24 Nisan 2024 Çarşamba

 

CHP’DE  DARBE,  GESTAPO UYGULAMASI

JURNAL GENELGESİNE  HAYIR  ! (I)

 

Hangi ara açtı bu çiçekler de görmedik hayretinde, yaşanmışlıklarıyla dolu olsa da dünya tarihi, aynı şeyin, aynı olayların defalarca tekrarı sonrası ancak iyi ya da kötülüğe karar vererek harekete geçildiğinden, ömürlerin de boş yere heba edildiği  Ortadoğu coğrafyasında, yeni bir  düşünceymişçesine alıcı bulacak, demek ki günlük yaşamı etkileyen enflasyon, üstünlerin hukuku; adaletsizlik, yolsuzluk, nepotizm, ötekileştirme, yalan, iftira, talan yüklü müesses nizam; iktidar ve  muhalefet  partilerinin olaylara bakışı, duruşu  bireyin yaşamının,  halet-i ruhiyesinin üzerinde  de belirleyiciymiş.

Öyle ki,  bir sabah uyanıyorsun,  bakıyorsun ki,  çapulcu ,sürtük, fahişe,  “ananı da al git”, vatan haini, ihanetçi, terörist, FETÖ ’cü değil, “İstanbul Sözleşmeli” medeni dünyanın bir parçasıymışsın.

Neydi o; yaşam sevincini yok eden tek adam rejiminin güdücüsü Erdoğan’ın, AKP’lilerin kibirlerini, şatafatlı yaşamlarını,  yağmalarını, yoksulluğu engelleyememenin  çaresizliğinde;  muhalif liderlerin de  ilkesizce  ordan oraya savrulmalarına, “Anayasayı”  yok sayarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin,  Selahattin Demirtaş , Osman Kavala’nın da özgürlüklerinin  ellerinden alınmasına bakıp  “6 parti bir araya geldi, Yeşil Sol Parti (HEDEP) dışarıdan destekledi  yine yıkılmadı bu iktidar,Şimdi muhalefet,  darmadağınıkken, kazanılır mı bu yerel seçim? Hep hüsran, hep hezimet. Bunca rezilliğe  hala Erdoğan’a  oy veren  bu cahil halk….”  Moralsizliğinde; cidden de coğrafya, doğulan ev kadermiş, hiç bir şeyin düzeleceği  de yok.Bu şefkatsiz, vicdansız, çağdışı  çarkın içinde sürekli dönmektense, en iyisi çekip  gitmek, bu ülkeden.En azından kalan ömür huzur içinde geçer’  öfkeli asık suratlar.

 

Şimdi, bugün seçim sonrası  çöpleri toplayan  temizlik görevlileri dahil, herkesin yüzünde bir  gülümseme, yol kenarındaki çirkin hafriyat bile göze güzel görünüyor , vallahi  bir seçim yenilgisini, ne ülke,  ne de bünyeler  kaldıramazmış, el insaf   22 yıl sonra  gelinen nokta;  gri liste,  milyonlarca mülteci, her şeyden rant devşirme, rüşvet, pahalılık; daha da mı,  seçim kazanılmayacaktı?

 

Hoş  hangi oligarktan türediği bilinmeyen  “Gezi direnişinde gördük ki, kitle sokağa döküldüğünde iktidarın işine yarıyor”  korkutmalı,  bireyleri  hakları için protesto yapmaktan alıkoyan; zenginden, gelirinden  vergi almak yerine fakirden nasıl daha fazla vergi almalı’yı bayraklaştırmış müesses nizama dokunmayan, ucube uygulama; grup kurduğunda hazineden alınan  devlet yardımı sayesinde,  hiç oy  almasa da en az beş yıl   erki ve parayı elinde tutacağı  partisinde;  haftada bir grup toplantısında bağırıp, çağırmayı, isteğini  aday adayı atayıp,  makam mevki sağladıkları  siyaseti geçinme kapısı  algılatan, eleştiri kaldıramayan Erdoğan gibi  egosu tavan,  otoriter  muhalif siyasi parti liderlerine, dev  bütçe üzerine oturmuş STK başkanlarına kalsa, bu seçimde kaybedilirdi.

 

Ama bu defa  , önseçimsiz    atanmayı kabul eylemiş  “projeniz ne? benim projem yok” coolluğunda,  adilliği  tartışma götürmez adayın,  belediye başkanı seçilmesi  bile  gösterdi ki,  partilerde ve STK’lardaki halinden memnun,  adeta “Woke” akımının temsilcisiymişçesine sorunların kaynağı müesses nizama; –Demokrat Parti üyesiyken, partisinden ayrılıp  ABD başkanlık seçimine girmiş “Kapitalizme kızgın olmanızda sorun yok”  kitabında   “Oligarklar,  ABD'yi de yönetiyor ve bu sadece ABD ya da Rusya'yla da sınırlı değil. Avrupa, Birleşik Krallık ve dünyanın her yerinde, az sayıda inanılmaz derecede zengin insanın işleri kendi lehine yürüttüğünü görüyoruz. Ve yalanlar, yalanlar, yalanlar... Ve yolsuzluk, yolsuzluk ve yolsuzluk… medya da oligarkların kontrolü altında“ tespitini yapmış;  özlemi duyulan entelektüel politikacılardan  Bernard Sanders  gibi–   köklü bir  itirazı olmayacak sağ, İslamcı, muhalif sosyal demokrat , sol  partilerin de hükümranı oligarklara rağmen;

 

 hani eriyen karlar, yağan yağmurlarla dolar, dolar da baraj,  taşmak üzereyken  kapak kontrolü bir biçimde açılır, bir felaket  önlenir ya, işte günlük gereksinimi  ekmeği, yumurtayı almayacak  boyutta;  istisnasız tüm partilerin de  oy deposu kullanma amacıyla  “… ayda toplam 236.863.960,00TL et yardımı yapıldı….biz halkımıza et değil, but veriyoruz. emeklilere verilen 1000 liralık yardımı 5 bin TL'ye.. çıkarıyoruz ”  vaatleriyle,   sürekli istismarına, onurun ayaklar altına alınmasına neden bir kurabiyenin 50-60 liraya satıldığı vitrinlere baka kalınan fakirliğin  yaşandığı,   dünya sefalet endeksinde 5.inci sıraya erişmiş Türkiye’ de;  yandaşa  hazine garantili proje, geri ödenmeyen krediler,  emeklisine 10 bin TL  maaşı  reva gören otoriter yönetiminin  dizaynı  ekonomik yapının mimarı AKP’nin  iktidarının 22.inci yılında  bıçağı kemiğe dayandıran; sadece kendisini değil uluslararası camiayı da rahatsız eden  Erdoğan’ın, ortağı Bahçeli’nin  dev aynada  “Ali Kıran baş kesen” tavrının, kibrinin,  şımarıklığının  arşı aşmasına tepkisini;  

