5 Mayıs 2024 Pazar

 

 

 

 

DAHA  DA MI,  ZAMANI DEĞİL?





 

Şimdi, medeni davranışı, kent kültürünü sindirmiş bir birey , toplumunda; hayata bakışı, ilkeli duruşu, yaptıkları,  yetenekleri, mütevaziliğiyle var olur, pohpohlanmayı zül sayarken, memleket sathında görüldüğü üzere,   “kimden ne koparırsam kar “  anlayışında itaatkar,  şark kurnazı da, yer edinmek, kendini yüceltmek hatta  oy kapmak  için  itibar, prestij  kazandıracağını bildiğinden; düşünceleri, mücadeleleri, dürüstlükleri,  “eğilmeyen” kişilikleriyle  yakından uzaktan ilgisi bulunmadığı halde;

aidiyet hissettiği ya da mensubu olduğu kitlenin, kesimin referans aldığı, kahramanı gördüğü  liderlerini, kanaat önderlerini, düşünürlerini, yazarlarını; yetersizliğini, yeteneksizliğini, kibrini, küstahlığını, ilkesizliğini,  donanımsızlığını   kapatma da   kullanma utanmazlığı  ve aymazlığında;

misal kendini sol, sosyal demokrat, devrimci, Kemalist konumlandırıp, başta Gazi Mustafa Kemal; idealleri, bağımsız Türkiye uğruna; idam sehpalarında,  işkencelerde,  çatışmalarda, faili meçhullerde hayatından edilen onca Gezmiş’in, Aslan’ın, İnan’ın,  …, Eren’in, Kaynak’ın, Bardakçı’nın, …,    Kaypakaya’nın,  Aydın’ın, …,  Anter’in, Kormaz’ın, …,  yetmedi  Lenin’in, Che’nin,  Karl Marx’ın  fotoğraflarını;     “İzindeyiz…Yolundayız” , “Yaşasın Devrim”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”  capsleri,   #hashtag’leriyle   paylaşarak,  profil resmi yaparak;

kendini  “tak”, “şak”  diye  kol kıpırdatmadan  kolayca “kuva-yı milliye”ci ,  “kalpaklı” , “ devrimci”, “Kemalist” , “Sol”cu  ilan eyleyenlere ne demeli ?

Onların, bulundukları her alanda, her kesim de;  ailede,  partide, …, örgütte, …, dernekte, ..., sendikada, işyerinde; yer edindirilmiş üstünlerin egemenliğine, hukuksuzluğuna,  mafyatik, yağma düzenine  karşı;  “devrimci ahlak ve  duruş”larını, karakterlerinin bağımsızlığını göstermelerinin, daha  da mı,  zamanı değil? 

 

 

5.05.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

27 Nisan 2024 Cumartesi

 

SAHİ, KAFESTE YAŞATILANLAR,  ÖZGÜRLÜĞÜ

HASTALIK MI SANIRLAR  (I) ?

 

 



 

Hiryama’ya kalp acıtan  “hala bilmediğim çok şey var, hayat böyle bitiyor '' dediğinde kansere yakalanan arkadaşı, gözlerin ekranda, aslında diyorsun sende,  soruların cevabı çok basitmiş "bir dahaki sefer, bir dahaki seferdir. Şimdi, şimdidir”

 Gerçekten de “şimdi, şimdi” miydi? Kim bilir.Bilinen dünyanın neresinde olunursa olunsun, Merkez Bankası 818,2 milyar TL. zarar açıkladığında,  iflası  teyid edilen  bir ülkede, mevcut sistemde hiçbir şey değişmediği halde,  değişmiş, değişecek  numarasında, öfkesi yumuşatılarak, rahatlatılacak, fakirleştirilmiş  bir  toplumda, siyasette tavan yapmış  otoriterliğe de  balans ayarı  ihtiyacı son kertedeyken;  katkılarını, çalışmalarını inkar,  abesle iştigalse de,  iktidarın uyguladığı   politikaların başarısızlığının getirdiği dip dalgası; hiç bir şey yapılmasaydı da,  kesinliği mutlak, bir kazanımın göstergesi;

 

DEM haricindeki ; hamasetine, dönekliğine bakıp ‘bir şey yapamayacağına’  ikna olduğu  İYİ Partiyi,  oy oranı düşük  Deva, Gelecek, Saadet…, …, partisini denklemden çıkarıp, ana muhalefet  partisinin çatısı altında toplanıldığında  iktidarı cezalandıracağına inandığının işaretini,  Cumhuriyetin 100 yıl kutlamalarında veren Türkiyelilere, halklarına ait  başarı, öyküsünü;  “ oylar benimdir,  demesin sakın” uyarısını, haklı kılacak kadar,  kimse kendine  mal etmesin,  sahiplenmesin de.

 

AKP’nin  yerleştirdiği otoriter  tek adam rejiminin başarısı  artık  Türkiye’de de ; ABD ve   Avrupa’da ki gibi – Ortadoğu coğrafyasında varlığı  mumla aranan sol,  sosyal demokrat parti programlarına haiz olmayacak – iki merkez sağ ve onları  denetleyecek, dengeleyecek genellikle de  ötekileştirenleri, çizgi dışındakileri    temsil  eden  sol, çevreci bir  parti üzerine oturacak siyasi yapının,  “bu yalnız ve güzel ülkeye” biçtiği kader de;  bakış açısı, düşüncesi, kökeni farklı olsa da,  parmağında yüzükle başbakan olanın, o yüzükle başbakanlıktan; ceketiyle belediye başkanı olanın da  ceketiyle belediyeden  ayrılmadığı,   “kamu kaynağının, kamuya harcanmadığı “ yağmacı,    yeteneksiz tanıdıkların da  makamlara gark edildiği, bir ortam olduğundan;

