14 Temmuz 2017 Cuma

Allahım, nasıl dayanılmaz bir acıdır bu... dayandığım...



04.11.2015 16;15 okula başlamıştın

Güzel oğlum benim



 Niyeyse son zamanlarda  sanırım 2016 yılının başından itibaren eve geldiğinde eskiden vaktimizi  geçirdiğimiz  küçük oda yerine benim yatağıma koşar, uzanırdın. Sonraları bunun nedeninin evde de çizgi filmleri  seyrettiğin kanalları gösteren tele dünyaya bağlı televizyonun  benim odamda olmasına bağlamıştım.

Belki de büyüdüğünden küçük odadaki  fi tarihinden kalma küçük 46 ekran tüplü Vestel televizyonda çizgi film seyretmek zevkli gelmediğinden, belki de odamda her şey sana göre düzenlendiğinden  içeri girer girmez eğer bana göstereceğin bir şey getirmemişsen ki bu çoğu zaman tabletin, bazen oyuncakların olurdu, sırtındaki lacivert küçük çantanı sepete atar- okula başladıktan sonra babanın işi olduğunda  seni servisten aldığım günlerde, bu defa da o sepette üsteki resimde yaptığın gibi okul çantanı bırakırdın- ki o çanta küçük olmasına rağmen ne çok şey alırdı poşetlere konmuş  en az iki atletin, en az iki külot, çorap, suluğun,  okumanı istediğim masal kitabın ...kitapların.

 















Geçenlerde Eaman’da  Bildiriciler  ortada bir sepette  üst üste atılmış sen  daha çokk küçükken okuduğum  masal kitaplarını gördüm.



tek tek baktım sana okuduğum, annenin ya da benim aldığım mini masallar serisinden  “ Japon balığı şıp, şıp” , peş peşe  en az üç kere okuttuğun “Timbo ile Zimbo”, “ acı biber çat çat” ki buna bayılırdın cat çatın  soğana söylediklerine kızardın “ayıp de mi Gülsen”,   “minik fil filo”, “ küçük Poni”, yaramaz zıpzıp ...resimlerini çektim, niye çektim bilmiyorum. Zaten bu aralar ne yapsam nedenini bilmiyorum.


 

San bakmak için evinize geldiğimiz dönemlerde; annenin yatak odasındaki yatağın üzerine topluca attığımız masalların arasından birini seçmeni ister “hangisini okuyayım” derdim,  sen heyecanla bağırırdın “bunu, bunu” ama önce içindeki resmilere bakardın. Ben her yeğenime yaptığım gibi bir spiker edasıyla ki sen yanıma uzanırdın, yastıkları üste üste koyardın, ben okudukça sen resimlerden takip ederdin bazen  “geçme derdin”, bezen sayfayı tekrar çevirtirdin,  “dur daha bakacağım” derdin.






 


















Ben işte o spiker edasıyla vurgu ve tonlamalarıma dikkat ederek ve konuşmaları küçük çocuk konuşmasına benzeterek okurdum.  Sen önceleri belki de o zamanlar içinden “yahu bu kadın kafayı mı yedi diye “ şaşkınlıkla bakardın.


Neye yanıyorum biliyor musun o şaşkınlık dolu ifaden var ya o şimdi asla tarif edemeyeceğim şaşkınlık dolu ifaden işte onu neden kameraya almadım diye hayıflanıyorum. Bir bilsen ne çok şeye hayıflanıyorum, ne çokk... Sonra diyorum ki “ Gülsen, hangi bir şeyi kameraya alacaksın” hani bir şeyi...

 


Senin en çok sevdiğin masallardan biri de küçük bir ördek ya da kaz yavrusunu anlatan şimdi adını hatırlamadığım dikine değil yatsı olarak büyük bir masal kitabı vardı. Hani annesi okulda kendini kötü hissetmesin diye kaz tüyünü çantasına yerleştirip öyle yolcu ediyordu ilk okula başlayınca onu.