 

 ‘ne yaparsa yapsın  “partim, mecburum”  diye oy vermenin 22 yıl sonunda memleketi getirdiği nokta iflas, koyu bir karanlık, istibdat  ve fakirlik. Zaten illaki bir gün iktidardan düşeceklerdi. Sürseydi 1923-1945 yılları  arasında tek partili CHP   sonsuza kadar iktidarda kalırdı.  Yetti de, arttı artık  süngü düşürülmeli’ şiarıyla kanalize ettiği  seçim sandığından;  Erdoğan’a,  iktidarına okkalı ders verme arzusunu taşıtarak “cahil, aptal” ithamlarını da boşa düşürüp,   rüştünü de ispatlayan Türkiyeliler sayesinde; umutsuzluğun dibinde,  kimsenin  beklemediği ,  umulmadık,  sürrealist  bir anda, elde telefon “Adıyaman, Menzil’in yuvası da mı,  CHP yazıyor, şaka mı bu? Sakın bizimkiler, oyları çalmış olmasın?’ uçuşlu kelebek etkisiyle  sanki o ahlaksızlığı ahlak, taraftarlığı doğruluk,  “onlarda  da yapıyor’la hırsızlığı,   haksız ikbali normalleştiren zihniyetin çürüttüğü insani değerler, hak , hukuk, adalet de  ayaklanmış; 

 

 Sümeyyelerin  danışman, Beratların  bakan,  Hamzaların kamu  bankası yönetim kurullarına atanmadığı, 5’li çetelere adrese teslim  ihalelerin verilmediği, demokrasinin baş tacı edildiği “muasır medeniyet“   için çırpınanlar da    "benim memurum isini bilir", "çok yedi ama çok da is yaptı,  biraz da  bizimkiler yesin ne var bunda“  klişeleriyle yol verilmiş  Kleptokra”siyi sonlandırmışcasına  yaşanan   mutluluk  “yalancı bahardan” daha kısa, ancak gece kadarlıktır, oysa.

 

Gün ağardığında, sebep ne  olursa olsun  onca yıl sonra seçim kaybettiren kitlenin, Türkiyelilerin  partisinden uzaklaşarak,  iktidarını da yıkacağını anladığının itirafı  “biz bitti demeden bitmez” kabadayılığına sığınan  Erdoğan’ı izlemenin keyfinde ‘var ya hep başımızda kalacak  sanırken şu olana bak! meğer ne kadar da hasretmişiz azıcık sevinmeye, umuda  …’  coşkusunda mis kokulu  beyaz çiçekli mahlep ağacının altında bankın konduğu   park;   önceki gün, dün de böyleydi,  yine  havuzdan su  sesi geliyor,  gençler aralarında  bir şeylere gülüyor, kulağında kulaklık  şarkı  dinleyen kadının önündeki  merdivenin orada selfie çekiyordu  öğrenciler. Bugünde,  dün de  otobüslerin, arabaların  fren,  korna sesi  aynı;  sevgililer, yaşlılar, memurlar, insanlar dolaşıyor yine aheste, aheste, dedikodu yaparak. Televizyonlarda yine durmadan, durmadan konuşan; kaliteli yaşamlarını finanse eden sistemin çarpıklığını göstermemeye yeminli  yine, aynı sağ, sol, İslamcı, yandaş, yoldaş yüzler; yazarlar, çizerler; hep yaptıklarını yapıp akıl dağıtıp, siyaseti dizayna yeltenen.

 

Peki, o zaman, her şey; zihniyetler, tavırlar, duruşlar –“bak, bak şu Raşit’e, Gül’e; oturacağı  koltuk  hakkıymış pişkinliğinde,  önseçimi kazanmış  Faruk’un, diğerlerinin hakkını çiğneyerek,  atamayla listede ön sıraya koyulan değilmişler gibi, nasıl da gevrek gevrek gülüyorlar. Parti Meclisinde, İl’de, İlçede, belediye de  olmasaydı abin Ali Haydar, ablan Saniye ,  arkadaşın Veli, Alper  komşun Erdal, annen Yaşar, baban Murat,  aday tespit komisyonuyla  tamamen duygusal ilişki kurmasaydın acaba görür müydün sen !  o koltuğu’–  düşünceleri    aynıyken;  değişimi giyimde kuşamda, kaşta gözde, saçta yeni bir tarza  bürünme kavramış toplumsal yapıyı bir anda sevgi pıtırcığı, böceği kılan;  değişmediği halde  değişim, değişmiş  gözüken ne?

 

Sırf, özellikle de sol, sosyal demokrat cenahta yıllardır ufak bir yerginin karşısına konulan Demokles kılıcı “şimdi sırası mı AKP’ye yarar, partiye zarar verir, şeriat  getirecekler, oy çalıyorlar” bahanelerinin vesayetinden  kurtarıp,  cidden de  bahaneliğini ortaya çıkarmasından;  ana muhalefet lideri olunca, iktidarını demokratik yoldan kaybedeceği,  22 yıl sonra nihayet  anlaşılan Erdoğan karşıtlığı, nefretiyle beslenen muhalefet liderlerin de;  partilerinde  erkte kalmalarını sağladığından  “aralarında anlaşıyorlar” imajını uyandıran kutuplaştırma siyasetini bitirmesinden;  DOLAYI BİLE, Türkiye için bir dönüm, bir  değişim noktası sayılacak 31  Mart  2024  yerel  seçiminin  kazanılması;  bir gece, gökten vahiy inip, yüzyıllık  “kapan kapana, götüren götürene”  zihniyetinin  “şak “ diye sırra kadem basmasını, etrafımızın  da özgür bireylerle dolmasını da  sağlayacak   değildi ya.