 

 neredeyse bir ömür; 30,20 yıl boyunca, 7, 6, 5 kez atanarak milletvekili  yapılmış Özel, Öztrak, Toprak, Salıcı,  Ağababa, Bingöl, Köksal  gibi, muhtemelen daimi belediye başkanlığı kadrosu ihdasıyla 2028 ‘de de,  aday  gösterilecek, bu imparator edalı belediye başkanlarının, kendilerini  atayan partinin  Oligarklarına, borçların ödemek için,  mahalle  delege seçiminden  il, ilçe kongrelerine   varacak, müdahilliklerinin  devam edeceğini ön gördüğünden;

 

herkesçe benimsenen pragmatist  yaklaşım “Kral  mı öldü? Yaşasın yenisi”nin tezahürü  ‘Özgür Özel’in, CHP’nin, böyle büyük bir zafer kazanacağını biliyordum’   övgüsünün,  makam, mevki, ihale  kapmak için yeterli olmayacağını düşünen   yoldaşların, hevallerin; görgüsüzlüğe rahmet okutan,  utandıran   sosyal medyada paylaştıkları;

 

başta genel başkan ve parti meclisi üyeleri, misal Ankara’da kazanılan 16  belediye başkanın neredeyse tamamının;  belediye meclis üyelerinin, hatta  muhtarların  mazbata  alma, verme törenlerinde; başkan ve yardımcılarının odalarında, koltuklarının yanında, arkasında  çektirdikleri  fotoğrafları  delen yalakalığın,  riyakarlığın  altına  ‘yeter da ! anladık, sen  başkanın ennn, ennn  yakınısın, istediğini yaptırır, iş bağlarsın”  yergisi  yerine,  güzellemeler döşeyenlerin; kentliliğin nezaketini, zarifliğini  gömen bu feodal  pespayeliği,  baş tacı etmelerinde ki sebep; toplumun büyük kısmı gibi gelişime katkı sunacak karakteri, kişiliği olgunlaştıracak,

 

 Gazi Mustafa Kemal’in “öcünü aldık” dediği  Hektor’un, ayağı tezgiden Akhilleus tarafından   öldürüldüğü   Truva savaşının  anlatıldığı  Homeros’un İlyada ve Odysseia'dan;  kurucu kadroya önerdiği  Rousseau’nun “ Toplum Sözleşmesi”nden,  Yusuf Atılgan’ın ‘sıradanlığa, alışılmışın kolaycılığına  katlanamayan, hem farklıyı, hem doğruyu arayan Aylak Adamı”ndan, Youtube’daki  onca  Ahmet Arslan’a, Yasin Ceylan’a  ait felsefe içerikli  videolardan bi haber olmaları  mıdır?

 

İşte bu, Alejandro Jodorowsky’in  “kafeste (yaşatılanlar) doğan kuşlar, uçmayı hastalık (özgürlük ) sanırlar“ını sindirmiş, HEREM ilanıyla cemaatinin aforozuna uğrayan  Yahudi Spinoza’ nın Tanrısı, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sıyla ilgili  konuşmaların duyulmadığı toplumun,   çoğunluğunu oluşturan; yarım yamalak  yaşatıldığından  demokrasi, demokratlık, laiklik,  eşit temelli yurttaşlık,…, …,  nedir  bilmeyen, sosyal medya da  herhangi bir sanat ve kültürel etkinlik paylaşımına rastlanılmayan, hiç  hesap  sormadığı  “ (halkın değil) benim olsun, küçük olsun” zihniyetindekilere hizmetçilik yapan  itaatkar uslu, makul  vatandaşların,  partili  üyelerin, alacakları kararları onaylayacaklarına güvenen,

 –az buçuk haberdar olsalardı, dünyada görülmemiş şey;  yurttaşını, üyesini erdem yerine  alçaklığı tartışılmaz ahlaksız davranış; Muhbirliğe itmeye  asla kalkışmayacaklarından     Kant’ın “Ahlak  felsefesin” den  habersiz,  ama yeterinden fazla kurnaz,  Türkiye’nin  Oligarklarının,  CHP’deki temsilcilerinin, seçim sonrası   ilk işleri, ilk uygulamaları ;

üstlenecekleri yerel seçim başarısını vesile kılacak fırsatçılıkta,  parti içi anti demokratikliğe  karşı,  “CHP; emek eksenli sol, sosyal demokrat çizgiye gelmeli"yi  savunan    üyelerini  tasfiye için  “…..partimiz aleyhine,…. üyelerin disiplin kurullarına sevkinin kişilerin isim ve partideki görevleri ile…  delillerin…29 Nisan 2024 tarihine…”  talimatlı,  darbe, diktatörlük artığı  “Jurnal Genelgesi"ni yayınlamak,  olmasın mı?

 

27.04.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

 

 

24 Nisan 2024 Çarşamba

 

BOZKURT İŞARETİ DE YAPSA,  ÖTEKİLİĞİNİ…

 

 

Hangi ara açtı bu çiçekler de görmedik hayretinde, yaşanmışlıklarıyla dolu olsa da dünya tarihi, aynı şeyin, aynı olayların defalarca tekrarı sonrası ancak iyi ya da kötülüğe karar vererek harekete geçildiğinden, ömürlerin de boş yere heba edildiği  Ortadoğu coğrafyasında, yeni bir  düşünceymişçesine alıcı bulacak, demek ki günlük yaşamı etkileyen enflasyon, üstünlerin hukuku; adaletsizlik, yolsuzluk, nepotizm, ötekileştirme, yalan, iftira, talan yüklü müesses nizam; iktidar ve  muhalefet  partilerinin olaylara bakışı, duruşu  bireyin yaşamının,  halet-i ruhiyesinin üzerinde  de belirleyiciymiş.

