HERKESE, MERAL MOMMY
BAHTI NASİP EYLESİN
Eskiden,
böyle albenili saksılar yoktu, üzerinde Vita, Tat , Dost yazılı teneke
kutulara, yoğurt kaplarına dikmek için menekşe, ortanca, cam güzeli, küpe
çiçeği fideleri alınırdı komşudan.Şimdinin, hediye götürüldüğünden her evde bulunan,
sosyal medya da pencere önü fotoğraflanıp “açtılar” müjdesi verilen, orkidelerine inat, vazgeçilmemiş menekşeleri, komodin üzerindeki resimleri,
dolaptaki kavanozları yerinde görmeyince; her alanda kökleşmiş sabitliğin
dışavurumu ‘kim değiştirdi bunların
yerini? Sakın ! ’ hırçınlığına ‘ azıcık değişiklikten zarar gelmez, burada daha
güzel durmadı mı? ‘ yergisini, elinin tersiyle
iteleyen, kurulana–kurduğuna, diktelenene, gelenekselleştirilene
alıştırılan bünyenin; yanlışlığını
bile bile ‘ ne gereği var ki, şimdi,
uğraş dur bir sürü şeyle, aynı kalsa daha iyiydi’ saplantılı
bir dirençle, mevcutla devamda
ısrarı, ‘hayatı, ülkeyi, her şeyi
mahvediyor‘ gerçeğini, ötelemekten başka
bir işe de yaramıyor, değil mi?
Yine
de, ardından burukluk... boşluk...keder bıraktığından değişimle gelen her bitiş...her ayrılış, insanı
hüzünlendiriyor da; hala çekmecede öyle boynu bükük görünce, iç sızlatan
tuşlu cep telefondan, android’e geçince, sevgiliden
ayrılmışçasına hissedilen üzüntü
bile, öyle telaffuz edildiği kadar sıradan olmadığı gibi, beraberinde pek çok ayrıntıya,
yeni bilgilere, kurallara –yer sofrasından masada yemeğe geçişteki gibi
– davranışlara da yol açtığından, hemen olması
bir yana, karşı mahalleye düşmanlığının, ötekileştirmesinin de itirafı
‘kime oy vereyim, onlara mı? ne olursa olsun, benim partim, liderim, ölene kadar..’
öykünmeli; lidere, partiye,
örgüte, cemaate öğretilmiş biatı kabullenmiş, Ayetleri, hadisleriyle yaşanacak
güzelliklere, coşkulara, sevdalara kastetmiş dinin de etkisiyle, akılcılıktan uzaklaşmış, Ortadoğu
bireylerinin adapte de zorlandıkları,
keşke ifade etmeye çalıştığını başka bir sözcükten yardım almayıp, tek
başına açıklayan “bitti” kadar “değişim”
de bir nihailik... kesinlik arz edebilseydi.
Ama ve maalesef,
üç kişiyle birlikte Jeff
Bezos’un, onbir
dakika da uzaya gidip, döndüğü ultra post
modern bu çağda; 1965 tarihinde Kırıkkale maçına giden Diyarbakırsporlu
oyuncuların “Kürtler dışarı” sloganlarıyla karşılanmasından ellisekiz (58) yıl
sonra, 5 Mart 2023 tarihinde oynanan
Bursaspor,Diyarbakır maçında,
tribünlerde faili meçhul cinayet
tetikçisi “Yeşil"in, "Beyaz Toros" un resmedildiği pankartlar
açılıp, “PKK (Kürtler) dışarı”
sloganları yeri göğü
inlettiğinde, sanki zaman hep aynı
yılda, yerde kalmış...hiç bir şey de değişmemişcesine,
aynı arkaik zihniyetin “ân”da tekerrürüne, “şaka değil mi? bu olanlar” isyanının boşunalığını;
şehir, ev,
eşya, çevre, iş yenilendiğinde, sokak, market, park , ofis, eşya..., ..., ve
kişilerin değişmesiyle, anında fark edilen
gibi toplumda, devlette, mevcut
nizamda aynı hızla karşılık bulamayan, A’dan Z’ye her şeyi farklı kılacağına inançla büyüleyen değişimin, bazen mevcut yapıyı daha da geriletebileceğini de kanıtlayan; kirli derin devlet, mafya, siyaset ilişkilerini
ortaya döktüren “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... sürekli aydınlık için bir
dakika karanlık" kampanyasının
kaynağı, 3 Kasım 1996 tarihli Susurluk Kazası;
ne hikmetse
icadına ufak bir katkı sunmadıkları, teknolojik gelişmelerin ürünü; son model
elektrikli arabalara, cep telefonlarına,
bilgisayarlara, uydulara, dronlara ; büyük bir iştahla konan, lakin iş
bireye, haklarına, özgürlüğüne, iradesine, arzusuna dayandığında, despotizmin, kleptokrasinin,
nepotizmin “kralına” tamah eden ataerkil
Ortadoğu coğrafyasına, 2010
yılında demokrasi getireceğine inanılan Yasemin Devrimi, Arap Baharı; 16 Temmuz 2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan "Terörün Sona
Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"la
yasal çerçeveye kavuşturulan Çözüm
Süreci ya da Kürt Açılımı sonrası,
gelişmeleridir.
