İşte hepsi bu; sonunda bir
hiçliğin içinde yitip gidecek her şey şehr-i İstanbul’da da, şehr-i Amed’de de. Öncesinde, yaşaması
gereken bir ulusun karşısına yok edilmesi gereken, ötekileştirilecek diğer bir ulusu, dini,
mezhebi koyan faşizmi benimsemiş, ulus devletlerin mekanı Ortadoğu’dasınızdır.
Ötekileştirilene nefretle her gün onlarca insanın öldürüldüğü Ortadoğu’da; neredeyse tamamı Demirel’in Makyavelist
siyasetinin esiri parti liderlerinin kıskacındaki Türkiye’de; her
şey öylesine de aynıdır ki. İşte bu Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Kamalak, Baş’ın ,
..,…, partilerinin rotasını belirlemeden aday seçimine kadar, her konuda,
Erdoğanın otoriter mantığı, tavrıyla aynı; tek adamlıklarını demokratik
sayanların sayesinde gördü güzel ülkem; Ekmeleddin İhsanoğlu’nu.
Ama el hâk; İhsanoğlu’da dahil
tabanına, grubuna danışma lütfunda bulunmadan gösterdiği her adaya eyvallah
demiş çoğunluğu Alevi seçmeninden, AKP’li seçmende yerdiği biaatçılığı
garantilemiş Kılıçdaroğluna kim yanlış yaptın diyebilir?
30
Mart 2014’te; Hatay’da AKP’li, Ankara’da MHP’li, İstanbul’da YDH’lı birini aday
gösterdiğinde “mükemmel taktik”le CHP’ye
destek veren Hasan Cemaller,
Enver Ayseverler, ulusalcılar, beyaz Türkler, Aleviler, solcular, doku
uyuşmazlığı yaşadıkları İhsanoğlu’nu niye aday gösterdin diyebilirler mi
Kılıçdaroğluna?
Mükemmel
taktiği geçer not almış Kılıçdaroğlunun aklına da herhalde gelecek son şeydir; “CHP’lilerden …. Ankara’da
kahramanlarına küfretmiş bir adaya oy vermesi istendi”yi yeni yazan Can
Dündar’ın, ülkücü Mansur’a oy vermeyi,
verdirtmeyi içine sindirmişlerin; MC’de
Türkeş’in danışmanlığını yapmış İhsanoğlu’na oy vermeme ihtimalleri.
Zira,
karşı çıkılan, hoşlaşılmayan her kim, hangi hükümet, partiyse; gitsin de kim gelirse gelsin fark etmez
dendiği anda, gitmesi için her şeyden,
her değerden vazgeçilip, her türlü
çirkinliğe, oyuna, yanlışa ‘evet’ denileceğinden, varılacak kaçınılmazlık da karşıtına
dönüşen ilkesizlikten başka bir şey olmayacaktır.
Böyle
çoğunluk Sünni, Türk, muhafazakâr; CHP
%26+ MHP %17,63+ diğer% 2,77 = %46,4
azıcıkta AKP’den oy, Çankaya bizim düşüncesiyle aday yapılan İhsanoğlu; alternatif üretmeden
yalnızca gözü, aklı kör eden Erdoğan kindarlığı, karşıtlığı üzerinde politika yapanların son
durağıdır.
Mevzu
bu kadar basit, çoğunluğa uyarak kazanmaysa yeni, yepyeni bir açılımdır. Şöyle
ki bir Kürt, bir Alevi, bir Ermeni, bir değişimci, kökenini, mezhebini, fikrini
Sünni, Türk, muhafazakâr çoğunlukta
eritebilseydi; eşit yurttaşlık talebi, ana dilde eğitim vari onlarca sorun çoktan hakkın rahmetine kavuşacaktı. Vallahi
de billahi Galileo, Danton,
Marx, Lenin, Mandela ,,,,,
muhalifler; doğrularına sımsıkı
sarılacaklarına, farklı oldukları çoğunluğa uysalardı onca musibetle de uğraşmayacaklardı.
Neyse
geçmiş, geçmiştir de şu “Sarı saçlım, mavi gözlüm” muştusunu bekleyen “Mustafa
Kemalimin askerlerini” anlayan beri gelsin. Dünya dert görsün; Enes, Furkan,
Sümeyye yetmedi bir Ekmeleddinimiz
eksikti diyesilermiş. Neymiş efendim; seküler, Kemalist, medeni kadınların,
erkeklerin köküne kıran mı girmiş; Türkiye’ye 27 yaşında gelmiş Kahire doğumlu
biri çatı adayı
yapılmış…mış. Üstelik, Nihat Hatipoğlu karşılarında sohbetteyken.
Dilimiz
lal olaydı da demeseydik, klavyemizin tuşları kilitleneydi de yazmasaydık “tatava yapma, bas geç” diye;
nerden bilesilermiş bir gün kumpasa getirilip “tatava yapılmayacak gibi de
değil ki kardeşim” haline geleceklerini.
Yok, yokkkk!!!! Diyarbakır’da “bana oy
verseydiniz Roboski’nin hesabını soracaktım”la Kürtleri fırçalayan, aklı da
Lice’de bayrak indiren 16 yaşındaki çocuğu “alının çatının ta ortasından“
vuracak Bahçeli’ye kaymış Kılıçdaroğlu sosyal demokratsa, Bahçeli’de Willy
Brandt’mış.Nokta.net yani.