 Ki,  bunca yıldır sorgulamayan  “tıpış… tıpış”lar sayesinde,  her daim hazır  %25 oy’la onlarca  milletvekili,   belediye kazanma garantili işlerinde; güçlerini  politika üretmektense,  egemenliklerini kökleştirdikleri partide   nepotizmi içselleştirdikleriatama, atanma, makam” olduran – “gelen herhalde bu iktidardan daha kötü olamaz değil mi? Hem artık ne olacaksa olsun ‘la çıkış yolunu, İktidara seçim kaybettirmede,  sendelettirmede bulan milyonların,  psikolojisini okumaktan aciz–  Genel Merkezdeki lüks odalarında koşullu  “ne yaptılar Allah aşkına? seçime iki ay kalmıştı hala adayları, belirlememişlerdi, Lütfü Savaş olsun mu, olmasın mı kavgası veriliyordu. Ne  çalışıldı da  bu başarı hak edildi’ şaşkınlığını da yaşayacaklardan;

şayet MB  para basarak ekonomide  sahte  bahar yaratmasaydı,  muhtemelen kazanılacak 13.Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanacak  zaferin;  on ay sonraki yerel seçimde  tezahürünü  kendileri dahi tasavvur edememiş, beklememiş,  

üstüne üstlük;  İmamoğlu, Yavaş,  Karalar  gibi, büyük çoğunluğu 2019 yılında  da  aday  gösterilmiş,   aynı isimlerin  belediye başkanlıklarını kazandığını görmezden gelip  “ gitti, CHP şahlandı”  nankörlüğünde;  siyasi varlıklarını  borçlu oldukları,  oyları %1’ i bulmayan partilere –CHP’li adayların seçilme hakkını gasp ederek – onar, onar milletvekili hediye edilmesi dahil,  her konuda mutabık kalarak; yirmi yıldır birlikte yönettikleri  CHP’sinin,   seçimlerdeki  başarısızlıklarının sorumluluğunu   üzerine yıktıkları Kılıçdaroğlu’nun  ilmik, ilmik örerek tavına getirdiği,  CHP’yi merkez sağda konumlandırmasının meyvelerinin  toplandığı seçimin;   başarısının CHP’li Oligarklara;  Özel’e, Başarır’a , Ağbaba’ya, Bingöl’e, Taşçıer’e, Günaydın’a  nasip eylenmesi,  şanslarının yaver gitmesinden miydi?

 

Yoksa    sağ tandaslı 80  danışmanlı  politik tercihlerinin , ağzıyla kuş tutsa ötekiliğini  sonlandırılmayacağını belki de fark edemediği hayal dünyasının  bedelinin   Piro’ ya ödetilmesi  miydi  ? Ne dersiniz ?

 

 

24.04.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

 

 

 

Not.: Bugünlerde işleri başından aşkın Sevgili Jurnalci yoldaşlar,  sizi yücelten,  II. bölüm az sonra, bekleyin…

 

30 Mart 2024 Cumartesi

 

PARTİLERDE VE CHP’ DE Kİ  MOBBİNGE  HAYIR !




Hani, eskiden  –cep telefonundan, tabletten  başını kaldırmadığından, bugünün çocuklarının yaşayamadıkları –  sokakta oyuna dalıp  gecikince  ‘ Nerdesin sen? Saat kaç oldu ? ’  haykırışlı ebeveynlerden, bir ton azar işitilecek kabahattin, kabahatsizliğinin farkında olunmadığı çocuklukta;  ‘offf  onca laf,  tokat, terlikte  gelebilir’ korkusunun, kat be  kat daha fazlasını, bu yaşta bile hissettiren, istisnasız  her alanda yer edindirilmiş  “korku, linç imparatorluğunda”  rahatlatacak;

‘emin ol ki, bugünün  Türkiye’sinde yaşamış  ve  herhangi– muhtemelen sol– bir parti üyesi olsalardı; (1799-1850) Honoré de Balzac  “her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir”, (1809 -1865) Pierre-Joseph Proudhon da  “mülkiyet hırsızlıktır” dediği, yazdığı için, tespitlerin doğruluğunu onaylamalarına  karşın, ilk önce parti yöneticilerinin tepkisine maruz kalacaklardı’ düşüncesi;

hele de  üye olunan  partinin, örgütünün, derneğin mensuplarının, kültürel donanımı, seviyesiyle orantılı  eleştirisel yaklaşımdaki sığlık, saygısızlık ve acımasızlık da  biliniyorsa;  ‘ seçim bitseydi öyle yazsaydın, şimdi AKP’nin işine yarayacak’ çıkışlı, linçlenmeyi  göze alarak,  düşüncesini ifade edeceği bu yazıyı kaleme aldığını bilmen, sence yoldaşım, helvalım;  yazanın  hayrına mıdır? Sen de bilemedin değil mi?

Zira, 20 yıldır siyasal İslam’ın güdümünde,  sabah akşam herkesin bıktığını belirtiği,  değişmesi için de mücadele ettiğini söylediği, ülkede ki bu mafyatik, emek hırsızı , “tek”çi müesses nizam; varlığını sürdürmek için  kutsal addettirdiği kendisine tapan, biatçı, her yaptığını güzelleyen,  karşıtının, muhalifinin yok edilmesine,  hapislere atılmasına büyük  hevesle katkı sunan,  bir kitleyi , toplumu da var ettiğinden;

100 yıldır gerçekleştirilmeyen  “aydınlanma”nın karanlığında,  demokrasi ve demokrat tavır  nasıl bir şeydir  bilinmediğinden, bireyle ilişikliği  su götürmez;   evrensel değerler;  iyiliğin, dürüstlüğün,  ahlak ve  vicdanın  çürütülmesiyle, bu değerleri  savunanlar  ‘sana mı kaldı ses çıkarmak? Herkes cebini doldurma derdinde, millet iki daire aldı, çoluğunu çocuğunu işe koydu, beş para  etmez  Suat belediye meclis üyesi, Veli belediye başkanı  yapıldı, sen  hala… ‘ ithamlı aptallıkla ödüllendirilirken;

her seçim sürecinde yalanı, iftirayı, deepfake videoyu, ses kayıtlarını, montajlı  fotoğrafları  kullanması normalleştirilmiş AKP’nin , Erdoğan’ın,  Türkiye’de sirayet ettirmediği tek bir mecra, nüve  bırakmadığı  otoriter, faşist, ayrıştırıcı diline,     zihniyetine  karşıymış  gözüken,

 Eskişehir’de cami açılışı yapacak, İstanbul’da cami çıkışı beyanat verecek, kameralar önünde kuran okuyacak kadar  Erdoğan taklitçisi muhalifleri de, aynı   yalan,  iftira,  manipülatif içerikli yöntemleri kullanması da  garipsenmeyecektir.