Öyle ki,  bir sabah uyanıyorsun,  bakıyorsun ki,  çapulcu ,sürtük, fahişe,  “ananı da al git”, vatan haini, ihanetçi, terörist, FETÖ ’cü değil, “İstanbul Sözleşmeli” medeni dünyanın bir parçasıymışsın.

Neydi o; yaşam sevincini yok eden tek adam rejiminin güdücüsü Erdoğan’ın, AKP’lilerin kibirlerini, şatafatlı yaşamlarını,  yağmalarını, yoksulluğu engelleyememenin  çaresizliğinde;  muhalif liderlerin de  ilkesizce  ordan oraya savrulmalarına, “Anayasayı”  yok sayarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin,  Selahattin Demirtaş , Osman Kavala’nın da özgürlüklerinin  ellerinden alınmasına bakıp  “6 parti bir araya geldi, Yeşil Sol Parti (HEDEP) dışarıdan destekledi  yine yıkılmadı bu iktidar,Şimdi muhalefet,  darmadağınıkken, kazanılır mı bu yerel seçim? Hep hüsran, hep hezimet. Bunca rezilliğe  hala Erdoğan’a  oy veren  bu cahil halk….”  Moralsizliğinde; cidden de coğrafya, doğulan ev kadermiş, hiç bir şeyin düzeleceği  de yok.Bu şefkatsiz, vicdansız, çağdışı  çarkın içinde sürekli dönmektense, en iyisi çekip  gitmek, bu ülkeden.En azından kalan ömür huzur içinde geçer’  öfkeli asık suratlar.

 

Şimdi, bugün seçim sonrası  çöpleri toplayan  temizlik görevlileri dahil, herkesin yüzünde bir  gülümseme, yol kenarındaki çirkin hafriyat bile göze güzel görünüyor , vallahi  bir seçim yenilgisini, ne ülke,  ne de bünyeler  kaldıramazmış, el insaf   22 yıl sonra  gelinen nokta;  gri liste,  milyonlarca mülteci, her şeyden rant devşirme, rüşvet, pahalılık; daha da mı,  seçim kazanılmayacaktı?

 

Hoş  hangi oligarktan türediği bilinmeyen  “Gezi direnişinde gördük ki, kitle sokağa döküldüğünde iktidarın işine yarıyor”  korkutmalı,  bireyleri  hakları için protesto yapmaktan alıkoyan; zenginden, gelirinden  vergi almak yerine fakirden nasıl daha fazla vergi almalı’yı bayraklaştırmış müesses nizama dokunmayan, ucube uygulama; grup kurduğunda hazineden alınan  devlet yardımı sayesinde,  hiç oy  almasa da en az beş yıl   erki ve parayı elinde tutacağı  partisinde;  haftada bir grup toplantısında bağırıp, çağırmayı, isteğini  aday adayı atayıp,  makam mevki sağladıkları  siyaseti geçinme kapısı  algılatan, eleştiri kaldıramayan Erdoğan gibi  egosu tavan,  otoriter  muhalif siyasi parti liderlerine, dev  bütçe üzerine oturmuş STK başkanlarına kalsa, bu seçimde kaybedilirdi.

 

Ama bu defa  , önseçimsiz    atanmayı kabul eylemiş  “projeniz ne? benim projem yok” coolluğunda,  adilliği  tartışma götürmez adayın,  belediye başkanı seçilmesi  bile  gösterdi ki,  partilerde ve STK’lardaki halinden memnun,  adeta “Woke” akımının temsilcisiymişçesine sorunların kaynağı müesses nizama; –Demokrat Parti üyesiyken, partisinden ayrılıp  ABD başkanlık seçimine girmiş “Kapitalizme kızgın olmanızda sorun yok”  kitabında   “Oligarklar,  ABD'yi de yönetiyor ve bu sadece ABD ya da Rusya'yla da sınırlı değil. Avrupa, Birleşik Krallık ve dünyanın her yerinde, az sayıda inanılmaz derecede zengin insanın işleri kendi lehine yürüttüğünü görüyoruz. Ve yalanlar, yalanlar, yalanlar... Ve yolsuzluk, yolsuzluk ve yolsuzluk… medya da oligarkların kontrolü altında“ tespitini yapmış;  özlemi duyulan entelektüel politikacılardan  Bernard Sanders  gibi–   köklü bir  itirazı olmayacak sağ, İslamcı, muhalif sosyal demokrat , sol  partilerin de hükümranı oligarklara rağmen;

 

 hani eriyen karlar, yağan yağmurlarla dolar, dolar da baraj,  taşmak üzereyken  kapak kontrolü bir biçimde açılır, bir felaket  önlenir ya, işte günlük gereksinimi  ekmeği, yumurtayı almayacak  boyutta;  istisnasız tüm partilerin de  oy deposu kullanma amacıyla  “… ayda toplam 236.863.960,00TL et yardımı yapıldı….biz halkımıza et değil, but veriyoruz. emeklilere verilen 1000 liralık yardımı 5 bin TL'ye.. çıkarıyoruz ”  vaatleriyle,   sürekli istismarına, onurun ayaklar altına alınmasına neden bir kurabiyenin 50-60 liraya satıldığı vitrinlere baka kalınan fakirliğin  yaşandığı,   dünya sefalet endeksinde 5.inci sıraya erişmiş Türkiye’ de;  yandaşa  hazine garantili proje, geri ödenmeyen krediler,  emeklisine 10 bin TL  maaşı  reva gören otoriter yönetiminin  dizaynı  ekonomik yapının mimarı AKP’nin  iktidarının 22.inci yılında  bıçağı kemiğe dayandıran; sadece kendisini değil uluslararası camiayı da rahatsız eden  Erdoğan’ın, ortağı Bahçeli’nin  dev aynada  “Ali Kıran baş kesen” tavrının, kibrinin,  şımarıklığının  arşı aşmasına tepkisini;  

