla götürüyor kardeşim “le aklayan, pek bi ahlaklı, pek bir temiz, pek bir
vicdanlı partililerin;
ortada hırsızlık yapmayan, yapmayacak
kalmadığından olsa gerek, ‘çok
hırsızlık yapana değil de, daha az hırsızlık yapacağa oy verme’ nasihatleriyle sıkıştırılan, oysa; nepotizmden uzak ‘ne AKP’nin, ne DEM’in, ne
MHP’nin, ne İYİ Partinin, ne de
CHP’nin kimsenin adamı, kadını, yandaşı kamunun malını yemesin, soymasın memleketi, işe alımda torpilin, rüşvetin yerine liyakat geçsin, parti içi demokrasinin işletildiği gelişmiş ülkeler Fransa, Almaya,
Norveç’ de ki gibi, eşit yurttaşlık temelli, sosyal devlet anlayışında
“muasır medeniyete” kavuşmak için çabalayanlarla, korkularını köpürttükleri
“endişeli laik” bireylerin, oylarını özgürce seçtikleri, istedikleri adaylara verme iradelerine, hakkına “AKP’ye
yarar” , “ CHP’ye yarar”, şu partiye, bu partiye yarar “ ayarını
verme suretli müdahalesini “bunu
seç, onu seçme, mecbursun, oy
vereceksin” mobbingini, hak gören dayatmacı , bildiğin faşist
tavır sergileyerek, aslında seçmenin
oylarını bloklamaları,
her seferinde Cumhur ittifakının seçimi kazanmasına yarayan
nedenlerden biriyken,
sanki muhalefet ve iktidar
partileri genel ve yerelde kamu rantını
aralarında taksim etsin diye anlaşmalı
seçim yapılıyor hissiyatında, bu aba altından sopa gösterme iyi niyetli, etik bir davranış göstergesi de değildir.
Ayrıca, bugüne değin “ seçtim, atadım, yaptım işte,
sen partinin üyesisin, mecbur oyunu vereceksin ” yaşanmışlığı göstermiştir ki, partileriyle bağını perçinleyecek kararlar
alması, bunu tavırlarıyla da göstermesi beklendiği halde, kurultay ya da genel, yerel seçimleri kazandıktan
sonra, koltuğa oturduklarında üyelerinin, delegelerin düşüncelerini, iradesini hiçe sayan;
her seçimde; yaşamlarına
yoksulluktan, gözyaşından başka
hiçbir katkısı olmayan “tek adam rejiminin” devamıyla, hukukun ayak altında ezildiği adaletsiz Türkiye’ye
geçit veren, aynı ‘… yarar, şeriat gelir, bizimkiler…
hırsızlar, malı çok, az ’ argümanlarını
yineleyen ve hep anti demokratik ‘aday
ataması’ ısrarında dayattıkları adayların seçilmesini isteyen parti liderleri,
yöneticileri, belediye başkanları ve meclis üyelerine kızgınlıklarını, tepkilerini
gösterecek başka bir çözüm yolu
bulamadığından;
elindeki tek gücünü
“ oyunu” ortaya sürerek; partilere,
partisine küsme, sandığa gitmeme, oy vermeme hakkını kullanma her vatandaşın demokratik tercihi ve hakkı olmakla
kalmayıp; tüm partilerin üyelerinden beklediği "tıpış tıpış oy verecekler” biatcılığından, daha değerli
bir tutum ve duruştur da.
Artık, adaletin, liyakatın, “t” sinin bile olmadığı; vizyonu
“ne olursa olsun kazanmak”la sınırlı partilerin,
yöneticilerinin kendilerine çeki düzen vererek, Türkiye’nin
demokratikleşmesine hizmet edecek bir düzene, partiliyi zenginleştirmeyecek bir siyasi yapılanmaya yönelmeleri amacıyla, sivil itaatsizlik hakkını kullanmak isteyecek Türkiyeli yurttaşlara uygulanan ‘ama…ama’lı tacizlere “sana göre boşa giden, ona göre mesaj içeren oyunu
istediği şekilde kullanır ”la karşı çıkış,
demokratlığın, medeniyetin gereğidir de.
Ve artık baydığından, sakın
‘gelse de kurtulsak bu tepemizde yıllardır sallandırılan Demokles kılıcından da, mücadelenin yollunu bulsak’ sitemine nail “ ama…şerait gelir” masalını anlatmaya
kalkışmayın. Küçük çocuklar bile, artık biliyor
ki, bu ülkeye şerait gelmez, gelemez çünkü, her istediklerini yapan, cirit atan
siyasal İslamcıların Türkiye’de ki mevcut rejimden daha alasını, dünyada başka bir diyarda bulmalarıysa
imkansızdır.
Hem, halkın tutarlılığına, politikalarına bakıp oy verdiği;
bunca zamandır yaptıkları ve söylemleri
iktidardaki Erdoğan’a , AKP’ye yarayan, partilisini küstüren kararlarda imzası bulunan
– asıl ayarı hak etmiş– muhalif partilerin
oligarkları, yöneticileri dururken; alternatif politikalar üretecek,
parti içi demokrasiyi işletecek
kararları alma, mekanizmaları kurma yetkisi bulunmayan, gariban üyelerini ve
muhaliflerini, başarı ya da başarısızlıklarının sorumlusu ilan eyleyen " sahaya inmediler, çalışmadılar, takoz oldular
" la suçlayıp yargılamayı, kinayeli
lafları bir kenara bırakan;
kendine sunulanı değil, hakkı olan eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü,
demokrasiyi yücelten, kaliteli bir yaşam
için hakikatin peşinde koşmanın getirisi olabilecek, her türlü karalamaya da göğüs gerip, Alman atasözü "diktatörlük yoktur. Eksik olan
muhalefettir” şemsiyesini tutan vatandaş, partili profilinin toplumda
yer edinmesiyle; normal mecrasına
dönecek siyasi, ekonomik bir yapı için
de; öncelikle “tek adam rejiminin”
yöntemlerini, argümanlarını terk eden muhalefet
partilerindeki Oligark saltanatının sonlandırılması elzem ve de inkar
edilemeyecek bir gerçekliktir de.
Ve o özlenen muhalefeti, demokratik partileri, değişimi palazlandırmayacak,
yaratmayacak tek şeyde "
tıpış...tıpış" itaatidir.
30.03.2024
Rukiye-Gülsen
FEROĞLU
Not: Sevgili yoldaşlar
, hevaller , biliyorsunuz şimdi sırası değil, eleştirilerinizi, seçim sonuna
saklamanızı rica ediyorum