 

26.11.2015 11;15  afacanlık yine



























Ben de çok sevdiğin hatta o kadar sevmiştin ki yılbaşı hediyesi olarak annene yorgan almasını söylemiştim o da tamam al demiş bende Madam Coco'dan alıp bizim evde saklamış, yılbaşı akşamı sana verince de sevincini gören diğer aile üyelerinin şaşkınlığına gülmüştüm. Benim kaz tüyü yorganımdan düşen ki sen onları avucuna alır üflerdin havaya doğru sonra yere düşüşünü keyifle seyrederdin.İşte o yorgandan düşen bir kaz tüyünü koymuştum çantana, akşam okuldan gelişini beklemiştim belki bana bir şey  söylersin diye ama  sen hiçbir şey söylemeyince ‘yavrum çantana baktın mı , orda bir şey vardı’ dediğimde ‘hayır...’ , çantanı getirmiş, iç cebine koyduğum kaz tüyünü göstermiştim büyük bir şaşkınlıkla ‘aaaa kaz yavrusunun annesi gibi mi koymuştun’; ‘evet...hep yanında olduğunu bil diye ’ , ‘çok güzel  yine yerine  koyalım, orda dursun' demiştin. 


  Bize komşu geldiğinde adını şimdi hatırlamıyorum ya mor çiçekler ya da mor bahçeydi ama kesinlikle Mor’du başı sonra da Tevfik Fikret anaokuluna başlayıncaya kadar gittiğin minik ikizler kreşi işte minik ikizlere giderken kaç kere sormuştun “benim kreşimin adı ne ” ve ben o kadar çok demiştim ki minik ikizler diye kendi kendime de “Can niye bu kadar unutkan, isimleri aklında tutamıyor acaba bir vitamin mi eksik” diye düşünmüştüm. İşte ben kreşe giderken pantolonun cebine koymuştum beyaz kuş tüyünü. Ama tabii ki sen görmemiştin ki ben seni alınca kreşten “cebine hiç bakmadın mı” diye soruncaya kadar.




Nasıl da keyifli günlerdi onlar. Kıymetini bilemediğimiz. Bir kere ölüm bulaşmasın, ölüm bulaşmaya görsün, bir eve ölüm acısı düşmeye görsün,  sonunda hep bir dağılma, hep bir çöküş, yıkılış.


 

İşte baban “home ofis”  olarak evi kullanmaya başladığı için artık çok sevdiğin bizim eve gelmeye başladığında kapıdan girer girmez göstereceklerini gösterir “ bak getirdim, bak tabletimi şarja koydum”  der demez koşar uzanırdın önceleri küçük oda da ki anneannenin yatağına hayatını kaybetmeden önceki yıl da benim çift kişilik geniş yatağıma. Bende yanına uzanırdım eğer kış değilse. Kışın önce yeşil montunu çıkarırdım hemen süveter giydirirdim,  gelmeden illaki doğalgazı bir tık daha yükseltirdim.

 

Image result for Marsupilami Marsular






 

 

Güzel yavrum...

 

İzlediğin her çizgi filmi oynamak istedin. Ya ben Tom ya da Jerry, ya da sen Tom ya da Jerry olurdun. Hala kullandığım artık yeşili solmuş uzun atkıyla ayaklarını bağlar sen “daha sıkı, daha sıkı” derdin ben de daha sıkı san diye bir kez daha bağlar peynir çalmak için buzdolabına koşardım. Sen ya ben hangimiz Jerry sek   kapandan ve Tom dan  kurtulup buzdolabından peynir çalmak için hızla mutfağa koşardık. Tabii sen hemencecik çözerdin bağlarını. Sadece Tom ve Jerry mi? Scooby doo, Kaptan Tsubasa..


 




















Büyüdükçe çizgi film tercihlerin de değişmişti. Pepe’yi çok seven biri değildin ama Canım kardeşim Müge ve Mine severdin. Sabahları oynardı. Genelde elimde omlet sana yedirirken seyrederdin. Sıkıldın büyünce onlardan, çağırdığımda bazen   “dur geleceğim bal kız ne yapacak bakalım” derdin.






Ben “can haydi gel” yemeğin hazır dediğimde sesin çıkmayınca yanına gelirdim bakardım ki “Arı maya” o zamanlar Arı Maya saat tam 13.30 da başlardı galiba. “Can yine mi tekrar dün seyrettin ya haydi derdim” ama tabii ki “burada yiyeyim “diyen seni kıramaz yanına getirirdim yemeğini.