Hal böyle olunca,   ‘aynı düşüncedeyim ama sırası mıydı şimdi? bu kadar kritik bir seçim ( niyeyse bitmedi gitti,  her seçimin  kritikliği)  “kazanırsam DEM'liler bu kapıdan giremez” aforizmalı Burcu KÖKSAL ,  sırf  erken oyunbozanlık etti diye parti değiştirmesini isteyenler dahil, muhaliflerin, topa tutukları  AKP’yle  benzeşmesine  şahitlik etmenin ‘ 2,3 milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi  karşılığında; kitlesini, ilkelerini pazarlık konusu yapmaktan utanmayan;  sol, devrimci, sosyal demokrat, seküler parti yöneticilerinin, tek  adam anlayışıyla partilerini  yönetmeleri de ayrı bir facia. Ata, baba partim  CHP’ni …DEM’ i …TİP’ni, …, …, …,  çıkarları peşinde dolaşan üyelerini, artık  tanıyamaz oldum ‘  girdabına kapılanların, gözlerini diktikleri;

belli  yaştaki bireyleri işlevsiz sayan “… partilerde 40 yaş üzerindeki siyasetçiler gitsin …40 yaş altı siyasetçiler kalsın “ talimatının,  neyin çaresi olduğunu  açıklamaktan yoksun , kaotik  lidere sahip, ana muhalefet CHP’de;

her seçimde yaptıkları  gibi bir kez daha, uyduruk  kontenjan, fermuar sistemi bahanesine sarılıp  masa  başında, kırk yılda bir yapılan ama kullanılan  oyları geçersiz kıldıkları önseçimi kazanan adayların önüne, milyon dolarlı poşetler eşliğinde, toplumda karşılığı olmayan;  eşlerini, dostlarını, sevgililerini, çantacılarını, tanıdıklarını belediye başkanlıklarına, meclis üyeliklerine,  aday  adayı atamalarını  yaparken; 

tepki gösterecek  partililerle, duygusal kopuş yaşayacaklarını  bildiklerinden ‘ her seçim öncesi böyle bağırır, çağırır, seçim günü Ekmeleddin’e , Sadullah’a oy verdikleri gibi  yine CHP’ye “evet “ basacaklardır ‘ güvencesinde, asla; sayamadığı, altı okun rozetini  taşımaktan  korkan,  sağ tandaslı siyasetçilere peşkeş çektikleri, CHP’de, siyaseti rant, çıkar çerçevesine yerleştirip, ilkesizliği ilke yapmaları mı yoksa üyelerinin kızgınlıktan oy vermeme  ihtimali mi,  hangisi “Atatürk'ün  kemiklerini daha çok sızlatır?”   sorgulamasına   tabii tutmayacakları;   CHP’ li Oligarkların,  60  Parti Meclisi üyesinin   ya da  atanmış aday adaylarının yandaşlığına soyunan CHP’si üyelerinin;

sosyal medyada;   meali ‘küsmeyin ki atadığımız adamlarımız, kadınlarımız seçimi kazansın, otursun koltuklara, ama öyle,  ama böyle , size de bir şey düşer’  olan,   “CHP ye kızmak küsmek yok…şimdi CHP zamanıdır” emir kipli  paylaşımlarla,   kendilerine reva gördükleri çocuk kandırmacası bile  yıkıntının içinden  zaferin yeşermesine olanak tanımayacaktır.

Çünkü, yıllardır  onca partinin  CHP, DP, AP, MSP RP, ANAP, DYP,SHP, HP HEDEP, DSP, MHP, AKP,  BP, YEŞİL SOL’un,   genel ya da  yerel  iktidarında   “hayali ihracatta… verdimse ben verdim de… benim memurum işini bilir de… vurgun davaların da” vücut bulan yolsuzluklarla, servet edinmenin üretim aracı yapılan siyaset kurumunda;  sağcı, solcu, İslamcı, laik, Türk, Kürt, Alevi, Sünni etiketli partilerin egemeni; yandaşlarına makamlar, mevkilerini sunan,  kibirli  OLİGARK yapının en büyük eseri;  yağmayı, adrese teslim ihaleyi yasallaştıran ahlaksız edim; hırsızlığı, reddetmeyip “ haklısın, bizde de hırsızlar var,  ama karşımızdakiler  hamuduyla götürüyor kardeşim “le  aklayan,  pek bi ahlaklı, pek bir temiz, pek bir vicdanlı  partililerin;

ortada hırsızlık yapmayan,  yapmayacak  kalmadığından olsa gerek,  ‘çok hırsızlık yapana değil de, daha az hırsızlık yapacağa oy verme’  nasihatleriyle sıkıştırılan, oysa;  nepotizmden uzak ‘ne AKP’nin, ne DEM’in, ne MHP’nin, ne İYİ Partinin,  ne de CHP’nin  kimsenin adamı, kadını, yandaşı  kamunun malını yemesin, soymasın memleketi,  işe alımda torpilin, rüşvetin  yerine liyakat geçsin, parti içi demokrasinin  işletildiği gelişmiş ülkeler Fransa, Almaya, Norveç’ de ki gibi, eşit yurttaşlık temelli, sosyal  devlet  anlayışında  “muasır medeniyete” kavuşmak için  çabalayanlarla, korkularını  köpürttükleri  “endişeli laik” bireylerin, oylarını özgürce seçtikleri,  istedikleri adaylara verme   iradelerine,   hakkına   “AKP’ye yarar” , “  CHP’ye yarar”,  şu partiye, bu partiye yarar   ayarını  verme suretli müdahalesini “bunu seç, onu seçme,  mecbursun, oy vereceksin”  mobbingini,  hak  gören dayatmacı , bildiğin  faşist  tavır sergileyerek,   aslında seçmenin  oylarını  bloklamaları,  her seferinde    Cumhur ittifakının seçimi kazanmasına yarayan nedenlerden biriyken,

sanki muhalefet ve iktidar partileri  genel ve yerelde kamu rantını aralarında taksim etsin diye  anlaşmalı seçim yapılıyor hissiyatında,  bu  aba altından sopa gösterme  iyi niyetli,  etik  bir davranış göstergesi de değildir.