 

 ‘ne yaparsa yapsın  “partim, mecburum”  diye oy vermenin 22 yıl sonunda memleketi getirdiği nokta iflas, koyu bir karanlık, istibdat  ve fakirlik. Zaten illaki bir gün iktidardan düşeceklerdi. Sürseydi 1923-1945 yılları  arasında tek partili CHP   sonsuza kadar iktidarda kalırdı.  Yetti de, arttı artık  süngü düşürülmeli’ şiarıyla kanalize ettiği  seçim sandığından;  Erdoğan’a,  iktidarına okkalı ders verme arzusunu taşıtarak “cahil, aptal” ithamlarını da boşa düşürüp,   rüştünü de ispatlayan Türkiyeliler sayesinde; umutsuzluğun dibinde,  kimsenin  beklemediği ,  umulmadık,  sürrealist  bir anda, elde telefon “Adıyaman, Menzil’in yuvası da mı,  CHP yazıyor, şaka mı bu? Sakın bizimkiler, oyları çalmış olmasın?’ uçuşlu kelebek etkisiyle  sanki o ahlaksızlığı ahlak, taraftarlığı doğruluk,  “onlarda  da yapıyor’la hırsızlığı,   haksız ikbali normalleştiren zihniyetin çürüttüğü insani değerler, hak , hukuk, adalet de  ayaklanmış; 

 

 Sümeyyelerin  danışman, Beratların  bakan,  Hamzaların kamu  bankası yönetim kurullarına atanmadığı, 5’li çetelere adrese teslim  ihalelerin verilmediği, demokrasinin baş tacı edildiği “muasır medeniyet“   için çırpınanlar da    "benim memurum isini bilir", "çok yedi ama çok da is yaptı,  biraz da  bizimkiler yesin ne var bunda“  klişeleriyle yol verilmiş  Kleptokra”siyi sonlandırmışcasına  yaşanan   mutluluk  “yalancı bahardan” daha kısa, ancak gece kadarlıktır, oysa.

 

Gün ağardığında, sebep ne  olursa olsun  onca yıl sonra seçim kaybettiren kitlenin, Türkiyelilerin  partisinden uzaklaşarak,  iktidarını da yıkacağını anladığının itirafı  “biz bitti demeden bitmez” kabadayılığına sığınan  Erdoğan’ı izlemenin keyfinde ‘var ya hep başımızda kalacak  sanırken şu olana bak! meğer ne kadar da hasretmişiz azıcık sevinmeye, umuda  …’  coşkusunda mis kokulu  beyaz çiçekli mahlep ağacının altında bankın konduğu   park;   önceki gün, dün de böyleydi,  yine  havuzdan su  sesi geliyor,  gençler aralarında  bir şeylere gülüyor, kulağında kulaklık  şarkı  dinleyen kadının önündeki  merdivenin orada selfie çekiyordu  öğrenciler. Bugünde,  dün de  otobüslerin, arabaların  fren,  korna sesi  aynı;  sevgililer, yaşlılar, memurlar, insanlar dolaşıyor yine aheste, aheste, dedikodu yaparak. Televizyonlarda yine durmadan, durmadan konuşan; kaliteli yaşamlarını finanse eden sistemin çarpıklığını göstermemeye yeminli  yine, aynı sağ, sol, İslamcı, yandaş, yoldaş yüzler; yazarlar, çizerler; hep yaptıklarını yapıp akıl dağıtıp, siyaseti dizayna yeltenen.

 

Peki, o zaman, her şey; zihniyetler, tavırlar, duruşlar –“bak, bak şu Raşit’e, Gül’e; oturacağı  koltuk  hakkıymış pişkinliğinde,  önseçimi kazanmış  Faruk’un, diğerlerinin hakkını çiğneyerek,  atamayla listede ön sıraya koyulan değilmişler gibi, nasıl da gevrek gevrek gülüyorlar. Parti Meclisinde, İl’de, İlçede, belediye de  olmasaydı abin Ali Haydar, ablan Saniye ,  arkadaşın Veli, Alper  komşun Erdal, annen Yaşar, baban Murat,  aday tespit komisyonuyla  tamamen duygusal ilişki kurmasaydın acaba görür müydün sen !  o koltuğu’–  düşünceleri    aynıyken;  değişimi giyimde kuşamda, kaşta gözde, saçta yeni bir tarza  bürünme kavramış toplumsal yapıyı bir anda sevgi pıtırcığı, böceği kılan;  değişmediği halde  değişim, değişmiş  gözüken ne?

 

Sırf, özellikle de sol, sosyal demokrat cenahta yıllardır ufak bir yerginin karşısına konulan Demokles kılıcı “şimdi sırası mı AKP’ye yarar, partiye zarar verir, şeriat  getirecekler, oy çalıyorlar” bahanelerinin vesayetinden  kurtarıp,  cidden de  bahaneliğini ortaya çıkarmasından;  ana muhalefet lideri olunca, iktidarını demokratik yoldan kaybedeceği,  22 yıl sonra nihayet  anlaşılan Erdoğan karşıtlığı, nefretiyle beslenen muhalefet liderlerin de;  partilerinde  erkte kalmalarını sağladığından  “aralarında anlaşıyorlar” imajını uyandıran kutuplaştırma siyasetini bitirmesinden;  DOLAYI BİLE, Türkiye için bir dönüm, bir  değişim noktası sayılacak 31  Mart  2024  yerel  seçiminin  kazanılması;  bir gece, gökten vahiy inip, yüzyıllık  “kapan kapana, götüren götürene”  zihniyetinin  “şak “ diye sırra kadem basmasını, etrafımızın  da özgür bireylerle dolmasını da  sağlayacak   değildi ya.

