|
04.11.2015 16;15 okula başlamıştın |
Güzel
oğlum benim
Niyeyse
son zamanlarda sanırım 2016 yılının
başından itibaren eve geldiğinde eskiden vaktimizi geçirdiğimiz küçük oda yerine benim yatağıma koşar,
uzanırdın. Sonraları bunun nedeninin evde de çizgi filmleri seyrettiğin kanalları gösteren tele dünyaya
bağlı televizyonun benim odamda olmasına
bağlamıştım.
Belki de büyüdüğünden küçük odadaki fi tarihinden kalma küçük 46 ekran tüplü
Vestel televizyonda çizgi film seyretmek zevkli gelmediğinden, belki de odamda
her şey sana göre düzenlendiğinden içeri
girer girmez eğer bana göstereceğin bir şey getirmemişsen ki bu çoğu zaman
tabletin, bazen oyuncakların olurdu, sırtındaki lacivert küçük çantanı sepete
atar- okula başladıktan sonra babanın işi olduğunda seni servisten aldığım günlerde, bu defa da o
sepette üsteki resimde yaptığın gibi okul çantanı bırakırdın- ki o çanta küçük
olmasına rağmen ne çok şey alırdı poşetlere konmuş en az iki atletin, en az iki külot, çorap,
suluğun, okumanı istediğim masal kitabın
...kitapların.
Geçenlerde Eaman’da Bildiriciler ortada bir sepette üst üste atılmış sen daha çokk küçükken okuduğum masal kitaplarını gördüm.
tek tek baktım sana
okuduğum, annenin ya da benim aldığım mini masallar serisinden “ Japon balığı şıp, şıp” , peş peşe en az üç kere okuttuğun “Timbo ile Zimbo”, “
acı biber çat çat” ki buna bayılırdın cat çatın
soğana söylediklerine kızardın “ayıp de mi Gülsen”, “minik fil filo”, “ küçük Poni”, yaramaz zıpzıp ...resimlerini
çektim, niye çektim bilmiyorum. Zaten bu aralar ne yapsam nedenini bilmiyorum.
San
bakmak için evinize geldiğimiz dönemlerde; annenin yatak odasındaki yatağın
üzerine topluca attığımız masalların arasından birini seçmeni ister “hangisini
okuyayım” derdim, sen heyecanla bağırırdın
“bunu, bunu” ama önce içindeki resmilere bakardın. Ben her yeğenime yaptığım
gibi bir spiker edasıyla ki sen yanıma uzanırdın, yastıkları üste üste koyardın,
ben okudukça sen resimlerden takip ederdin bazen “geçme derdin”, bezen sayfayı tekrar çevirtirdin,
“dur daha bakacağım” derdin.
Ben
işte o spiker edasıyla vurgu ve tonlamalarıma dikkat ederek ve konuşmaları
küçük çocuk konuşmasına benzeterek okurdum. Sen önceleri belki de o zamanlar içinden “yahu
bu kadın kafayı mı yedi diye “ şaşkınlıkla bakardın.
Neye yanıyorum biliyor musun
o şaşkınlık dolu ifaden var ya o şimdi asla tarif edemeyeceğim şaşkınlık dolu
ifaden işte onu neden kameraya almadım diye hayıflanıyorum. Bir bilsen ne çok şeye
hayıflanıyorum, ne çokk... Sonra diyorum ki “ Gülsen, hangi bir şeyi kameraya
alacaksın” hani bir şeyi...
Senin
en çok sevdiğin masallardan biri de küçük bir ördek ya da kaz yavrusunu anlatan
şimdi adını hatırlamadığım dikine değil yatsı olarak büyük bir masal kitabı
vardı. Hani annesi okulda kendini kötü hissetmesin diye kaz tüyünü çantasına
yerleştirip öyle yolcu ediyordu ilk okula başlayınca onu.