Ayrıca, bugüne değin  “ seçtim, atadım,  yaptım işte,  sen partinin üyesisin, mecbur   oyunu vereceksin ” yaşanmışlığı göstermiştir  ki, partileriyle bağını perçinleyecek kararlar alması, bunu tavırlarıyla da göstermesi beklendiği halde,  kurultay ya da genel, yerel seçimleri kazandıktan sonra,  koltuğa oturduklarında  üyelerinin, delegelerin  düşüncelerini, iradesini hiçe sayan;

her seçimde; yaşamlarına yoksulluktan, gözyaşından  başka hiçbir  katkısı olmayan  “tek adam rejiminin” devamıyla,  hukukun ayak altında ezildiği adaletsiz  Türkiye’ye  geçit veren,  aynı  ‘… yarar, şeriat gelir, bizimkiler… hırsızlar, malı çok, az ’  argümanlarını yineleyen ve hep anti demokratik  ‘aday ataması’ ısrarında dayattıkları adayların  seçilmesini isteyen parti liderleri, yöneticileri, belediye başkanları ve meclis üyelerine kızgınlıklarını, tepkilerini gösterecek başka bir  çözüm yolu bulamadığından;

elindeki  tek gücünü  “ oyunu” ortaya sürerek;  partilere, partisine  küsme, sandığa gitmeme,  oy vermeme  hakkını kullanma her  vatandaşın  demokratik tercihi ve hakkı olmakla kalmayıp; tüm partilerin üyelerinden beklediği   "tıpış tıpış oy verecekler”  biatcılığından,  daha  değerli bir tutum ve duruştur da.

Artık, adaletin, liyakatın,  “t” sinin bile olmadığı;   vizyonu  “ne olursa olsun kazanmak”la sınırlı partilerin, yöneticilerinin kendilerine çeki düzen vererek, Türkiye’nin demokratikleşmesine  hizmet edecek bir düzene,  partiliyi zenginleştirmeyecek  bir siyasi yapılanmaya yönelmeleri  amacıyla,  sivil itaatsizlik hakkını  kullanmak isteyecek Türkiyeli yurttaşlara  uygulanan ‘ama…ama’lı tacizlere  “sana göre boşa giden, ona göre mesaj içeren oyunu istediği şekilde kullanır ”la  karşı çıkış,   demokratlığın, medeniyetin  gereğidir de.

Ve artık baydığından, sakın ‘gelse de kurtulsak bu tepemizde yıllardır sallandırılan  Demokles kılıcından da,  mücadelenin  yollunu bulsak’ sitemine nail  “ ama…şerait gelir” masalını anlatmaya kalkışmayın. Küçük çocuklar bile,  artık biliyor ki, bu ülkeye şerait gelmez, gelemez çünkü, her istediklerini yapan, cirit atan siyasal İslamcıların Türkiye’de ki mevcut rejimden daha alasını,  dünyada başka bir diyarda bulmalarıysa imkansızdır.  

Hem, halkın  tutarlılığına, politikalarına bakıp oy verdiği; bunca zamandır  yaptıkları ve söylemleri  iktidardaki Erdoğan’a , AKP’ye yarayan,  partilisini küstüren kararlarda imzası bulunan – asıl ayarı hak etmiş– muhalif  partilerin  oligarkları, yöneticileri  dururken; alternatif politikalar üretecek, parti içi demokrasiyi  işletecek kararları alma, mekanizmaları kurma yetkisi bulunmayan, gariban üyelerini ve muhaliflerini, başarı ya da başarısızlıklarının sorumlusu ilan eyleyen  " sahaya inmediler, çalışmadılar, takoz oldular " la  suçlayıp yargılamayı, kinayeli lafları bir kenara bırakan;

 kendine sunulanı değil,  hakkı olan eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü, demokrasiyi yücelten, kaliteli  bir yaşam için hakikatin peşinde koşmanın getirisi  olabilecek, her türlü karalamaya  da göğüs gerip, Alman atasözü  "diktatörlük yoktur. Eksik olan muhalefettir” şemsiyesini tutan vatandaş, partili profilinin  toplumda  yer edinmesiyle;  normal mecrasına dönecek  siyasi, ekonomik bir yapı için de; öncelikle  “tek adam rejiminin” yöntemlerini,  argümanlarını terk eden muhalefet partilerindeki  Oligark  saltanatının sonlandırılması elzem ve de inkar edilemeyecek bir gerçekliktir de.

 Ve o  özlenen muhalefeti, demokratik  partileri, değişimi palazlandırmayacak, yaratmayacak tek şeyde "  tıpış...tıpış"  itaatidir.

 

 

 

30.03.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

 

Not: Sevgili yoldaşlar , hevaller , biliyorsunuz şimdi sırası değil, eleştirilerinizi, seçim sonuna saklamanızı rica ediyorum

8 Mart 2024 Cuma

 



GÖRDÜNÜZ  MÜ?    AKP’YE,  ASIL KİMİN YARAR SAĞLADIĞINI

20  yıldır, iktidara gelmenin yolunun, basit yöntemi demokratikleşmeyi ve özgürlüğü ve kardeşliği ve eşitliği savunan  ayakları yere basan politikalar, projeler, alternatifler üretme yerine; 

kimin tavsiye ettiği muğlak,  sağdan oy  alma peşinde ;   postmodernlikle sıradanlaştıracakları  faşist,   bir kalıpta sağcılaştırılma hareketinin istilasına uğratarak, özünden,  ilkelerinden kopardıkları 100 yıllık CHP’ni;  kendilerinin bile tahayyül etmediği parti Meclisi üyesi, grup başkan vekili  “drama queen” Burcu Köksal’a “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi'nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” dedirtmiş  hale nasıl dönüştürmüşlerse artık, 

yobazlığını, faşistliğini  kapatmak için   tarihinde  görülmemiş  bir şey yapılıp  " belediyenin kapısı herkese açık...ayrımcılık yapmayacağız " diye  belediye başkan adaylarına taahhütname imzalatılacakmış.

