Yılın
sonunda elinizde aralıktan içeri sızan ağır bir roman gibi sürünen hayat; bitti işte... aralık bitti...yıl bitti...
biter mi cidden, geçmeyen gibi...acılar gibi.
Sahi nereye, hiç bir şey olmamış
gibi yine nereye?
Belki
de hayata, yola hep böyle hiç bir şey olmamış, yaşanmamış gibi devam
edildiğinden ardı arkası kesilmedi; cinayetsiz, erkek terörsüz, istismarsız
başlamayan günün; bitirilmeyen
ırkçılığın, savaşın, yoksulluğun, ...
Sonrası?
Her yıl ama her yıl tekrarlanan, cevabı da
hep havada asılı kalan “neden bile bile geçit veriliyor; verildi”
sorgulu sonu belirsiz “ ....115 hamile
çocuk...”, “askerlere at eti yedirildi”, “tur otobüsü.. trafik kazası 11, ...
göçükte 3 işçi öldü”, “ ...Tayfun Karali
zabıta Kenan.F’yi dövdü”
vari onlarca olay.
“Bu
kadarına da pes.....” dedirten onlarca olaya, çaresizlik barındıran yaşanmışlıklara rağmen hâlâ statüsü her
anlamda kendinden bir üst kişinin
“hayvan”, “geri zekalı”, “bu ne ha, bu ne” tacizine maruz kalmamış, biatın “b” sini duymamış gibi “..... tam
tekmil tokat yiyen zabıta.....nerededir
gurur, onur, ...., ..., ”
tweetleriyle sosyal medyayı yıkan
Türkiyelilerin varlığıysa, sözün bittiği yerdir.
Zaten “Manisa’da öğretmen M.H, 9 yaşındaki F.Ş’yi
sınıfın önünde; Saadet Gıda’da patron da işçi Mahfuz Yaşıt’ı; dövdü “, “kışlada
.... miğferle dayak öldürdü”, “13 yaşındaki Kader Ö.ye 14 kişi tecavüz etti”
vakaları da Burkina Faso’da, Ruanda’da yaşandığından...ne anne babanın
çocuğunu, öğretmenin öğrencisini, ne
komutanın askeri, polisin vatandaşı darp etmediği, bağırıp çağırmadığı
zarif Türkiye’de insanlar, bütün gün
Mark Zuckerberg’la “yapay zeka”yı
tartışan Elon Musk’ın Falcon 9 roketinin akıbeti, Marsta koloni
kurmayla meşgulken karşılaştıkları “tokatçı müdür”, “ hamile
çocuklar” manşetleriyle elbette ki şok geçirecek...yıkacaklardı sosyal medyayı.
Türkiyelilerin
artık yaşananları yadsımaları, Osmanlı’nın, Türkiye Cumhuriyetinin gerçeği;
devletin gücünü eline alan, adını kullananın; maddi, mevki olarak kendinden bir
altındakine yaptığı zülümkar muamelelerin; kılıçla kesilen boyunların,
darağaçlarında sallanan bedenlerin, ötekileştirme, tehcir, falaka, ..., ...,
çocuk gelinlerin izlerini silemeye yetmeyecektir.
Zira
dün de, bugün de biat dikteleyen ‘bu odaya kendi fikirlerinle girer şefin
fikirleriyle çıkarsın’ motolu devlet mekanizması; hamile 115 çocuğun
mağdurluğuna göz yummadığı için göreve
yeri değiştirilen İclal N. gibi, bir üstünün dediğini yapmadığında her an
ekmeğinden edilenin, sürülenin “sen” olacağının sayısız örnekleriyle doludur.
Bu
asırlardır değiştirilmeyen “gücü gücüne
yetene”li müesses nizamda, makam sahiplerinin
gerekliliğine inandıklarında çözümü “ .... uslanmayın hakkı kötektir”de
bulması; genellikle de liyakat yerine organizeli sınav, torpille iş sahibi
olunduğundan iş veren güce daha yakın olanın insanı işinden etmesi normal
karşılandığından insanlar esas duruşta hakareti, şiddeti de içselleştirecekti.