|
26.11.2015 11;15 afacanlık yine |
Ben de çok sevdiğin hatta o kadar sevmiştin ki yılbaşı
hediyesi olarak annene yorgan almasını söylemiştim o da tamam al demiş bende
Madam Coco'dan alıp bizim evde saklamış, yılbaşı akşamı sana verince de
sevincini gören diğer aile üyelerinin şaşkınlığına gülmüştüm. Benim kaz tüyü
yorganımdan düşen ki sen onları avucuna alır üflerdin havaya doğru sonra yere
düşüşünü keyifle seyrederdin.İşte o yorgandan düşen bir kaz tüyünü
koymuştum çantana, akşam okuldan gelişini beklemiştim belki bana bir şey söylersin diye ama sen hiçbir şey söylemeyince ‘yavrum çantana
baktın mı , orda bir şey vardı’ dediğimde ‘hayır...’ , çantanı getirmiş, iç
cebine koyduğum kaz tüyünü göstermiştim büyük bir şaşkınlıkla ‘aaaa kaz
yavrusunun annesi gibi mi koymuştun’; ‘evet...hep yanında olduğunu bil diye ’ ,
‘çok güzel yine yerine koyalım, orda dursun' demiştin.
Bize komşu geldiğinde adını şimdi hatırlamıyorum ya mor çiçekler ya da mor bahçeydi ama kesinlikle Mor’du başı sonra da Tevfik Fikret anaokuluna başlayıncaya kadar gittiğin minik ikizler kreşi işte minik ikizlere giderken kaç kere sormuştun “benim kreşimin adı ne ” ve ben o kadar çok demiştim ki minik ikizler diye kendi kendime de “Can niye bu kadar unutkan, isimleri aklında tutamıyor acaba bir vitamin mi eksik” diye düşünmüştüm. İşte ben kreşe giderken pantolonun cebine koymuştum beyaz kuş tüyünü. Ama tabii ki sen görmemiştin ki ben seni alınca kreşten “cebine hiç bakmadın mı” diye soruncaya kadar.
Nasıl
da keyifli günlerdi onlar. Kıymetini bilemediğimiz. Bir kere ölüm bulaşmasın,
ölüm bulaşmaya görsün, bir eve ölüm acısı düşmeye görsün, sonunda hep bir dağılma, hep bir çöküş, yıkılış.
İşte
baban “home ofis” olarak evi kullanmaya
başladığı için artık çok sevdiğin bizim eve gelmeye başladığında kapıdan girer girmez
göstereceklerini gösterir “ bak getirdim, bak tabletimi şarja koydum” der demez koşar uzanırdın önceleri küçük oda da
ki anneannenin yatağına hayatını kaybetmeden önceki yıl da benim çift kişilik
geniş yatağıma. Bende yanına uzanırdım eğer kış değilse. Kışın önce yeşil
montunu çıkarırdım hemen süveter giydirirdim, gelmeden illaki doğalgazı bir tık daha
yükseltirdim.
Güzel
yavrum...
İzlediğin
her çizgi filmi oynamak istedin. Ya ben Tom ya da Jerry, ya da sen Tom ya da
Jerry olurdun. Hala kullandığım artık yeşili solmuş uzun atkıyla ayaklarını
bağlar sen “daha sıkı, daha sıkı” derdin ben de daha sıkı san diye bir kez daha
bağlar peynir çalmak için buzdolabına koşardım. Sen ya ben hangimiz Jerry sek kapandan ve Tom dan kurtulup buzdolabından peynir çalmak için
hızla mutfağa koşardık. Tabii sen hemencecik çözerdin bağlarını. Sadece Tom ve
Jerry mi? Scooby doo, Kaptan Tsubasa..
Büyüdükçe
çizgi film tercihlerin de değişmişti. Pepe’yi çok seven biri değildin ama Canım
kardeşim Müge ve Mine severdin. Sabahları oynardı. Genelde elimde omlet sana yedirirken
seyrederdin. Sıkıldın büyünce onlardan, çağırdığımda bazen “dur
geleceğim bal kız ne yapacak bakalım” derdin.
Ben “can haydi gel” yemeğin hazır
dediğimde sesin çıkmayınca yanına gelirdim bakardım ki “Arı maya” o zamanlar Arı
Maya saat tam 13.30 da başlardı galiba. “Can yine mi tekrar dün seyrettin ya
haydi derdim” ama tabii ki “burada yiyeyim “diyen seni kıramaz yanına getirirdim
yemeğini.