Öyle buyurmuş, yer aldığı günden bugüne  tüm  kararlarda imzasının  bulunduğu CHP  Parti Meclisi  tarafından atanarak,  5 dönemdir milletvekili  yapıldığı halde taze lanseli Genel Başkan Özgür Özel.

Üstüne, evrensel  değer, kamu hizmetinden dil, din,  ırk cinsiyet  farkı gözetmeden  herkesin yararlanma hakkına ( hukuken de suçtur ) yasak koyan; “ hak , hukuk,  adalet” yürüyüşüne katılmış  bir avukat,   4  dönemdir  de  atamayla CHP  milletvekilli yapılan , grup başkan vekilliğinin yanına “ kartvizitim de bulunsa fena olmaz”la   kendini aday olarak atattığı  Afyon belediye başkan adayı;  hiçbir felsefei  ve siyasal terminolojiye ait  kitap okumadığını açığa çıkarmış drama queen”  Burcu Köksal da,    meğer 10 Aralık 1948 tarihli insan hakları evrensel bildirgesinden ve  sosyal demokrasinin ne olduğundan,  ilkelerinden  bi haber  değil miymiş.

Eeee, ‘ ne var çoğu partili böyle  zaten öyle olduklarından atanarak aday yapılıyor’ diyerek kenara çekilebiliriz de. Lakin,  CHP’de  bir de  “namus ve şeref sözü “  verilen önseçimin yapılmamasına,   liyakatsiz,  beceriksiz , koltuğu dolduramayacağı , staj yapacağı  belli  eşin, dostun, akrabanın, sevgilinin arasında  belediye başkanlığı, meclis üyeliği makamlarının  taksim eden  atanma...atama”  yöntemine;

 güzelim partisine CHP ' ye reva görülen akıl dışılıklara  karşı çıkan,  eleştiren üyelere ;  hiç bir gün  ve niyeyse hiç  sıra gelmeyeceğini bile bile haksızlığı, hukuksuzluğu , dayatmayı  sineye çekmeleri  “sırası mı şimdi, seçim var , bu AKP’ye yarar “  normalleştirmeli  aba,  altından sopa gösterilmiyor mu? Gel de ölme ! İşte o zaman , üyenin de iki kelam etme hakkı  doğuyor, otomatikman.

Şöyle ki ; bugün bir kez daha “drama queen” Burcu Köksal tarafından kanıtlandı ki  meğer; yaptıklarının, söylemlerinin  CHP’ye zarar vereceğini, tepkiyle karşılanacağını, oy kaybettireceğini   bile bile  20 yıldır  ve hala;

 başta sağ partilerden aday devşirme,  aynı politikaları izleyip,  aynı şeyleri yapmaya devam eden   “küçük olsun benim olsun... amanda makamıma , servetime zeval gelmesin  ” zihniyetinde ki  CHP ‘li Oligarkların, yönetiminin  varlığıymış, işbirliğiymiş   AKP 'yi iktidar, Erdoğan' ı tek adam...  savurdukları CHP ' yi de  geçim kapısı, makam, mevki,  rant bölüşüm yeri AKP' ye benzeten.

 

 Şimdi, Holoskost’ta, Auschwitz  ve benzeri ölüm kamplarında  sırf Yahudi olduğundan  6 milyon Yahudinin,  başlattığa II.Dünya savaşının sürdüğü  6 yıl boyunca asker, sivil 60 milyondan fazla kişinin hayattan yitip gitmesinin, şehirlerin enkazlığının  sebebi  ırkçılığının, baskıcılığın acımasızlığın bedelini ödediklerinden;

 “Diktatör yoktur. Eksik olan muhalefettir!” (Es gibt keine Diktatoren. Was fehlt, ist die Opposition) atasözünü şiar edinmiş  Almanlardan  daha iyi bilecek değiliz değil mi?  vatandaşını inim inim inletmiş Faşizmin, diktatör Hitler’in nasıl ve neden onca yıl   iktidarda kaldığını. 

 

8.04.2024

Rukiye – Gülsen FEROĞLU

 

23 Şubat 2024 Cuma

 

CHP’Lİ OLİGARKLAR ,  KOLTUKLARI BÖLÜŞDÜ, ŞİMDİ SIRA ...,




Şimdi, 13.üncü Cumhurbaşkanlığı seçim  yenilgisi sonrası, toplumun yenilenme talepleri dikkate alınmadığı takdirde,  oy kabına maruz kalınacağı endişesiyle;  “ al gülüm,  ver gülüm”lü  tutkulu aşk hikayelerine, ilişkilerine  geçici bir mola verip;

 üyelerinin de parti içinde muzdarip olduğu kayırmacılığı ve nepotizmi ve ayrımcılığı sonlandıracak “ön seçim yapılacak” güvenceli  “ değişim” şiarıyla kazandıkları, 38.inci olağan kurultayın delegelerinden aldıkları yetkiyi; 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimler öncesi,

pervazsızca kullanıp; eşlerini, damatlarını, iş ortaklarını, belediye başkalarının, eski genel başkalarının,  parti meclisi üyelerinin yakınlarını, sağ parti  üyelerini,  20 Şubat tarihi itibariyle; belediye başkanı,  İl,  belediye meclis üyesi aday adayı atayan;  6 yıl önce de “hak, hukuk,  adalet”  için  yürümüş CHP’li Oligarklar;

eğer kurultay salonunda ,  kameralar önünde  “ön seçim yapılacağına “ dair namus ve şeref sözü  vermemiş olsalardı,  belki de, tanıtım toplantıları düzenlemeyecek,  afiş, broşür bastırmayacak,  koşuşturmayacak  aday adayı olmayacak yoldaşlarının,    seçilme hakkını ve emeklerini  gasp ederek “yüksek mevki Oligark  ikametgahı   CHP Parti Meclisi ve MYK’ sında ki  tanıdıkları sayesinde,   aday başvurusu yapmaya  bile gerek duymadan,  tamamen   “duygusal” bir formatta – tereyağından kıl çekercesine “şıp” diye –  belediye başkanı makamına oturtulmanın, meclis üyesi oldurulmanın heyecanını yaşayan  aday adaylarının atamasını ;   

