18 Mayıs 2024 Cumartesi

 

HEVALIM ! BARİ BİR  ŞARKIN OLSAYDI









Ortalama zeka da bilirdi ki; demokratik yoldan  değiştirmek için  “erken seçime”  gidilsin  diye,  31 Mart 2024 yerel seçimlerinde,  vatandaşın   CHP ve DEM’e verdiği  “artık yeter !  êdî bese “ tepki  oyunu,  bir  mirasyedi  gibi  harcayarak, AKP’nin umru olmayan  “yumuşama…normalleşme…uzlaşma “   kavramlarıyla,  muhalif kitleye;   

her şeyin azıcıkta olsa düzeleceği hissini   yaşatarak,   tepkilerini, öfkelerini  yatıştırıp rahatlattıkları; ülkede yirmi iki yıldır  kökleştirilmiş  hukuksuz, keyfi, nepotist, ötekileştirici,   fakirleştirici, mafyatik düzenin,  devam edeceğini gözlerden kaçıran  oyalama” taktiğine çanak tutan,  faillerin  kimliği  neden açıkça yazılmıyor,  neden söylenmiyor?

Peki, yerleşmesi için 22 yıldır,  ne  yaptığı, neleri göze aldığı   görülmüş “AKP’nin, liderinin”  kurduğu;  her manada  bildiğin  kötü, adaletsiz ve  kumpasçı çarpık müesses nizamın “görüşmelerle, uzlaşmayla” hale yola koyulup, demokratikleştirilmesi, rotasyonla, revizyonla , yumuşamayla gerçekleştirilecek  bir olgu muydu?  

Değişimi getirecek “erken seçim” talebi  ta başından, 1 Nisan 2024’den   bu yana  bir hak ve  kaçınılmazken, sağ olsunlar  ana muhalefet partileri; CHP, DEM, TİP, DEVA, …, …,   ve liderleri  kaçınılmazı  sulandırarak, evrensel değerleri değil,  egemenlerin, üstünlerin hukukunu benimsemiş  bu müesses nizamı onaylarken,   şaka gibi ama    adını da  "normalleşme "  koymadılar mı?

AKP’nin, CHP’nin , MHP’nin, …, …,  tarikatların güdümü yerine,  evrensel değerler;  adalet , eşitlik, özgürlük, kardeşlikten yana,  üstünün, güçlünün değil, güçsüzün hakkını koruması beklenen yargının siyasi  öç almaya alet edildiği  Kobanê Davasın da;   Selahattin DEMİRTAŞ   42 ,   Figen Yüksekdağ  30 yıl  hapisle  cezalandırılınca   Osman KAVALA’nın  da yeniden yargılanmasına red kararı verilince, bu  normalleştirilmiş, yumuşatılmış ortamda;  sanki geçmişte hiç karşılaşılmamış, inanılmaz  bir olay gerçekleşmişçesine  “şok” geçiren;

Kobanê Davası kararlarının açıklandığı gün 28 Şubat davası hükümlüleri  14  generalin  tahliyesiyle, haksızlıkları  sindirmesi için ağızlarına bir parmak bal sürmeyi  de ihmal etmedikleri;  büyük  kitle , şaşırmakta haksız mı?

Oysa  seçim sonu,  ne güzel  akıyordu günler,   iktidar,  muhalefet  hep birlikte  keyfini çıkarıp belediyeleri kazanmanın…kaybetmenin…kaybetmişken nasıl olduysa  kazanmanın  zafer sarhoşluğunu  yaşarken,  bu “yalnız ve güzel memlekette”  şimdi;   aniden yeşermiş bu coşkulu  mutluluğu bozmanın,  sabotenin manası  neydi ki?

De ki Malamın; 22 yıldır,  Türk İslam sentezine  göre  dizayn edilen yargı, yasama  ve yürütme destekli ve vesayetli  otoriter, ayrımcı  Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık  rejiminin başkanı;  kaybettiği yerel seçimden ders  aldığına inanılan  ERDOĞAN  – böyle bir isteği olsa  dahi , kurdurduğu sistemin;  etinden,  sütünden faydalananların izin vermeyeceğinin kesinliğinde eliyle  eşit yurttaşlık temelli bir Anayasa’nın gerektirdiği  demokratik adımların atılacağını, yolsuzluklardan hesap sorulacağını düşünmek,  iddia etmek;  insanları aptal  yok.. yok sürü yerine koymak değilse,  neydi? Bavemın; Kobanê Davası kararlarına  dair  yazılanlar, yorumlar gösteriyor ki  asla   vazgeçmiyorlar…vazgeçmeyecekler  herkesi   aptal,  sürü yerine koymaktan,  itaatkar kul görmekten.

İyi de,  memlekete,  ucundan, kıyısından mevcut  sistemden  nemalandıklarından  konforlarını kaybetmeme telaşında;  vicdanlarını da rahatlatmak için muasır medeniyet, hak, hukuk , adalet, dürüst, temiz  siyaset  diye  kendini,  yalandan  heder edip, paralarken;

  şöyle devrimci, böyle sosyal demokrat , şöyle milliyetçi , böyle ,   ırkçı değilim, bağımsızlık, özgürlük  sevdalısı pozlarında;  Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in,…, …, …,  mezarı başında çektirdikleri  fotoğrafları,  sosyal medya paylaşmayı da  asla ihmal etmeyen, unutmayan, işin tuhafı önlerindeki, görmek istemedikleri,  gerçeği,   bir 22 yıl daha,   aramakla vaktini geçirmeyi de  şimdiden garantilemiş; kazandığını zannettiği  anda, çoktan kaybettiğini de  fark edemeyenlerle; 

 kanserojen maddeler taşıdığından iade edilen  Avrupa’ya ihraç  incir, fıstık, mandalina …, …,…,nın  iç piyasada  satışıyla,   sağlığının tehlikeye atılmasına bile  susan ÇOĞUNLUK, gerçeği görmek istemedi diye,  gerçek  yok olmuyor .