 


Bir arı yüzünden hayatını kaybettiğini öğrenince kaç kez baharda arıların peşinden koşturduğumuz geldi aklıma kaz kez, “bak arı maya ve arkadaşı Will”i derdik, beyaz ve de renkli mavi kelebeklerin peşinden koştururduk. Bir keresinde bir kelebeği kavanoza koymuş ama hemen kapağını açmıştık. Hep doğayı çok sev istedim, hep... Hanımeli demiştim kuaför Hüseyin’in ordan koparıp eline vermiştim “ne güzel kokuyor” “hanımeli adı, parfüm yapalım”

 


24.08.2015  11;15 alışveriş  çantası


























sonraları büyüdükçe DVD’de seyrettiğin çizgi filmler  ki evinize geldiğimde televizyon altlığındaki DVD'leri çıkarır " bunu seyredelim, akşam bunu seyrettik" diye gösterirdin  “sokakların kralı Romeo”, “buz devri”, "Kayıp Nemo"  ve televizyondakiler Köstebekgiller, Örümcek adam, Taz-mania, sevdiği için senin de yemek istediğin annenle birlikte hazırladığımız lazanya tutkunu Garfield,  babaannenin kurabiye yapmak içim mutfağa girdiği bölümlere bayılan, Taz-mai nin şaklabanlıklarına gülen –nasıl da güzel gülerdin o gülüşü duymadım bir daha hiç kimseden- bilgisayarımda seyrettiğimiz Looney Tunes, Esrarengiz Kasaba ve de her defasında ismini yanlış söylediğimden belki de içinden ne kadar aptal bu bir türlü ezberlemedi dediğin Fineas ve Förb, yavrum hala doğru söyleyemiyorum ismini. Ve yıllarca hiç seyretmediğim ama 2016 ortalarına doğru baktım ayıla bayıla izliyorsun” sen eskiden bunu sevmezdin”,  “eeeee şimdi seviyorum “ dediğin Rafadan Tayfa.


 


Yatağa uzanır uzanmaz eline kumandayı alır 166 yazardın çünkü 166’dan başlardı çocuk kanalları. Önce hiç seyretmediğin Baby TV,  TRT çocuk,  Disney Channel, Minika Çocuk, Planet çocuk, Kidz Anımez, Cartoon eğer kumanda benim elimdeyse kanal değiştirdikçe “ burası mı “diye sorardım, sense illaki elin ya ağzında, ayaklarını çevirir yana sağa sola yatarken “geç, geç “ ya da “dur “ derdin.


 

Aştan meşkten de anlar olmuştun, bir keresinde iki köpek biri dişi biri erkek, dişi olanın çok güzel gözleri vardı kur yapan bir çizgi filmi seyrederken şimdi adını hatırlayamadım “içim bir hoş oluyor” demiştin ellerini karnında tutarak.


 






İşte o gün gördüğüm masal kitapları bana seni anımsattı. Sanki kitapları sepette karıştırırken yine yanımdaydın sen.






Çocuk kitaplarının arka tarafta konulduğunu bildiğin  Öğretmenler Kırtasiyede masal kitabı almak için gittiğimizde kenara çekilir senin seçmeni beklerdim .Oradan aldığımız  kapağında kız ve kucağında bir koyun tutan erkek çocuğun olduğu  “ Can ve Arkadaşları” kaç kez okuduk kim  bilir, kaç kez? Adı Can'dı ya, bir de her sayfada resim salyangoz yazmak yerine  salyangoz resmi, en çok sevdiğin kitaplardan biriydi. İlk sayfadaki şiiri bile okutmuştun bana.




 

28.12.2015 13;10




Seni kaybettikten sonra babamın odasındaki bütün yeğenlerime ait çocukluklarında yazdıkları masal, yaptıkları resimleri koyduğum dolaba kaldırmışım meğer “Can ve Arkadaşları”  kitabını. Görünce “Gülsen haydi haydi gel oku” diyen sesini duydum.