Hatırlayın, çok değil 18 yıl önce, modernitenin ilkelerinden etnik bir kimliğin,
ana dilini kullanma, eşit
yurttaşlık taleplerini, kindarlığa sığdırıp her kesime eşit mesafede
durması beklenen devletin, yetki ve olanaklarının tümünü ve
kötülükleri ve zalimlikleri –yasak, hapis, işkence, sürgün, köy , orman
yakma, köylüye b.k yedirme – kullanarak, bile ve isteye ötekileştirdiğinin
katlini vacipleyen, tek tipçi, faşist
ideolojilerinin zenginleşmelerini de sağladığı siyasilerin, sivil, askeri bürokratların kamuflajı “devlet, vatan, millet, din için her şey
mubah” mottosuna vurdukları
“amaçları ülkeyi bölmek bunlar vatan haini, terörist, katiller” kaşesiyle meşrulaştırdıkları, otuz yıla yakın süren iç savaşta...çatışmada, birbirlerini öldüren on binlerce Türk, Kürt
gencinin bağıra basılması için, meğer bütün memleket, bir liderin –2005 yılında Erdoğan’ın
Diyarbakır’ da –ağzından ”Kürt sorunu... benim sorunumdur” cümlesinin
dökülmesini, beklemiyor muymuş?
Amanda...
aman, hemen o anda...o “en iyi Kürt, ölü
Kürt’tür” “mit”inin savunucusu
vicdansız, taş kalpli faşist ruhların
‘ne yapsalardı canım...dağa çıkmaktan başka çare mi bıraktılar’
bilgeliğinde, sevgi pıtırcığına dönüşmesinin, anlı, şanlı kanaat önderleri,
STK başkanları, yazar ve çizerlerin; medya patronlarının “Akil Adam”
seçilme canhıraşlığının, yıllardır
karşı çıkılan –Kürt realitesi,
damarlarda akan bütün kanların asilliği, Türkiye Türkiyelilerindir–
hakikatinin, itibar edinmesinin üstüne kaymaklı kadayıf; faili meçhul cinayetler organizatörü Mehmet Ağar ‘dan 8 Ekim 2006
tarihinde “gerekirse af da....Dağda gezeceklerine, düz ovaya inip
siyaset yapsınlar ” da
duyulunca ;
‘eyyy Yüce Rabbim, meğer her kesim, herkes barış, kardeşlik , demokrasi aşağıymış da haberimiz
yokmuş, sorunun çözümü... bu kadar kolaydı da,
niye Türk, Kürt binlerce insan, onlarca
Mazlum Akay (11), Umut Furkan (7),
Ceylan Önkol (14) hayatından edildi’ repliğini sildirten ‘artık, sonuca bakmak lazım, “dağlarına bahar geldi ya memleketin, yarın...” iyimserliğine ihtiyatla yaklaşıp,
geçmişin vahşetkar, karanlık
izdüşümünün gölgesinde, her şeyin bu
kadar pürüzsüz, yolunda ilerlemesinin içinde
bit yenikliği arayanları, saha
dışına atacak “ önceki gün Habur'dan Türkiye'ye
giriş yapan 34 kişiyi...Diyarbakır'da binlerce kişi karşıladı” manşeti, yayımlanan 63 kişilik “Akil İnsan” listesi, Türkiye ile
PKK arasında arabuluculuk yaptığı söylenen
“balıkçı” lakaplı zatın da katılımıyla,
devlet, siyaset ve medya arasında sağlanmış “çözüm; demokrasi, özgürlük” konsensüsü ardından; Kürt Açılımını, taraflarının
manevralarıyla, başladığı gibi
aniden bitiren olaylar;
AKP’nin
tek başına iktidarını son veren 7
Haziran 2015 genel seçimi, 20 Temmuz 2015 ‘de 33 kişinin öldürüldüğü Suruç
katliamından iki gün sonra, 22
Temmuz Ceylanpınar’da evlerinde başından
vurularak öldürülen iki polis, BM İnsan Hakları Komisyonu Raporunda “Temmuz 2015 ile Aralık
2016 tarihlerinde 800 güvenlik görevlisinin de bulunduğu 2 bine yakın kişinin
hayatını kaybettiği, ciddi insan hakları ihlallerinin görüldüğü hendek, barikat
çatışmaları, “savaşa hayır” için
toplanmış 104 barışseverin, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garında katlinden 20 gün sonra yapılan, AKP ‘yi yeniden iktidara getiren 1 Kasım 2015 genel seçimi sonrası;
memlekette on yıla (2005-2015) tekabül etmiş barış,
demokrasi, yüzleşme, kardeşlik
dalgasında “delet”lenmeden geri
dönüşüm kutusunda bekletildiği anlaşılan “devlet düşmanı, terörist, vatan
haini, ..., bebek katili, .., ...’lı
yavşaklar. ..., .” ın geri
yüklenmesiyle, eskisine
rahmet okutan; herkesin–
futbolcusundan, Influencerlarına, esnafına, siyasetçisine kadar– göz
önünde, herkesi yolduğu, çapına göre tefecilik yaptığı, kara para akladığı, “rüşvet
aldı, torpil yaptı” diye birbirini ihbar
eyleyen yargı mensuplarının, üstün kılma uğruna kurumları savaştırırken, hukuksuzluğun, gelir adaletsizliğinin tavan yaptığı, tek adamcı, “diktatoryal
demokrasi “ rejimine yol alınırken; başlaması
gibi bitirilmesinin zihni kurcalamamasına da
şaşırılmayan Çözüm Sürecinin
o sevgi pıtırcığı...gönül kelebeği
milyonları, (hala STK başkanı
olan) Akil İnsanları nereye
kayboldular...neden “lal”laştıar ? ‘ meraksızlığı niye ve neden miydi ?