İşte  böyle  Kobanê Davası  kararlarıyla gözünüzün içine  parmaklarıyla  sokuyorlar ,  yine de algılanmak, kavranmak  istenmiyorsa, YÖNETENLER, LİDERLER  DAHA  NE YAPSIN?

Nasılsa; kaderlerini çizerek , hayatlarını mahvettikleri; boş yere zindanlara  attıklarıyla , günden güne fakirleştirdikleri yurttaşları  sayesinde; servetin %1 ini elinde tutup, milli gelirin % 40’ına sahipliklerinden; ithal otomobillerle hava  atanlar, Yunan adalarına, Avrupa’ya  tatile gidenler, Londra’da, Miami’de ev alanlarla;

Beykoz konaklarında, Beysukent’te, Angora evlerinde, Park Oran’da, rezidanslarda oturanlar,  Kalbur’da balık ,  Nusret’te lokum, 1Arada Locanda’da  dana carpaccio, La Gioia Cafe& Brasserie’de  “Kraliçe Marie Antoinette’in Peynirli Muzlu Vişneli Pastası “nı  yerken boy gösterenler,

 akşam üstleri de Fado Bistro’ da , Keremeyle de …, …, 01 Adanalı İsmail Ustanın yerinde;   bir kadeh atarak;  etraflarındaki kul köle partililerin  alkışına, methiyelerine  doyamayan  sağ, sol, İslamcı, milliyetçi, muhafazakar  …, …,  tüm siyasiler ,  liderler ;   aldıklarıyla, verdikleriyle memnun oldukları,  bu  herkesin derdi kendine ağır hayatta;

belki  ötekiliğimizden,   hep kaybedenlerdendik ama yıkıntıdan doğan bir kazanma da zafer  sayılmadığından,  onlarda hiç kazanamadılar.

Sen Hevalım, memleketinde, ata ocağında yaşatılan kırgınlıklara, burukluklara, sevdalarının yitirilmesine…   bari bir  şarkın olsaydı, adını  senin…benim   koyduğum “ Didem Zara”…?

17.05.2024

Rukiye –Gülsen FEROĞLU

 

 

 

5 Mayıs 2024 Pazar

 

 

 

 

DAHA  DA MI,  ZAMANI DEĞİL?





 

Şimdi, medeni davranışı, kent kültürünü sindirmiş bir birey , toplumunda; hayata bakışı, ilkeli duruşu, yaptıkları,  yetenekleri, mütevaziliğiyle var olur, pohpohlanmayı zül sayarken, memleket sathında görüldüğü üzere,   “kimden ne koparırsam kar “  anlayışında itaatkar,  şark kurnazı da, yer edinmek, kendini yüceltmek hatta  oy kapmak  için  itibar, prestij  kazandıracağını bildiğinden; düşünceleri, mücadeleleri, dürüstlükleri,  “eğilmeyen” kişilikleriyle  yakından uzaktan ilgisi bulunmadığı halde;

aidiyet hissettiği ya da mensubu olduğu kitlenin, kesimin referans aldığı, kahramanı gördüğü  liderlerini, kanaat önderlerini, düşünürlerini, yazarlarını; yetersizliğini, yeteneksizliğini, kibrini, küstahlığını, ilkesizliğini,  donanımsızlığını   kapatma da   kullanma utanmazlığı  ve aymazlığında;

misal kendini sol, sosyal demokrat, devrimci, Kemalist konumlandırıp, başta Gazi Mustafa Kemal; idealleri, bağımsız Türkiye uğruna; idam sehpalarında,  işkencelerde,  çatışmalarda, faili meçhullerde hayatından edilen onca Gezmiş’in, Aslan’ın, İnan’ın,  …, Eren’in, Kaynak’ın, Bardakçı’nın, …,    Kaypakaya’nın,  Aydın’ın, …,  Anter’in, Kormaz’ın, …,  yetmedi  Lenin’in, Che’nin,  Karl Marx’ın  fotoğraflarını;     “İzindeyiz…Yolundayız” , “Yaşasın Devrim”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”  capsleri,   #hashtag’leriyle   paylaşarak,  profil resmi yaparak;

kendini  “tak”, “şak”  diye  kol kıpırdatmadan  kolayca “kuva-yı milliye”ci ,  “kalpaklı” , “ devrimci”, “Kemalist” , “Sol”cu  ilan eyleyenlere ne demeli ?

Onların, bulundukları her alanda, her kesim de;  ailede,  partide, …, örgütte, …, dernekte, ..., sendikada, işyerinde; yer edindirilmiş üstünlerin egemenliğine, hukuksuzluğuna,  mafyatik, yağma düzenine  karşı;  “devrimci ahlak ve  duruş”larını, karakterlerinin bağımsızlığını göstermelerinin, daha  da mı,  zamanı değil? 

 

 

5.05.2024

Rukiye-Gülsen FEROĞLU