 Ki,  bunca yıldır sorgulamayan  “tıpış… tıpış”lar sayesinde,  her daim hazır  %25 oy’la onlarca  milletvekili,   belediye kazanma garantili işlerinde; güçlerini  politika üretmektense,  egemenliklerini kökleştirdikleri partide   nepotizmi içselleştirdikleriatama, atanma, makam” olduran – “gelen herhalde bu iktidardan daha kötü olamaz değil mi? Hem artık ne olacaksa olsun ‘la çıkış yolunu, İktidara seçim kaybettirmede,  sendelettirmede bulan milyonların,  psikolojisini okumaktan aciz–  Genel Merkezdeki lüks odalarında koşullu  “ne yaptılar Allah aşkına? seçime iki ay kalmıştı hala adayları, belirlememişlerdi, Lütfü Savaş olsun mu, olmasın mı kavgası veriliyordu. Ne  çalışıldı da  bu başarı hak edildi’ şaşkınlığını da yaşayacaklardan;

şayet MB  para basarak ekonomide  sahte  bahar yaratmasaydı,  muhtemelen kazanılacak 13.Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanacak  zaferin;  on ay sonraki yerel seçimde  tezahürünü  kendileri dahi tasavvur edememiş, beklememiş,  

üstüne üstlük;  İmamoğlu, Yavaş,  Karalar  gibi, büyük çoğunluğu 2019 yılında  da  aday  gösterilmiş,   aynı isimlerin  belediye başkanlıklarını kazandığını görmezden gelip  “ gitti, CHP şahlandı”  nankörlüğünde;  siyasi varlıklarını  borçlu oldukları,  oyları %1’ i bulmayan partilere –CHP’li adayların seçilme hakkını gasp ederek – onar, onar milletvekili hediye edilmesi dahil,  her konuda mutabık kalarak; yirmi yıldır birlikte yönettikleri  CHP’sinin,   seçimlerdeki  başarısızlıklarının sorumluluğunu   üzerine yıktıkları Kılıçdaroğlu’nun  ilmik, ilmik örerek tavına getirdiği,  CHP’yi merkez sağda konumlandırmasının meyvelerinin  toplandığı seçimin;   başarısının CHP’li Oligarklara;  Özel’e, Başarır’a , Ağbaba’ya, Bingöl’e, Taşçıer’e, Günaydın’a  nasip eylenmesi,  şanslarının yaver gitmesinden miydi?

 Yoksa  eşit yurttaşlık temelli medeniyete ulaşılmadığı müddetçe;  sağ tandaslı 80  danışmanlı politik tercihlerinin, Troyalıların önderi aktolgalı Hektor’da olsa,  ağzıyla kuş tutsa, Bozkurt işareti de yapsa,  ötekiliğini  sonlandırılmayacağını belki de fark edemediği hayal dünyasının  bedelinin   Piro’ ya ödetilmesi  miydi  ? Ne dersiniz ?

 

 

24.04.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

 

 

 

Not.: Bugünlerde işleri başından aşkın Sevgili Jurnalci yoldaşlar,  sizi yücelten,  II. bölüm az sonra, bekleyin…

 

30 Mart 2024 Cumartesi

 

PARTİLERDE VE CHP’ DE Kİ  MOBBİNGE  HAYIR !




Hani, eskiden  –cep telefonundan, tabletten  başını kaldırmadığından, bugünün çocuklarının yaşayamadıkları –  sokakta oyuna dalıp  gecikince  ‘ Nerdesin sen? Saat kaç oldu ? ’  haykırışlı ebeveynlerden, bir ton azar işitilecek kabahattin, kabahatsizliğinin farkında olunmadığı çocuklukta;  ‘offf  onca laf,  tokat, terlikte  gelebilir’ korkusunun, kat be  kat daha fazlasını, bu yaşta bile hissettiren, istisnasız  her alanda yer edindirilmiş  “korku, linç imparatorluğunda”  rahatlatacak;

‘emin ol ki, bugünün  Türkiye’sinde yaşamış  ve  herhangi– muhtemelen sol– bir parti üyesi olsalardı; (1799-1850) Honoré de Balzac  “her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir”, (1809 -1865) Pierre-Joseph Proudhon da  “mülkiyet hırsızlıktır” dediği, yazdığı için, tespitlerin doğruluğunu onaylamalarına  karşın, ilk önce parti yöneticilerinin tepkisine maruz kalacaklardı’ düşüncesi;

hele de  üye olunan  partinin, örgütünün, derneğin mensuplarının, kültürel donanımı, seviyesiyle orantılı  eleştirisel yaklaşımdaki sığlık, saygısızlık ve acımasızlık da  biliniyorsa;  ‘ seçim bitseydi öyle yazsaydın, şimdi AKP’nin işine yarayacak’ çıkışlı, linçlenmeyi  göze alarak,  düşüncesini ifade edeceği bu yazıyı kaleme aldığını bilmen, sence yoldaşım, helvalım;  yazanın  hayrına mıdır? Sen de bilemedin değil mi?

