O
gidiş yüzünden bilirsiniz, her devir, her insan gerçek, doğru sayılması istenen
tek bir fikrin delisi olmakla, bir “mutlaka”yla zehirlemiştir kendini. Gün
gelecek gerçeğiniz yapılan yalanlar da sona erecektir; hayat gibi, bir masal
gibi. Siz de, ne kadar sevmişseniz o masalı, inandırıldığınız o yalanı, o kadar
üzüleceksinizdir.
Ulus
devletlerin “olmasaydı; olmayacağınıza” inandırdığı; istisnasız yaşadığınız
bütün mekânların duvarlarında asılı, her saat size bakan “big brother”
portrelerin iktidarlarının; kanlı olaylar, adaletsizlikler üzerinde yükseldiğinin
ortaya çıkması nasıl ki engellenilememişse. İlla ki bir gün herhangi bir vesileyle söylenen yalanların gerçek dışılığının anlaşılması
da kaçınılmaz sondur. O gün artık söylenen, yazılan her şeyden, tarihinizden şüpheleneceğiniz
gündür de.
Sizde
gördünüz değil mi? Küflenmeye bıraktıkları yüz karası darbeci, hırsız geçmişin yalanlarının
organize örgütü; asker, burjuvazi, medyanın kapatması siyasiler, bürokratlar, STÖ’lerinin
temsilcileri; portrelerden birinin The Goodfather’in Güniz sokaktaki ikametgâhına;
suç mahalline nasıl da koşturuverdiler.
Yalnızca
postu modern darbeciler, darağacına gönderdiği Üç Fidanın yoldaşları, Kürt
işadamlarının, siyasilerinin infazına, Madımak katliamına geçit vermiş sosyal
demokratlar koşmadı. Başta başbakanların, bakanların medya patronlarıyla pazarlığını yaptıkları bankalardan hortumlanan
200 milyar dolar görev zararını ödettirdikleri halk, koordinatörü Demirel olan
28 Şubat darbesinin mağduru; siyasiler, gazeteciler, sanayicilerde koştu Güniz sokağa.
Makyavelizm ustası “devlet, devlet politikası
olarak adam öldürür, diğer türlüsü cinayet olur” vecizeli Demirel’e vefatı
sonrası güzellemeler döşeyen; insanları, tarihi hep Stockholm sendromundaki biatçı
Türkiye’nin; bu pespayeliği, bu riyakârlığı
neden demokrat, neden şeffaf, neden özgür birey olunamadığının da arka
planıdır.
Zira
ABD’de tüm eyaletlerde eşcinsel evlilik yasalaştığı için Beyaz Saray gökkuşağı
rengine bürünürken, Türkiye’de LTGB’nin
onur yürüyüşüne TOMA’larla saldırılıyor,
Berkin Elvan’ı vuranlar, Roboski katliamına emir verenler, Rıza Sarraf’a ödül getiren
ekonomik sisteme değil ödül verilmesine karşı çıkanlar; alınları ak, başları
dik dolaşıyor, saygı görüyorlarsa. Bu, hayali ihracatçı Yahyalardan, Ilıcaklardan
hesap sormayanları, Gazi mahallesinde katliam yapanları, Kürdistanı toplu mezarla
donatanları, Savaş Buldan’nın katillerini bulmayanları makbul, saygın vatandaş
sunan, algılatan geçmişin varlığındandır.
Bugünün müsebbibidir; kötülük yapanın, yaptırtanın; “Verdimse
ben verdimle” İLKSAN vari yolsuzlukları sahiplenmiş onlarca Demirel, Çiller, …,
…, İnönü, Menderes’in, , …, …,.., “1000 Operasyon” lu Mehmet Ağarların meşrulaştırıldığı o geçmiş.
Ermeni
techiri, Koçgiri, Dersim, Ağrı, 6/7 Eylül,,,,,; ötekileştirenlere kan kusturan onca
katliam, onca hukuksuzlukla bezeli o geçmiş; 1974-1980 arası otobüs
duraklarında, sokaklarda, üniversitelerde öldürülen sağcı, solcu tam 5388 kişinin katilidir de.
