1 Kasım 2023 Çarşamba

 

CHP’Lİ  OLİGARKLARIN TUTKULU  AŞKININ ÜRÜNÜ  

 AKP’LEŞMİŞ,  CHP’LİLER  (II)     







Daha geçenlerde sana,  doğduğun yer, her açıdan  kaderin...çıkmaz sokağın bu  coğrafyanın; “ endüstriyel savaş kompleksine” milyar dolar kazandırma telaşında ki  Ortadoğu’nun;  her gününe, yarınına   ölüm, kan, keder yüklemiş, narsist, faşist liderleri, örgütleri, bir mevsimi coşkuyla, hayatın tek bir gününü de,   huzur içinde gülümseyerek   geçirmene... asla izin vermeyecekler, dememiş miydim?

 

Mars’a taşınsa, Alfa çağına  girse de dünya; yaşama hiç bir olumlu katkı sunmayacak mevzularla, düşman imal etmekle, hamasetle  haşır neşirlikte...hiç de tükenmeyecek savaşlara, çatışmalara mahkum,  akşam evine ölmeden dönebiliyorsan şayet,  şanslı sayılacağın,  dalına veda eden yaprakların ölüm sarılığının, Sonbaharın örttüğü bu diyarda;  sanki çağdışı bir yüzyılda, zamanda kalınmış hissinde,  asırdır duyulan  “ Kahrolsun Siyonistler”, “terörist HAMAS”  naralarının, çıkarılan  ‘ Ordu Filistin’e ...Cihad’  baltalarının arasında;


 

hiçbir devletin  topraklarına yapılan ölümcül  bir saldırıyı karşılıksız bırakmayıp, savaşacağını  göz ardı eden çocuksu taktik ve  mantalitede;  medeniyetin ‘ tam bir vahşet, ilkellik ’ niteleyeceği,  dört saatte İsrail'de  200 kişinin  esir alınmasının,  1400 kişinin de katledilmesinin ‘ohhh, Müslümanlar  er geç  alır intikamını’ kutlamasındayken;   Gazze’de  bombalanan hastane de  500 Filistinlinin  katlini  “ insanlık dışı, Hitler iyi yapmış bunlara”  tepkisinde karşılayan;

 

daha...daha ölü  bedenler isteyen savaşçı tarafların,  delilikleriyle sıradanlaşan kötülüklerinin şahı,  ahlakı olmayacak savaşın  bile, bir ahlakının olması gerektiğini iddia etme –  çok değil onbeş yıl önce  onlarca gencin, çocuğun öldürüldüğünü,  yurttaşlarının  asit kuyularına atıldığını, insan dışkısı yedirildiğini, evleri yakılan köylülerin tehcire zorlandığını,  “ Beyaz Toroslar”ın cirit attığını görmüş bu gözler için– nasıl da  büyük bir yalan... nasıl da utanmazca bir  sahtekarlıktır.

 

Ortadoğu’da yine vurulmuşken... hep de  vurulacakken  Barış;  İsrail’de, Gazze’de tercih hakkı bulunmayan  çocukların, çözümü bir o kadar  basit,  anlamsız  savaşta katledilmelerini seyredecek  çaresizlikte, yazlıkçıların  çoktan  boşalttığı sahil kasabasında,  öne düşen   at kestanelerini tekmeleyip, kumsala  dalga...dalga vuran sakin  denizin getirdiği   yüzünü, saçlarını yalayan  meltem de  ‘ bir anda haklının haksız, haksızın  haklı olabildiği sanal bir zamandayız’  sayıklamanı  alıp götürdüğünde;  

 

Sen  CHP’li yoldaşım, hevalım !  her vilayete kurulduğundan artık üniversite mezunlarıyla dolu Türkiye’de,  belki 1900’lü yıllarda  “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür” vecizeli , düşünürün, Sakallı Celâl’den bile  habersiz;

 

 belki negatif, irrite birisin,  herkes arkandan üçkağıtçı diyordur... belki   çok iyi birisindir yine de   ‘onun üye olduğu bir partiye oy vermem’ ihtimalinde,  töhmet altında bırakılmaktan çekinmeden, sosyal medya  profillerine mesleğini,  karakterini  tanımlayan  bir söz, bir simge  yerine  “CHP kurultay, il, ilçe delegesi, ...,  çalışanı, ..., parti  eğitmeni” sıfatını yerleştirerek  – memlekete,  CHP’ye nasıl bir fayda sağladığını,  biri  yazsa, anlatsa  da öğrensek, fena mı olur? –  itibarını, kimliğini  kullandığın    CHP ‘yi;  kişisel, ailesel  menfaatinin,  haksız rekabetinin  parçası  kılarak,  pazarlık yapma çiğliğini, riyakarlığını olağanlaştırıp;  

 

 AKP’leştirirken CHP’yi , üyelerini de;  herkese, her şeye dilediği lafı etmeyi hak görüp,  iş liderine, kendisine döndüğünde aslanlaşan ama  emek hırsızlığıyla servet,  kariyer  edinme kolaycılığında...kuralsızca karşıtını,   yargısız infazlayan APK’nin,  ötekileştiren zihniyetine alıştıran Oligarkların;  yarattığı sanal  gerçeklikler,   “ seçimi kazanacağız”  manipülasyonları  içinde dönüp dururken;

 

kendini bir  üst segmentte  konumlandırıp  ‘ayyy, çok şükür cahil, cüheyla değilim’ havalanmasında;  kapı komşundan başlayıp   partide, örgüte,  sokakta, pazarda, cafe de, park da – Dilan Polat, A.Bora Kaplan dahil–  kiminle konuşsan, karşısındakini  basit, dedikoducu, biatçı, faşist, hırsız tanımlayıp, bir   kendini demokrat, hak , hukuk, adaletten, liyakatten yana, dürüst sayan egoda;  iki satırlık bir yazıyı, bir kitabı okumaktan aciz, sanatla,  felsefeyle  ilgilenmeyen ama bilgili...ama kültürlü  çevrenle, toplumunla  nasıl bire bir olduğunu, hiç fark ettin mi?

 

Hoş,  dünya alemce  aşikarken,  tek bir liderin,  yöneticinin, STK başkanının  “ne istersem anında yerine getiriliyor,  yaptıklarıma baksan faşist sayılırım” açıklamasının,  hayalin öteliği olacağı bir yerde, sen,  mesela;  sabah akşam  esip gürleyen, rakibine  “ben demokratım,  şeffafım,   yalancı sensin”   diyen  Erdoğan’a , Bahçeli’ye , Akşener’e, Kılıçdaroğlu’na, Babacan’a  inanıyor musun? Ben ırkçı değilim dediğinde Ümit Özdağ’ın  ırkçı olmadığına?

 

Niye inanmıyorsun? Çünkü icraata, yapılana  bakıyor  ‘bir film “Kanun Hükmü” linçleniyor, Aykırı ve Ajans Muhbir’in editörleri tutuklanıyor, AİHM’in  kararını dillendirdi diye TANRIKULU’na  soruşturma açılıyorsa,  fazla kanıta,  söze de   gerek yok kleptokratik, otoriter bir yönetim bu’  diyorsun, değil mi?

 

Ama tabii, ülkede yaşananla, olanlarla tezat;  bunca demokrat, dürüst, akıllı, mükemmel liderler, STK’lar,  örgüt  başkanları, Gavslar, yazarlar, çizerler, bireylerin istilasında demokratı, temizi, ahlaklıyı, naifi, vicdanlıyı ayırt etmekte  haliyle mümkün olmadığından;  “one mınute”  mı ?

 

 

 

 

 

 

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 24.10.2023