 









Sen yanımdasın sanki, şu satırları yazarken yaşadığın günlerdeki  gibi  sanki ben kendime koltuğu çekmişim sen de bilgisayar koltuğunda oturmuşsun ben yazıyorum sende resim yapıyorsun, baksana diyorsun, ben yaptığın resmin üzerine yine tarih atıyorum ne yaptın diyorum” bu koca bir canavar, uzay canavarı “ diyorsun sen. Sen hemen resmini;  yaptığın  resimlerini sakladığımız yandaki dolaba koyuyorsun. Tekrar başlıyorsun, biraz sonra sıkılacaksın biliyorum, oynayalım diyeceksin.

 
“Haydi artık oynayalım” senin kendi keşfin olan oyunları oynayacağız. ” Tamam “ geliyorum. Ya da yazsa “hava serinledi” Park’a gidelim .

 


07.08.2015 18;31




Ahhhh yavrum, ahhhh o parklar yollarda arıyorum seni ben, yollarda. Macaristan elçiliğini döneceğim ve sen karşımdasın!!! Ya da bir keresinde babanla karşıma çıktığın BİM’in ordan çıkıvereceksin ya da Lozan Parktaymışsın gibi. Bu kadar çok mu dolaşmışız seninle seni kaybedince fark ettim.









Yıldız’da gitmediğimiz Park kalmamış. Bizim güzel küçük parkımız hani şu tatile gitmeden bir hafta önce oturmak istediğin adını da “küçük park” koyduğumuz... öğretmenler kırtasiyenin yanındaki küçük parkımız. O parkta elinde sürekli bir ip sallayan zihinsel engelli adam ama çocuk görüntülü sevimli insan ki her parka oturduğumuzda o da ordaydı, bakardın büyük bir merakla. Üç dört tane ağaç, üç dört bank.

 

 



























işte bu resmini çektiğim gün, düşünsene yavrum her şey yerli yerinde, vazo çiçek o sepet duruyor...ciğerimin paresi bir tek sen yoksun sen.. aynı gün seni kameraya da almışım...kamerada söz ettiği o şey hani benim hep aldığım şey okulda dağıtılan kuruyemiş paketi, küçücük poşete konulan üzüm ve fındık..








servisten aldığımda çıkarmıştın, bazen serviste, bazen eve gelirken yolda yiyordun. Hazirandı 2016 biriktirmiştin çantanın dibinde iki paket vardı, eve gelince yemeğin hazırdı ama  ben bunları yiyeceğim diye tutturmuştun. "Çokk seviyorum Gülsen bunları" Bazen de unutuyordun, bir keresinde azıcık alıp yedim diye beni mahvetmiştin, ağlamıştın , bende tamam midemden çıkarırım şimdi deyince o şaşkınlığına gülmüştüm.




Kuzum benim seninle gitti gülüşüm, seninle...O kocaman gözlerinde gördüğüm şaşkın ama muzip bakışı kimselerde bulamıyorum yavrum. Çocuklara bakıyorum tek tek parklarda senden bir iz bulur muyum diye... 






Sanıyorum 2016 yılının baharı, ne garip şimdi o videoyu seyrettiğimde gözlerindeki  o masum bakışa, tavırlarındaki çekingenliğe keşke dikkat etseydim de bırakmasaydım seni, ya da "her şeye lanet olsun, kim ne yaparsa yapsın" deyip son gün  bana ki o gün 17 Haziran 2017'ydi  karneni almıştın...










ve ben seninle Lozan'da, 365'de smart play de o gün aldığım kart hala duruyor...bir de bizim evin önündeki parkta oynamıştık ne çok oynamışız.



Ve sen  365 dönüşü  bizim evin önündeki parkta oynarken dedin ki    “  sende gel Dikili’ye bizimle",  “ bende olmaz yavrum dedim, olmaz siz ailecek tatil yapın..."  sana bunu derken öyle bir  yumru gelip tıkanmıştı ki. .gözlerinde ki o yalvaran bakışlarını nedenini sonra anladım, sonra...

















28.12.2015 13;11




Allahım,  nasıl  dayanılmaz bir acıdır bu... dayandığım... Her şey bıraktığın gibi bir tek sen yoksun sen, kalbime bir ağrı her geçişimde ordan,  sesin, Allahım Allahım, nasıl bir acıdır bu...nasıl...yarın yavrum seni anlatmaya devam oğlum...