Farkında mısınız? aslında başta – aidatın ödenmediği, görevlisinin kişisel işlerde
kullanıldığı, apartman gibi
ufacıcık bir yerde bile olsa– yöneticilik
yapan, emir verenler, kimseler; konumunu kaptıracağı, yetkilerini paylaşacağı bir gelişime “evet” demediği gibi, baltalayacakları değişimden yana gözükme kurnazlığına da yatıyorlar.
Sözde ve güya değişim gerçekleşti
numarası çekilen CHP’de, yaşanan da..
olan da bu, aynı şey.
31 Mart 2024 yerel seçiminde belediye başkanı, meclis üyeliği
aday adaylığı için başvuranlar, kendilerini
atayacak; örgütte ön seçimi ağza almayıp, partilisinin aday gösterilme hakkını – ittifak kuracağı partilere yer açma
bahanesiyle eşlerini, dostlarını, akrabalarını,
sevgililerini aday gösterecekleri– fermuar sistemi, tamamen “duygusal” , subjektif ve göz boyayıcı anket, mülakat, temayül yoklamasıyla gasp eden; Oligarklarla, aralarını bozmak istemeyip,
YSK’ya gönderilecek aday listelerinde
yer alıp, almadıklarını öğrenecekleri güne kadar, sessizliğe
gömüldüklerinden, iş başa düştü, biz
soralım; SAHİ, ne oldu? Türkiyelilerin gözlerinin içine baka , baka
verilen; namus, şeref sözü “ CHP Tüzük Kurultayının...ön seçim
teminatının” akıbeti !
Karanfil sokakta, işporta tezgahında, onca ıvır zıvır
arasında cep aynası ararken “yılbaşı biletleri, 400 milyon..çeyrek .”
umut çığırtkanlarına kapılıp, en az bir hafta “ahhh bi çıksa, şunu alır, böyle
gezerim, şöyle yerim” hayalleri kurduran, bir Türkiye ritüeli “milli piyango” biletlerine eller uzanırken ‘Rabbim, bana da
Meral Mommy, şansını ihsan eylesin’
duasına ‘niye şaşırdınız? Bakanlık
yaptığı dönem dahil, hiç bir konuda hesap vermediği gibi hep kazançlı çıkan, pazarlıkçı
siyasetinin gereği, “istemiyorum” diye bas
bas bağırmasına rağmen “ittifak yapacaksın”la yakasını tutmuş, bırakmayan CHP’li
Oligarkların, aynı kulvarda,
dokusunun uyuştuğu sol, sosyal demokrat partilere göstermedikleri bir teveccühle,
hep de en kötü durumdayken yardımına koşup, uzattıkları ‘kurtarıcı eli’ sayesinde, kol kıpırdatmadan, sadık partilisini milletvekili, belediye
başkanı, meclis üyesi seçtirmekle
kalmayıp, belediyelerde makam sahibi yapıp, ihale aldıran – kendisini vazgeçilmez kılanın ne olduğunu anlayamadığımız– Meral Mommy’nin şansını, gel de kıskanma.
Hep de “ısmarlama” anket
yaptırıldığından oy oranı, yüzdesi muğlak İYİ Parti olmadan seçim kazanılmaz intibasıyla,
yüzyıllık CHP’yi güçsüzleştirip, saygınlığını hançerlemek, kimsenin haddi olmamalıydı’ serzenişine ‘ ülkedeki bütün
liderlerin şansı, sorgulamayan...biatçı kitlenin varlığı’ itirazındayken
‘çıksa, çantamı omzuma atıp, önce evi
sonra ülkeyi terk edeceğim ‘ sesi... “yeryüzündesin, bunun bir tedavisi yok”
mu demişti, Samuel Beckett?
9.12.2023
Rukiye-Gülsen FEROĞLU