Hikmet Bila’nın CHP Tarihi,  İsmail Cem’in Sosyal Demokrasi ,  Elias Canetti’nin Kitle ve İktidar, Körleşme,  Margit Köves’in  Faşizm Üzerine: Önlenebilir Yükseliş,  kitaplarını hatmettiklerinden olsa gerek,  ‘çok iyi tanırım, birlikte .... çalışmıştık,  bizden kopmaz, istediğimizi yaptırtırız,  şöyle iyi, böyle hoş... hemşerimdir , Alper’den  , Battal’dan  iyidir”  güzellemeleriyle anında içselleştirmiş;

‘bu  diyarda,  hangimizin hayat hikayesi  buruk, haksızlıklarla dolu değil ki, 12 Eylül darbe sonrası güvenlik soruşturmaları çıkmadığından  yüzlerce genç vali, hakim, müfettiş olamadı. Kimseye de  şimdiki gibi,  altın tepside makamlar  sunulup,  mükafatlandırılmadı. Şu anda, CHP’de hüküm süren  nepotist ve hedonist ve “armut piş, ağzıma düş”  anlayışına göre,   ön seçim yaptırmış Erdal İnönü lider, ellerinde yetki varken kendilerini, yakınlarını makamlara atamayıp önseçime girmiş Onur Kumbaracıbaşı, Güler Tanyolaç , Gül Köksal, İbrahim Tez , Eşref Erdem, Ali Dinçer, Murat Karayalçın, Nedim Tarhan, Nezihe Altıok,  Yaşar  Çatak, Fatma Çakır da zaten,  siyasetçi değil.

O yüzden de atanan belediye başkanı aday adaylarının  vazgeçtik mimar, mühendis,  şehir  plancısı olmalarından, en azından bir kurumda yöneticilik yapmamalarını, liyakatsizliklerini örtmek için   parlatılan özellik, insan hayatının geçici dönemi  –tecrübe ve donanım ve mesleğin nüvesi bilinmeyince,  işe yaramayacağı kesin–  genç  ve  anti demokrat karakterlerini  “atanmayı  istemek”le  sergiledikleri halde,   bilgili ve demokrat ve vicdanlı ve...ve ...ve  lansesiyle’ gizleme kurnazlığını  dahi sorgulamaya kalkışmayan  CHP’li üyeler;

ve de eyyy Roma’lı, Bizans’lı  dostlar !  demek ki neymiş... hangi partiden olunursa olunsun, parti içi demokrasi  tüm kurallarıyla işletilmez,  Siyasi Partiler Kanunun değişmesi için çabalanmaz, bildiğin faşist ve  dayatmacı  “ben istedim, yaptım” lı her atama, tarafınızdan  methiyelerle karşılanıp,  onaylanınca bu   – boyun eğmeyen  üyesini siyasi bir makam  getirmeyecek–    “otoriter,  tek adam rejiminin“  yönetme biçimlerinden;  işimiz gücümüz  “atama..atanılma “ metoduna  meşruiyet, yasallık   da kazandırdığından;

 uydurdukları  ucube Fermuar , Kontenjan sitemini de kullanarak;  bir kaç ilçede göz boyamak için yapıldığı artık kesinleşmiş   “ön seçimi”  kazanmış partililerin önüne,  makamlar, mevkiler  hediye edecekleri;  üç gün öncesine kadar partinin yolunu, kapısını bilmeyenlerin,  akraba-i taallukatlarının, ekibindekilerin  isimlerini  yazarak,  hazırladıkları belediye başkanı, meclis üyeleri   aday adayı  listeleriyle,

 örgütün, üyenin  tercihini  de hükümsüz kılmış   Oligarklar; kendileri açısından önem arz eden tek şeyin siyasi ikballeri, ekonomik çıkarları olduğunu,  bir kez daha  kör göze parmak sokarak göstermekten de çekinmeyeceklerdir.

Yıllardır hep  yaptıkları gibi koltukları aralarında bölüşüldükten sonra  şimdi sıra; anti demokratik tavırlarını,  adaletsizliklerini aklamaya...atadıkları  kullanışlı aday  adaylarının  yetersizliklerini  kapatmaya geldiğinden;  başları her sıkıştığında, kuytuda beklettikleri   kurucu lider  Gazi Mustafa Kemal’in  itibarını,  şahsına duyulan saygı ve minneti  çıkarları için kullanıp,   şantaj içeren  “CHP,  Atatürk’ün  kurduğu partidir –ki artık o partinin,  bu partiyle ufak bir alakası da  kalmamışken –  Biz büyük bir aileyiz.Bazı hatalar oldu  ama  bunları dillendirmek (20 yıldır sanki başkasına yaramış gibi)  AKP'ye, İslamcılara yarar"  konuşmalarla sindirecekleri;

maaşlı  trollerin, yandaş gazetecilerin,  yorumları, paylaşımları ve algı manipülasyonlarıyla; bir genel başkanın Çankaya’dan milletvekili adayı gösterdiği sevgilisine,  Ekmeleddin’e,  Sadullah  Ergin’e oy vermiş ama ne hikmetse  AKP’liler , diğer parti üyeleri gibi  kendilerini kul...biatçı  değil de,  özgür birey sanma illüzyonu yaşattıkları  CHP’lilere; yine “tıpış tıpış oy” verdirerek,   atadıkları tanıdıklarının   makamlarına, oturmalarını sağlama   safhasında , faslında.