İşte
bu yüzden ABD’de, AB ülkelerinde kadınlar
“me too-ben de”yle tacizcisini ifşa ederken, illaki bir erkeğin
asılmasına maruz kalınacak, her gün de en az 2 kadının öldürüldüğü, Türkiye’de, alim ol nafile isteneni
yapmazsanız kariyerinizin engelleneceği başta medya, dizi, film
sektöründe, işyerlerinde en âlâsı yaşandığı halde
#metoo, #buülkedemobbingvar #
hastag’leri prim yapmaz.
Ve
gücünün yetmediğinden şiddet, iteleme, baskı gören de acısını gücünün
yettiğinden çıkardığından; müşavir Y.Yerkel’in
Soma’lı madenciyi, müdürün zabıtayı,
zabıtanın simitçiyi, simitçinin eşini, eşin çocuğunu, çocuğun da arkadaşını
dövdüğü zincirleme şiddet dalgası; istisnasız her yerde yaşam alanı bulmuş
“benim dediğim doğru, ona göre düşün,
yaşa, ye, iç”li tek tipçi faşizm; nesilden nesile sirayet ettirilirken,
2017’nin ilk üç ayında bireysel silahlanmanın, 2011 yılından bu yana uyuşturucu
kullanımının 17 kat, antidepresan tüketiminin son 9 yılda
%160 artmasıysa “error” algılanmayacaktır.
Var
olan bu depresif, kaotik ortamda tam da
Rıdvan Dilmen’e “Erdoğan hâlâ
parkasız devrimci mi?”yi sorma
vaktini getiren 696 sayılı “........eylemlerin bastırılması
kapsamında....kişilerin fiilileri nedeniyle
hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu olmayacak” ibareli KHK’da yayınlanmasın mı? Olan da “katli vaciptir” fermanlı malum KHK
geciktiğinden K.F’yi FETÖ’cülükle suçlayıp aklanma fırsatını kaçıran zabıta
müdürüne olmasın mı?
Hay
bin kunduz! Tüm olanaklar elindeyken 1,5 yıldır daha kim FETÖ’cü,
kim değil ayırt edememiş, üstüne “mor beyince” ters köşeye yatırılarak
binlerce masumu işinden, itibarından etmiş bu devlet, şimdi bir eylemin “15
Temmuz darbesinin ...devamı niteliğinde...” olup olmadığının kararını nasıl versindi?
Üstelik FETÖ’cüleri devletin kilit
noktalarına getirenlere saldıracak
sivillere de yargı muafiyet getirdiğinin farkında bile değilken.
Ey
ahali! üç beş meczubu azmettirip protesto hakkını kullanan bir gruba saldırtan,
sevmediğini, hasmını ortadan kaldırtan
biri “FETÖ’cüydü, teröristi, millete, devlete, ..., saldırdı...vatanı, milleti korudum”la malum KHK’yı işaret etse,
ölen öldüğüyle kalır, öldüren de
kahraman olmaz mı?
Daha neler, yok canım mı diyorsunuz?
Kuşkuları destekleyen; muhalifini,
farklı düşünce, köken, mezheptekini
vatan haini, teröristlikle suçlayan
1925-29 , 1987-2002 yılları
arasındaki OHAL’in dayanağı yalnızca 3 maddeli Takrir-i Sükûn, OHAL Kanunu (1983), 141-142 maddeleri; onca tetikçi, fedai Topal Osmanlar, Recep Zühtüler, Haluk
Kırcılar, Yeşiller, Ogün Samastlar, “benim
palalı esnafım”la haşır neşir Türkiye’nin geçmişidir.
Mafyaya, çetelere, Beyaz Toroslara
icazet verip, vatandaşının can, mal güvenliğini “ Kürt işadamlarının infaz
listesini” hazırlayarak kendi eliyle yok eden, onca Behçet Cantürk, Savaş
Buldan’ı katlettiren; Kürt köylerini
boşalttıran, yakan devletin;
“açım, iş istiyorum”lu hak talebinde
bulunanı dahi “terörist”
damgaladığının kanıtı da O geçmiştir.