Zira, 20 yıldır siyasal İslam’ın güdümünde,  sabah akşam herkesin bıktığını belirtiği,  değişmesi için de mücadele ettiğini söylediği, ülkede ki bu mafyatik, emek hırsızı , “tek”çi müesses nizam; varlığını sürdürmek için  kutsal addettirdiği kendisine tapan, biatçı, her yaptığını güzelleyen,  karşıtının, muhalifinin yok edilmesine,  hapislere atılmasına büyük  hevesle katkı sunan,  bir kitleyi , toplumu da var ettiğinden;

100 yıldır gerçekleştirilmeyen  “aydınlanma”nın karanlığında,  demokrasi ve demokrat tavır  nasıl bir şeydir  bilinmediğinden, bireyle ilişikliği  su götürmez;   evrensel değerler;  iyiliğin, dürüstlüğün,  ahlak ve  vicdanın  çürütülmesiyle, bu değerleri  savunanlar  ‘sana mı kaldı ses çıkarmak? Herkes cebini doldurma derdinde, millet iki daire aldı, çoluğunu çocuğunu işe koydu, beş para  etmez  Suat belediye meclis üyesi, Veli belediye başkanı  yapıldı, sen  hala… ‘ ithamlı aptallıkla ödüllendirilirken;

her seçim sürecinde yalanı, iftirayı, deepfake videoyu, ses kayıtlarını, montajlı  fotoğrafları  kullanması normalleştirilmiş AKP’nin , Erdoğan’ın,  Türkiye’de sirayet ettirmediği tek bir mecra, nüve  bırakmadığı  otoriter, faşist, ayrıştırıcı diline,     zihniyetine  karşıymış  gözüken,

 Eskişehir’de cami açılışı yapacak, İstanbul’da cami çıkışı beyanat verecek, kameralar önünde kuran okuyacak kadar  Erdoğan taklitçisi muhalifleri de, aynı   yalan,  iftira,  manipülatif içerikli yöntemleri kullanması da  garipsenmeyecektir.

Hal böyle olunca,   ‘aynı düşüncedeyim ama sırası mıydı şimdi? bu kadar kritik bir seçim ( niyeyse bitmedi gitti,  her seçimin  kritikliği)  “kazanırsam DEM'liler bu kapıdan giremez” aforizmalı Burcu KÖKSAL ,  sırf  erken oyunbozanlık etti diye parti değiştirmesini isteyenler dahil, muhaliflerin, topa tutukları  AKP’yle  benzeşmesine  şahitlik etmenin ‘ 2,3 milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi  karşılığında; kitlesini, ilkelerini pazarlık konusu yapmaktan utanmayan;  sol, devrimci, sosyal demokrat, seküler parti yöneticilerinin, tek  adam anlayışıyla partilerini  yönetmeleri de ayrı bir facia. Ata, baba partim  CHP’ni …DEM’ i …TİP’ni, …, …, …,  çıkarları peşinde dolaşan üyelerini, artık  tanıyamaz oldum ‘  girdabına kapılanların, gözlerini diktikleri;

belli  yaştaki bireyleri işlevsiz sayan “… partilerde 40 yaş üzerindeki siyasetçiler gitsin …40 yaş altı siyasetçiler kalsın “ talimatının,  neyin çaresi olduğunu  açıklamaktan yoksun , kaotik  lidere sahip, ana muhalefet CHP’de;

her seçimde yaptıkları  gibi bir kez daha, uyduruk  kontenjan, fermuar sistemi bahanesine sarılıp  masa  başında, kırk yılda bir yapılan ama kullanılan  oyları geçersiz kıldıkları önseçimi kazanan adayların önüne, milyon dolarlı poşetler eşliğinde, toplumda karşılığı olmayan;  eşlerini, dostlarını, sevgililerini, çantacılarını, tanıdıklarını belediye başkanlıklarına, meclis üyeliklerine,  aday  adayı atamalarını  yaparken; 

tepki gösterecek  partililerle, duygusal kopuş yaşayacaklarını  bildiklerinden ‘ her seçim öncesi böyle bağırır, çağırır, seçim günü Ekmeleddin’e , Sadullah’a oy verdikleri gibi  yine CHP’ye “evet “ basacaklardır ‘ güvencesinde, asla; sayamadığı, altı okun rozetini  taşımaktan  korkan,  sağ tandaslı siyasetçilere peşkeş çektikleri, CHP’de, siyaseti rant, çıkar çerçevesine yerleştirip, ilkesizliği ilke yapmaları mı yoksa üyelerinin kızgınlıktan oy vermeme  ihtimali mi,  hangisi “Atatürk'ün  kemiklerini daha çok sızlatır?”   sorgulamasına   tabii tutmayacakları;   CHP’ li Oligarkların,  60  Parti Meclisi üyesinin   ya da  atanmış aday adaylarının yandaşlığına soyunan CHP’si üyelerinin;

sosyal medyada;   meali ‘küsmeyin ki atadığımız adamlarımız, kadınlarımız seçimi kazansın, otursun koltuklara, ama öyle,  ama böyle , size de bir şey düşer’  olan,   “CHP ye kızmak küsmek yok…şimdi CHP zamanıdır” emir kipli  paylaşımlarla,   kendilerine reva gördükleri çocuk kandırmacası bile  yıkıntının içinden  zaferin yeşermesine olanak tanımayacaktır.

Çünkü, yıllardır  onca partinin  CHP, DP, AP, MSP RP, ANAP, DYP,SHP, HP HEDEP, DSP, MHP, AKP,  BP, YEŞİL SOL’un,   genel ya da  yerel  iktidarında   “hayali ihracatta… verdimse ben verdim de… benim memurum işini bilir de… vurgun davaların da” vücut bulan yolsuzluklarla, servet edinmenin üretim aracı yapılan siyaset kurumunda;  sağcı, solcu, İslamcı, laik, Türk, Kürt, Alevi, Sünni etiketli partilerin egemeni; yandaşlarına makamlar, mevkilerini sunan,  kibirli  OLİGARK yapının en büyük eseri;  yağmayı, adrese teslim ihaleyi yasallaştıran ahlaksız edim; hırsızlığı, reddetmeyip “ haklısın, bizde de hırsızlar var,  ama karşımızdakiler  hamuduyla götürüyor kardeşim “le  aklayan,  pek bi ahlaklı, pek bir temiz, pek bir vicdanlı  partililerin;