Herkesin
gözü önünde 40 yıl adı konmadan hukukun hiçbir normuna uyulmayan bir savaşın da
sürdüğü MC hükümetli o geçmişin; solcu,
komünist avında hak ihlallerinin, partizanca
atamaların, işe alım ve ihalelerin yapıldığı, en çok gazetecinin; Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe..,,,, öldürüldüğü yıllarının Başbakanı, Cumhurbaşkanıdır Demirel.
Farklı
köken, din, mezhep temsilcilerini
TBMM’ne taşıyan 7 Haziran 2015 genel seçimiyle iflası nihayet belgelenen ırkçı,
ötekileştiren Türk müesses nizamının; onlarca Gürseller, Evrenler,
Arif Doğanlar, Albay Temizözler, Reisler üreten Kemalist ideolojisinin babalarındandır;
“bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar, devlet cinayet
işlemez”le Kontrgerillayı, JİTEM’i de kollamış Demirel.
İşte
“…… ardından” başlıklı “28 Şubat’ta demokratik rejimin bir kazaya uğramasını
önlemekte Demirel’in oynadığı rol muhtemelen ileride daha iyi anlaşılacaktır”lı
vedasıyla darbeciliğini ifşadan çekinmeyen “Türkiye Türklerindir“ logolu
“Hürriyet”, ulusal, merkez, sosyal medyanın;
saygın, demokrat, hoşgörülü, özgürlükçü devlet adamı payesiyle göklere çıkardığı
bu Demirel’dir.
Hal
böyleyken insan da düşünmeden edemiyor. Burjuvaziye, siyasilere afiyet bal
şeker Türk medyası sakın; Demirelli yıllarda öldürülen, tutuklanan, işkence
gören meslektaşlarını, çiğnenen düşünce, ifade özgürlüğünü hatırlatmayarak bire
on kazanmalarını sağlamış Demirel’e borcunu ödemiş olmasın.
Her
insanda varlığı gereken ahlakı, onuru, dürüstlüğü, iyi niyeti, vicdanı meziyet
sanan “iktidar olmasam istifa ederim”le halkına yalan söylemeyi de adet edinmiş
liderlerin partilerinin yandaşı olmuş bu Şems
medyanın faydası mı? Ülkenin en büyük probleminin ahlak, vicdan, erdem noksanlığı olduğunu
göstermesidir.
Öyle
ki eğer yalana başvuran yandaşı oldukları bir lider, ideoloji, köken, mezhep, yargıçlık
yapmaktan da vazgeçmeyen medyaysa; o yalan, yalan değildir tavrıyla ahlakın, vicdanın
içinin boşaltılması sorun teşkil etmemektedir.
Onun
için huzur içinde ölen, ölecek darbecilerden, siyasilerden, bürokratlardan,
JİTEM’cilerden yaptıkları hukuksuzlukların hesabını soramamak Cumhuriyetin
utancı sayılmaz. Onun için Derya Sazak
yüzü kızarmadan “700 bin dolar gibi küçük bir paraya Aydın Doğan bana villa
aldı” diyebilir, Enis Berberoğluları, Muhsin Kızılkayalar da tarafgirliklerinin,
toplum mühendisliğinin karşılığını milletvekili tahsil edebilirler.
Belki
de o yüzdendir sizinde her köşeyi döndüğünüzde hep aynı yere çıkmalarınız; her
yeni güne kan, ölüm, savaş haberleriyle
uyanmalarınız, gerçeğin yalanlara karışması.
Ve
16 yaşında Girê Sipî (Til Ebyad)’de DAİŞ çetesine karşı savaşta ölen çocuk İsmail
Hakkı Kol’ların, gençlerin, yaşlıların
söyleyecek sözleri, yazacak kelimeleri yarım kalmışken, The Indepentent’de
Robert Fisk “ABD’nin El Nusra’ya desteği
komplo değil kanıtlar var”ı yazıyor.
Hayatın
celladı, ölümün sevdalısı “Her savaşın
ilk kurbanı hakikattir” yazmış Kipling’e
hak verircesine ne dün vardır elinde, ne
de yarın. Hevalım, tarih de işte böyle yazılıyor.