Benzer “Rumlar gidecek, bu iş bitecek”,
“Komünistler Moskova’ya“, “ya Allah bismillah, Allahü Ekber” sloganlı; 6-7
Eylül’ün yağmacılarından Maraş katliamında
“Karamanlı kavşağında kucağında bebeği alevi bir kadının boğazını
kestikten sonra kolundaki bileziklerini” alanlardan, Madımak Otelinde insanları
diri diri yakanlardan, onlarca katliamı ..., .., Zilan..., .., Roboski’yi
yapanlardan hesap sormayıp vandallığı, gözyaşlarını katmerleyen de o faşist geçmiştir.
Nasıl
ki dün “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz“le ..., Bahçelievler, ..., Maraş, ..., Çorum, ..., ..., katliamlarının
faillerinden Ülkü Ocaklarını, Alperenleri sahiplenmiş ..., ..., Demirel,.., Evren, ...,Çiller, ..., MGK’nın
”bin operasyonlu“ onca Mehmet Ağar,
Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı’ya, JİTEM’e
suç işleme özgürlüğü tanımaları; demokratik, saygın bir Türkiye’yi
geciktirmişse. Bugünde aynı şekilde HÖH, SADAT, Osmanlı Ocaklarına, kişilere
tanınacak dokunulmazlık darbe, katliam, bağnazlık yüklü geçmişi yarına
taşıyacaktır.
Onun
içinde hukuku, insan haklarını ezerek her kesimi birbirine kırdırtan derin
devletli, Gladio’lu otoriter ..., milli şef, ..., 27 Mayıs, ..., 12 Eylül, 28 Şubat’ın istibdatçı idarelerinin malum KHK’nın kaynağı 2016’da
ilan edilen OHAL’le revizesi, on binlerce insanın hayatından edilmesiyle
cehenneme dönmüş dündeki Türkiye’yi bugüne dayatmaktan başka bir şey değildir.
15 yıl süren OHAL’i, 1982 Anayasasının
geçici 15.maddesiyle MGK üyelerinin yargı muafiyetini kaldıran, tam demokratik
bir ülke, özgürlük vaatli AKP’nin de önceki partiler gibi iktidarda militarist,
saldırgan, despot bir kimliğe bürünüp
herkese, sınır komşularına gözdağı vermeyi günlük aktivite haline getirmesi mi,
Türkiyenin yenemediği makus talihidir.
Gula mın; bak ! yine, gündelik hayatı
çekilmez kılan; cinsel taciz, hileli gıda,
işsizlik, kalitesiz eğitim, fırsat eşitsizliği, adaletsizlik,
sağlık....., ..., onlarca sorunu çözmeden, barışı, bireyi kutsamadan, “Afrin’e”
savaşın getirisi geride yalnızca ölüm,
kan, acılar bırakacak bir gün, bugün de
kayıp gitti işte; çok güzel olabilecekken.
Partilerin, liderlerin, kişilerin elinde
oyuncağı edildiğinden hep geçmişine, açmazlarına yenilmesinin hüznünü
göremediğiniz buruk Türkiye’de; kötülüğün, faşizmin saçakları altında biz de böyle anlaşmamıştık değil mi yavrum?
Hani sen büyüyecektin, ben çok uzaklarda olsam da ... kalbin kırıldığında, dizindeki, kolundaki çizikler canını yaktığında “ öpeyim de
geçsin” sesimi duyacak sonra her
şey acıların, üzüntülerin geçecekti
hani...hani...
Sorry...
sorry... X, Y, Z kuşağı duyamadım
“tatlım Carpe diem mi” dediniz...şa.ha.ne.siniz. Televizyonda ne mi var bu gece? “Ufak tefek cinayetler”i beğenmeyen Çukur’a mı buyursun.
Gülsen FEROĞLU
22.01.2018