Şüphesiz
ki bu “yalnız ve güzel” ülkenin tekçi ulus devletini kuran; haşmetmeabınız
CHP’nin tavrını hiç mi hiç hak etmediniz. Ancak, altı üstü bir PR’a bakar.
Kristal elmayı kapacak dizayn duayeni Doğan Medya Center, Zaman ortak yapımı overrated Ekmeleddin güzellemeleri
gösterime sunuldu bile. “Çatı adayı
AKP’yi tedirgin etti?”li üstün akademik, entelektüel CV’li parlatmalar; ahhhhh,
ah bi tanısanız. Bi tanısanız nasıl da seveceksiniz. Ne şeker, ne kibar, bir
laiktir o, ne Atatürkçü…ne…ne…
Başörtülü kadınlara, badem bıyıklılara saygısızlık, ayrımcılık mı haşaaaa, yine de;
dünürü” daha onun namaz kıldığını görmedim” demiş; genetiği Çankaya’da
başörtülü “firts lady” görmektense ordu
dipçiğine kodlanmışlara da dip not: eşinin başı açık. Daha datlısını
nerden bulacan Ey seçmennn!!!ilahî buldun, bunuyon.
Bazıları
da tutturmuş; Türkiye’deki hangi özgürlük, hangi demokrasi, hangi hukuk
mücadelesinde yer aldı. Düne kadar Kürtler, Aleviler, mütedeyyinler, LTGB’lerin
sorunlarına dair bir fikrini duyan, duruşunu bilen, gören var mı diye. Duyan da bildiklerinden,
tanıdıklarından çok hayır görmüşler sanacak. Değil mi ki koyunun hayat hikâyesi
hep aynı yerde; mide de bitiyor! at bir tweeeet; akıt zehrini, rahatla anam,
babam.
Pardonne
moi güzellerim, Cumhurbaşkanı adayı
şöyle olmalı, böyle olmalı diye say say, onlarca istişarede bulun, formüller türet.
Sonra, seçim dediğin de farklı siyaset, partiler, adaylar arasındaki yarışken, sen tut,
bankadaki milyonlarına kadar muhalefet ettiğin zihniyete tastamam kapak
birini aday göster. İhsanoğlu, AKP’nin
adayı olsaydı artı saydıkları özelliklere,
sıfatlara “AKP kutuplaştırıyor”la başta artık bir vücutta bütünleşmiş
Devlet-lü-Kemal karşı çıkmayacak mıydı?
Hem
değişimi getirecek, yönetenleri hizalayıp hataları önleyecek farklı fikirlerden, farklı kadrolardan
süzülen doğrularken tek fikir, tek aday etrafına toplanılacaksa seçime¸
demokrasiye ne gerek var dimi sultanlarım.
Bir
de nedir o, uzlaşı, uzlaşı çırpınmaları. Uzlaşı; ırkçılığı, milliyetçiliği
dışlayan evrensel değerler; eşitlikte, kardeşlikte, demokraside, hukukun
üstünlüğünde,…,…, buluşmadır. Yoksa,
Bahçeli’nin katilliği tescilli Ünal Osmanağaoğlu’nun cenazesine
katıldığı, Celal Adan’nın da “O büyük bir Türk Milliyetçisiydi” diyebildiği
MHP’ye payandalık değildir.
Her
seçim öncesi bir erdem gibi sunulan ”oyun boşa gitmesin, bölmeyin ” laf-ı güzaflı hayasızca akınlar
da; demokrasiyi hiç yaşamamış, hiç bilmemiş ülkelerdeki sakat demokrasi
anlayışının sonucudur.
İnsanlardan “boşa gitmesin”le kerhen bir partiye, bir
adaya şuna, buna oy vermesini istemek;
bu toprakta yıllarca hüküm sürmüş “
iyisini ben bilirim; benim düşündürdüğüm kadar düşün, benim gösterdiğim
kadarını gör”lü üstenci Kemalist ideolojinin izdüşümüdür; bugüne.
Halbuki,
bir oy alacağını dahi bilsen “ikincisi
de benim olsun, savunduğum parti, fikir ben oy vermezsem nasıl hayat bulacak
”la tercihini, temsil hakkını sandıkta kendini ifade edenden yana kullanmaktan
geçiyordur, belki de insanın, geleceğin özgürlüğü.
İslamcı
otoriteyle, ırkçı ulusalcı otorite arasında kapana kıstırılmış Türkiye
Cumhuriyetinin hüzünlü öykülerin kahramanı olmasına son verecek de belki ,
halkın daha kullanmadığı oyunu bile babalarının tapulu malı sayan ‘dayı başı’
liderlere, seçim barajı ayıbına karşı; “Ferman padişahınsa, oy benimdir ” isyanıdır.
Gel
gelelim seçime. Asimilasyon, vesayet, yoksulluk, ölüm, acı, sevinç, kavgayla
harmanlanmış hayatıyla bireyi, özgürlüğünü kutsayacak Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy almayı
hak eden tek, yenilikçi adaydır.
Hevalım; çocuklukta… gençlikte… Kürdistanda…darbelerde,
Maraş’ta, Madımak’ta, Roboski’de, Gezi’de,
Soma’da, okulda…işte…sokakta…parça parça ettiler…kırdılar…senin gibi…öteki
herkes gibi beni de; Hevalım.
Hiç dönmeyecek olanlara öyle yandı ki içim,
yollarını kaybetti kelimelerim. Öyle işte…o çocuk düşlerimiz yok artık.
Gülsen FEROĞLU
06.07.2014