İyi, hoş da  Allahaşkına, yalnızca ahbaplarına, çavuşlarına diğer partilerden devşirdiklerine makam, geçim kapısı, iş, ihale , servet kazandıran,   yurttaşların yakındığı  mevcut müesses nizamda,   hiç bir şeyi  değiştirmeyecek bu,   kaçıncı  tıpış tıpış oy verm(dirm)e”  PR ‘ıdır.

Hem, iddia ettikleri  gibi madem, “Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi yok hükmünde”,  madem , memleket emperyalizmin  işgalinde,  şeriat  kapı önünde, o vakit   “ bu vahim durumda, makam, mevki peşinde koşmak yakışık almaz, kontenjandan atanma, için yaptığım başvurumu geri çekiyorum” alicenaplığını gösterecek  aday adaylarıyla bütünleşerek;

emperyalizmle ve şeriatla ve gericilikle   mücadele bazlı, yerel seçimlere yönelik  yaşanabilir kent projeleri... sosyal belediyeciliğe dair politikalar  da üretmesi beklenilen;

söylemleri, konuşma dili, el kol hareketleriyle  taraftarlarını coşturmakla mükellef   spor kulübü amigosu profilinde,  “özgür değildir, hele de  özel hiç değildir” imajıyla; cidden de  ancak bir grubu yönetebilecek vasıftalığını da teşhir etmiş;  Özgür Özel’in  başkanlığında, Kılıçdaroğlu zamanındaki gibi  aynı azim... azametle görev ifa eden   koca CHP Parti Meclisi, MYK'sı her yerde,  seçim Kurulunun inisiyatifinde  “ön seçim “le  aday adaylarını  belirlemek dururken neden?

 ( aday listelerine  yakınlarını doldurmuş   aday tespit komisyonunun daimi  üyesi kurnaz kasaba politikacısı Ağbaba’nın, Günaydın’ın, Torun’un ve  Karayalçın’ın Tamaylıgil’in ve   İmamoğlu’nun, Celik’in, Fırat’ın,  Seyman’ın, partinin kabadayısı Başarır’ın ön seçime karşı çıkacaklarına kalıp basılır ama ispatlanamaz)

  üç aydır   uğraşmakla kalmayıp, üyelerini  birbirine kırdıran,  çalkantılara yol açan belediye başkanı,  il, belediye meclis üyesi  adaylarını,  belirleme mevzulu süreci,  içinden çıkılmaz bir  hale, soruna dönüştürdü ?

Üstüne,  halkına cehennemi  yaşatan pahallık, yolsuzluk, talan, eşitsizlik barındıran, ötekileştiren icraatlarına dönüp bakmayan kibir abidesi ERDOĞAN  mantalitesinin etkisiyle AKP’leştirdikleri CHP’de;  bugün adaylığı ilan edilenin,  sabaha elinde “alınmış adaylığıyla” kala kaldığı yönetim zafiyetinin,  seçmeninden kopuşu getireceğini bile bile   adayların kendileri tarafından  belirlemesinde  ısrar etmiş Oligarkların,  dağınık, parçalanmış bir  görüntü vermesine sebep oldukları CHP’sinin,   bugün vardırıldığı  noktada;

 Özgür Özel’in,  ustasından öğrendiğini yapmaya devam eden çırak modunda, daha yerel seçim sonuçlanmadan, bugünden,  bilgelikten, olgunluktan  alabildiğince uzak ERDOĞAN üslubunda, “üç-beş kişi partiyi tartıştırıyor ama (muhtemelen atadıkları aday adaylarını kast ettiği) partililiğini kimseye tartıştırmayanlar var...”la  suçladığı,

son kertede de   “hain, çalışmadılar”   ilan edeceği   muhaliflerle,   “sürüye katılmamakta” direnen  partililerle  kavgaya girişmesi,  kararları ve uygulamalarıyla  CHP’sini uçurumun kenarına getirmesinin,  sorumluluğunu, selefi gibi arkadaki “hançer”e yükleyeceğinin de  göstergesiyken;

yaptırdığı firmalara ödenen meblağ “acaba ne kadar”  merakını  çoğaltan   “3 bin araştırma”  ve ankete karşın,  adayları “yapay  zeka belirledi”  masalına da  inanıldığına göre;   nasıl kazanılacağını gösterdiği seçimin,  çalışmalarına katılmak  üzere    dişini,  tırnağına  takıp,   çoktan yola da düştüğünden “yapay zeka”, CHP’li    yoldaşım , hevalı ma,  sen de,  artık huzur içinde uykuya  dalabilirsin.

Bu arada, dünyayla ilişkisi kopuk çoğu  CHP’li yoldaşın, hevalin  haberinin olmayabileceği  “World Population Review’in, 2023 yılı ülkelerin ortalama IQ'larının açıklandığı ”  araştırmanın,  sonuçlarına göre ( mutlaka biliyorsunuzdur da yine de yazayım,   Orangutanların IQ ortalaması  70 ile 90 arasındadır)  Türkiye  86,80 IQ  ile 199 ülke arasında 77'inci sırada” yer almaktaymış.

Durun ! tahmin edeyim ‘ayyy  şaşırdı herhalde,  ne alaka şimdi bu IQ,  mevzusu’  diyorsunuz ya, öylesine yazdım işte. O değil de, binlerce hemşerisinin depremde,  altında kalarak hayatını kaybettiği  çürük, çok katlı yapılara imar izni, ruhsatı vermiş Hatay belediye başkanı  Lütfü Savaş’ın, maddi tehditleriyle tuş ettiği Oligarklarca, yeniden aday gösterilmesi benzeri; “pes artık” denilecek boyutta, 100 yıllık tarihinde,  hiç  yaşanmamış, olmamış  olaylarla sersemletilmiş  CHP’ni,   elinde  oyuncak etmek, örselemek kimsenin haddine de, değildi ama işte...

akıllara ziyan  bu gidişe dur denileceğini,   Franz Kafka  ‘nın “nasıl anlatsam bilemedim. Geç kalınmış değil de, artık gerek kalmamış gibi...” mecalsizliğinde beklemek...beklememek...beklememek...

insanın, bir kez gerçeklikle bağı yitmeye görsün...ne yapsan da fayda etmez hakikati  bilindiğinden  miydi?

 

 

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

23.02.2024