ortada hırsızlık yapmayan,  yapmayacak  kalmadığından olsa gerek,  ‘çok hırsızlık yapana değil de, daha az hırsızlık yapacağa oy verme’  nasihatleriyle sıkıştırılan, oysa;  nepotizmden uzak ‘ne AKP’nin, ne DEM’in, ne MHP’nin, ne İYİ Partinin,  ne de CHP’nin  kimsenin adamı, kadını, yandaşı  kamunun malını yemesin, soymasın memleketi,  işe alımda torpilin, rüşvetin  yerine liyakat geçsin, parti içi demokrasinin  işletildiği gelişmiş ülkeler Fransa, Almaya, Norveç’ de ki gibi, eşit yurttaşlık temelli, sosyal  devlet  anlayışında  “muasır medeniyete” kavuşmak için  çabalayanlarla, korkularını  köpürttükleri  “endişeli laik” bireylerin, oylarını özgürce seçtikleri,  istedikleri adaylara verme   iradelerine,   hakkına   “AKP’ye yarar” , “  CHP’ye yarar”,  şu partiye, bu partiye yarar   ayarını  verme suretli müdahalesini “bunu seç, onu seçme,  mecbursun, oy vereceksin”  mobbingini,  hak  gören dayatmacı , bildiğin  faşist  tavır sergileyerek,   aslında seçmenin  oylarını  bloklamaları,  her seferinde    Cumhur ittifakının seçimi kazanmasına yarayan nedenlerden biriyken,

sanki muhalefet ve iktidar partileri  genel ve yerelde kamu rantını aralarında taksim etsin diye  anlaşmalı seçim yapılıyor hissiyatında,  bu  aba altından sopa gösterme  iyi niyetli,  etik  bir davranış göstergesi de değildir.

Ayrıca, bugüne değin  “ seçtim, atadım,  yaptım işte,  sen partinin üyesisin, mecbur   oyunu vereceksin ” yaşanmışlığı göstermiştir  ki, partileriyle bağını perçinleyecek kararlar alması, bunu tavırlarıyla da göstermesi beklendiği halde,  kurultay ya da genel, yerel seçimleri kazandıktan sonra,  koltuğa oturduklarında  üyelerinin, delegelerin  düşüncelerini, iradesini hiçe sayan;

her seçimde; yaşamlarına yoksulluktan, gözyaşından  başka hiçbir  katkısı olmayan  “tek adam rejiminin” devamıyla,  hukukun ayak altında ezildiği adaletsiz  Türkiye’ye  geçit veren,  aynı  ‘… yarar, şeriat gelir, bizimkiler… hırsızlar, malı çok, az ’  argümanlarını yineleyen ve hep anti demokratik  ‘aday ataması’ ısrarında dayattıkları adayların  seçilmesini isteyen parti liderleri, yöneticileri, belediye başkanları ve meclis üyelerine kızgınlıklarını, tepkilerini gösterecek başka bir  çözüm yolu bulamadığından;

elindeki  tek gücünü  “ oyunu” ortaya sürerek;  partilere, partisine  küsme, sandığa gitmeme,  oy vermeme  hakkını kullanma her  vatandaşın  demokratik tercihi ve hakkı olmakla kalmayıp; tüm partilerin üyelerinden beklediği   "tıpış tıpış oy verecekler”  biatcılığından,  daha  değerli bir tutum ve duruştur da.

Artık, adaletin, liyakatın,  “t” sinin bile olmadığı;   vizyonu  “ne olursa olsun kazanmak”la sınırlı partilerin, yöneticilerinin kendilerine çeki düzen vererek, Türkiye’nin demokratikleşmesine  hizmet edecek bir düzene,  partiliyi zenginleştirmeyecek  bir siyasi yapılanmaya yönelmeleri  amacıyla,  sivil itaatsizlik hakkını  kullanmak isteyecek Türkiyeli yurttaşlara  uygulanan ‘ama…ama’lı tacizlere  “sana göre boşa giden, ona göre mesaj içeren oyunu istediği şekilde kullanır ”la  karşı çıkış,   demokratlığın, medeniyetin  gereğidir de.

Ve artık baydığından, sakın ‘gelse de kurtulsak bu tepemizde yıllardır sallandırılan  Demokles kılıcından da,  mücadelenin  yollunu bulsak’ sitemine nail  “ ama…şerait gelir” masalını anlatmaya kalkışmayın. Küçük çocuklar bile,  artık biliyor ki, bu ülkeye şerait gelmez, gelemez çünkü, her istediklerini yapan, cirit atan siyasal İslamcıların Türkiye’de ki mevcut rejimden daha alasını,  dünyada başka bir diyarda bulmalarıysa imkansızdır.  

Hem, halkın  tutarlılığına, politikalarına bakıp oy verdiği; bunca zamandır  yaptıkları ve söylemleri  iktidardaki Erdoğan’a , AKP’ye yarayan,  partilisini küstüren kararlarda imzası bulunan – asıl ayarı hak etmiş– muhalif  partilerin  oligarkları, yöneticileri  dururken; alternatif politikalar üretecek, parti içi demokrasiyi  işletecek kararları alma, mekanizmaları kurma yetkisi bulunmayan, gariban üyelerini ve muhaliflerini, başarı ya da başarısızlıklarının sorumlusu ilan eyleyen  " sahaya inmediler, çalışmadılar, takoz oldular " la  suçlayıp yargılamayı, kinayeli lafları bir kenara bırakan;

 kendine sunulanı değil,  hakkı olan eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü, demokrasiyi yücelten, kaliteli  bir yaşam için hakikatin peşinde koşmanın getirisi  olabilecek, her türlü karalamaya  da göğüs gerip, Alman atasözü  "diktatörlük yoktur. Eksik olan muhalefettir” şemsiyesini tutan vatandaş, partili profilinin  toplumda  yer edinmesiyle;  normal mecrasına dönecek  siyasi, ekonomik bir yapı için de; öncelikle  “tek adam rejiminin” yöntemlerini,  argümanlarını terk eden muhalefet partilerindeki  Oligark  saltanatının sonlandırılması elzem ve de inkar edilemeyecek bir gerçekliktir de.