Bir
arı yüzünden hayatını kaybettiğini öğrenince kaç kez baharda arıların peşinden
koşturduğumuz geldi aklıma kaz kez, “bak arı maya ve arkadaşı Will”i derdik,
beyaz ve de renkli mavi kelebeklerin peşinden koştururduk. Bir keresinde bir
kelebeği kavanoza koymuş ama hemen kapağını açmıştık. Hep doğayı çok sev
istedim, hep... Hanımeli demiştim kuaför Hüseyin’in ordan koparıp eline
vermiştim “ne güzel kokuyor” “hanımeli adı, parfüm yapalım”
|
24.08.2015 11;15 alışveriş çantası |
sonraları
büyüdükçe DVD’de seyrettiğin çizgi filmler ki evinize geldiğimde televizyon altlığındaki DVD'leri çıkarır " bunu seyredelim, akşam bunu seyrettik" diye gösterirdin “sokakların kralı Romeo”, “buz devri”, "Kayıp Nemo" ve televizyondakiler
Köstebekgiller,
Örümcek adam, Taz-mania, sevdiği için senin de yemek istediğin annenle birlikte
hazırladığımız lazanya tutkunu Garfield,
babaannenin kurabiye yapmak içim mutfağa girdiği bölümlere bayılan, Taz-mai
nin şaklabanlıklarına gülen –nasıl da güzel gülerdin o gülüşü duymadım bir daha
hiç kimseden- bilgisayarımda seyrettiğimiz Looney Tunes, Esrarengiz
Kasaba ve de her defasında ismini yanlış söylediğimden belki de içinden ne
kadar aptal bu bir türlü ezberlemedi dediğin Fineas ve Förb, yavrum hala doğru söyleyemiyorum
ismini. Ve yıllarca hiç seyretmediğim ama 2016 ortalarına doğru baktım ayıla
bayıla izliyorsun” sen eskiden bunu sevmezdin”, “eeeee şimdi seviyorum “ dediğin Rafadan
Tayfa.
Yatağa uzanır uzanmaz eline kumandayı
alır 166 yazardın çünkü 166’dan başlardı çocuk kanalları. Önce hiç seyretmediğin
Baby TV, TRT çocuk, Disney Channel, Minika Çocuk, Planet çocuk,
Kidz Anımez, Cartoon eğer kumanda benim elimdeyse kanal değiştirdikçe “ burası
mı “diye sorardım, sense illaki elin ya ağzında, ayaklarını çevirir yana sağa
sola yatarken “geç, geç “ ya da “dur “ derdin.
Aştan meşkten de anlar olmuştun, bir
keresinde iki köpek biri dişi biri erkek, dişi olanın çok güzel gözleri vardı
kur yapan bir çizgi filmi seyrederken şimdi adını hatırlayamadım “içim bir hoş
oluyor” demiştin ellerini karnında tutarak.
İşte o gün gördüğüm masal kitapları bana
seni anımsattı. Sanki kitapları sepette karıştırırken yine yanımdaydın sen.
Çocuk
kitaplarının arka tarafta konulduğunu bildiğin
Öğretmenler Kırtasiyede masal kitabı almak için gittiğimizde kenara
çekilir senin seçmeni beklerdim .Oradan aldığımız kapağında kız ve kucağında bir koyun tutan erkek
çocuğun olduğu “ Can ve Arkadaşları” kaç
kez okuduk kim bilir, kaç kez? Adı Can'dı ya, bir de her sayfada resim salyangoz yazmak yerine salyangoz resmi, en çok sevdiğin kitaplardan biriydi.
İlk sayfadaki şiiri bile okutmuştun bana.
|
28.12.2015 13;10 |
Seni kaybettikten sonra babamın odasındaki
bütün yeğenlerime ait çocukluklarında yazdıkları masal, yaptıkları resimleri
koyduğum dolaba kaldırmışım meğer “Can ve Arkadaşları” kitabını. Görünce “Gülsen haydi haydi gel oku”
diyen sesini duydum.