 Ve o  özlenen muhalefeti, demokratik  partileri, değişimi palazlandırmayacak, yaratmayacak tek şeyde "  tıpış...tıpış"  itaatidir.

 

 

 

30.03.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

 

Not: Sevgili yoldaşlar , hevaller , biliyorsunuz şimdi sırası değil, eleştirilerinizi, seçim sonuna saklamanızı rica ediyorum

8 Mart 2024 Cuma

 



GÖRDÜNÜZ  MÜ?    AKP’YE,  ASIL KİMİN YARAR SAĞLADIĞINI

20  yıldır, iktidara gelmenin yolunun, basit yöntemi demokratikleşmeyi ve özgürlüğü ve kardeşliği ve eşitliği savunan  ayakları yere basan politikalar, projeler, alternatifler üretme yerine; 

kimin tavsiye ettiği muğlak,  sağdan oy  alma peşinde ;   postmodernlikle sıradanlaştıracakları  faşist,   bir kalıpta sağcılaştırılma hareketinin istilasına uğratarak, özünden,  ilkelerinden kopardıkları 100 yıllık CHP’ni;  kendilerinin bile tahayyül etmediği parti Meclisi üyesi, grup başkan vekili  “drama queen” Burcu Köksal’a “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi'nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” dedirtmiş  hale nasıl dönüştürmüşlerse artık, 

yobazlığını, faşistliğini  kapatmak için   tarihinde  görülmemiş  bir şey yapılıp  " belediyenin kapısı herkese açık...ayrımcılık yapmayacağız " diye  belediye başkan adaylarına taahhütname imzalatılacakmış.

Öyle buyurmuş, yer aldığı günden bugüne  tüm  kararlarda imzasının  bulunduğu CHP  Parti Meclisi  tarafından atanarak,  5 dönemdir milletvekili  yapıldığı halde taze lanseli Genel Başkan Özgür Özel.

Üstüne, evrensel  değer, kamu hizmetinden dil, din,  ırk cinsiyet  farkı gözetmeden  herkesin yararlanma hakkına ( hukuken de suçtur ) yasak koyan; “ hak , hukuk,  adalet” yürüyüşüne katılmış  bir avukat,   4  dönemdir  de  atamayla CHP  milletvekilli yapılan , grup başkan vekilliğinin yanına “ kartvizitim de bulunsa fena olmaz”la   kendini aday olarak atattığı  Afyon belediye başkan adayı;  hiçbir felsefei  ve siyasal terminolojiye ait  kitap okumadığını açığa çıkarmış drama queen”  Burcu Köksal da,    meğer 10 Aralık 1948 tarihli insan hakları evrensel bildirgesinden ve  sosyal demokrasinin ne olduğundan,  ilkelerinden  bi haber  değil miymiş.

Eeee, ‘ ne var çoğu partili böyle  zaten öyle olduklarından atanarak aday yapılıyor’ diyerek kenara çekilebiliriz de. Lakin,  CHP’de  bir de  “namus ve şeref sözü “  verilen önseçimin yapılmamasına,   liyakatsiz,  beceriksiz , koltuğu dolduramayacağı , staj yapacağı  belli  eşin, dostun, akrabanın, sevgilinin arasında  belediye başkanlığı, meclis üyeliği makamlarının  taksim eden  atanma...atama”  yöntemine;

 güzelim partisine CHP ' ye reva görülen akıl dışılıklara  karşı çıkan,  eleştiren üyelere ;  hiç bir gün  ve niyeyse hiç  sıra gelmeyeceğini bile bile haksızlığı, hukuksuzluğu , dayatmayı  sineye çekmeleri  “sırası mı şimdi, seçim var , bu AKP’ye yarar “  normalleştirmeli  aba,  altından sopa gösterilmiyor mu? Gel de ölme ! İşte o zaman , üyenin de iki kelam etme hakkı  doğuyor, otomatikman.

Şöyle ki ; bugün bir kez daha “drama queen” Burcu Köksal tarafından kanıtlandı ki  meğer; yaptıklarının, söylemlerinin  CHP’ye zarar vereceğini, tepkiyle karşılanacağını, oy kaybettireceğini   bile bile  20 yıldır  ve hala;

 başta sağ partilerden aday devşirme,  aynı politikaları izleyip,  aynı şeyleri yapmaya devam eden   “küçük olsun benim olsun... amanda makamıma , servetime zeval gelmesin  ” zihniyetinde ki  CHP ‘li Oligarkların, yönetiminin  varlığıymış, işbirliğiymiş   AKP 'yi iktidar, Erdoğan' ı tek adam...  savurdukları CHP ' yi de  geçim kapısı, makam, mevki,  rant bölüşüm yeri AKP' ye benzeten.

 

 Şimdi, Holoskost’ta, Auschwitz  ve benzeri ölüm kamplarında  sırf Yahudi olduğundan  6 milyon Yahudinin,  başlattığa II.Dünya savaşının sürdüğü  6 yıl boyunca asker, sivil 60 milyondan fazla kişinin hayattan yitip gitmesinin, şehirlerin enkazlığının  sebebi  ırkçılığının, baskıcılığın acımasızlığın bedelini ödediklerinden;

 “Diktatör yoktur. Eksik olan muhalefettir!” (Es gibt keine Diktatoren. Was fehlt, ist die Opposition) atasözünü şiar edinmiş  Almanlardan  daha iyi bilecek değiliz değil mi?  vatandaşını inim inim inletmiş Faşizmin, diktatör Hitler’in nasıl ve neden onca yıl   iktidarda kaldığını. 

 

8.04.2024

Rukiye – Gülsen FEROĞLU