Sen yanımdasın sanki, şu satırları
yazarken yaşadığın günlerdeki gibi sanki ben kendime koltuğu çekmişim sen de
bilgisayar koltuğunda oturmuşsun ben yazıyorum sende resim yapıyorsun, baksana
diyorsun, ben yaptığın resmin üzerine yine tarih atıyorum ne yaptın diyorum” bu
koca bir canavar, uzay canavarı “ diyorsun sen. Sen hemen resmini; yaptığın resimlerini sakladığımız yandaki dolaba
koyuyorsun. Tekrar başlıyorsun, biraz sonra sıkılacaksın biliyorum, oynayalım diyeceksin.
“Haydi artık oynayalım” senin kendi
keşfin olan oyunları oynayacağız. ” Tamam “ geliyorum. Ya da yazsa “hava serinledi”
Park’a gidelim .
|
07.08.2015 18;31 |
Ahhhh yavrum, ahhhh o parklar yollarda
arıyorum seni ben, yollarda. Macaristan elçiliğini döneceğim ve sen
karşımdasın!!! Ya da bir keresinde babanla karşıma çıktığın BİM’in ordan
çıkıvereceksin ya da Lozan Parktaymışsın gibi. Bu kadar çok mu dolaşmışız
seninle seni kaybedince fark ettim.
Yıldız’da gitmediğimiz Park kalmamış. Bizim
güzel küçük parkımız hani şu tatile gitmeden bir hafta önce oturmak istediğin
adını da “küçük park” koyduğumuz... öğretmenler kırtasiyenin yanındaki küçük
parkımız. O parkta elinde sürekli bir ip sallayan zihinsel engelli adam ama
çocuk görüntülü sevimli insan ki her parka oturduğumuzda o da ordaydı, bakardın
büyük bir merakla. Üç dört tane ağaç, üç dört bank.
işte bu resmini çektiğim gün, düşünsene yavrum her şey yerli yerinde, vazo çiçek o sepet duruyor...ciğerimin paresi bir tek sen yoksun sen.. aynı gün seni kameraya da almışım...kamerada söz ettiği o şey hani benim hep aldığım şey okulda dağıtılan kuruyemiş paketi, küçücük poşete konulan üzüm ve fındık..
servisten aldığımda çıkarmıştın, bazen serviste, bazen eve gelirken yolda yiyordun. Hazirandı 2016 biriktirmiştin çantanın dibinde iki paket vardı, eve gelince yemeğin hazırdı ama ben bunları yiyeceğim diye tutturmuştun. "Çokk seviyorum Gülsen bunları" Bazen de unutuyordun, bir keresinde azıcık alıp yedim diye beni mahvetmiştin, ağlamıştın , bende tamam midemden çıkarırım şimdi deyince o şaşkınlığına gülmüştüm.
Kuzum benim seninle gitti gülüşüm, seninle...O kocaman gözlerinde gördüğüm şaşkın ama muzip bakışı kimselerde bulamıyorum yavrum. Çocuklara bakıyorum tek tek parklarda senden bir iz bulur muyum diye...
Sanıyorum 2016 yılının baharı, ne garip şimdi o videoyu seyrettiğimde gözlerindeki o masum bakışa, tavırlarındaki çekingenliğe keşke dikkat etseydim de bırakmasaydım seni, ya da "her şeye lanet olsun, kim ne yaparsa yapsın" deyip son gün bana ki o gün 17 Haziran 2017'ydi karneni almıştın...
ve ben seninle Lozan'da, 365'de smart play de o gün aldığım kart hala duruyor...bir de bizim evin önündeki parkta oynamıştık ne çok oynamışız.
Ve sen 365 dönüşü bizim evin önündeki parkta oynarken dedin
ki “ sende gel Dikili’ye bizimle", “ bende olmaz
yavrum dedim, olmaz siz ailecek tatil yapın..." sana bunu derken
öyle bir yumru gelip tıkanmıştı ki. .gözlerinde ki o yalvaran bakışlarını
nedenini sonra anladım, sonra...
|
28.12.2015 13;11 |
Allahım, nasıl dayanılmaz bir acıdır bu... dayandığım... Her şey bıraktığın gibi bir tek sen yoksun sen, kalbime bir ağrı her geçişimde ordan, sesin, Allahım Allahım, nasıl bir acıdır bu...nasıl...yarın yavrum seni anlatmaya devam oğlum...