9 Aralık 2023 Cumartesi

 











                                               RABBİM,  BAŞTA CHP’LİLER,

HERKESE,   MERAL MOMMY  BAHTI NASİP EYLESİN 

 

Eskiden, böyle albenili saksılar yoktu, üzerinde Vita, Tat , Dost yazılı   teneke  kutulara, yoğurt kaplarına dikmek için menekşe, ortanca, cam güzeli, küpe çiçeği fideleri alınırdı komşudan.Şimdinin,  hediye götürüldüğünden her evde bulunan, sosyal medya da pencere önü fotoğraflanıp “açtılar” müjdesi verilen,  orkidelerine inat, vazgeçilmemiş  menekşeleri, komodin üzerindeki resimleri, dolaptaki kavanozları yerinde görmeyince; her alanda kökleşmiş sabitliğin dışavurumu  ‘kim değiştirdi bunların yerini? Sakın ! ’ hırçınlığına ‘ azıcık değişiklikten zarar gelmez, burada daha güzel durmadı mı? ‘  yergisini,  elinin tersiyle iteleyen,  kurulana–kurduğuna,  diktelenene, gelenekselleştirilene alıştırılan bünyenin; yanlışlığını bile bile ‘ ne gereği var ki,  şimdi,  uğraş dur bir sürü şeyle, aynı kalsa daha iyiydi’  saplantılı  bir dirençle,  mevcutla devamda ısrarı,   ‘hayatı, ülkeyi, her şeyi mahvediyor‘ gerçeğini, ötelemekten başka  bir işe de yaramıyor,  değil mi?

 

Yine de,  ardından burukluk... boşluk...keder  bıraktığından  değişimle gelen her bitiş...her ayrılış,  insanı  hüzünlendiriyor da; hala çekmecede öyle boynu bükük görünce,  iç sızlatan   tuşlu cep telefondan, android’e geçince,  sevgiliden  ayrılmışçasına hissedilen  üzüntü bile,   öyle telaffuz edildiği  kadar sıradan olmadığı gibi,  beraberinde pek çok  ayrıntıya,  yeni bilgilere, kurallara –yer sofrasından masada yemeğe geçişteki gibi – davranışlara da yol açtığından, hemen olması bir yana, karşı mahalleye düşmanlığının, ötekileştirmesinin de itirafı ‘kime oy vereyim, onlara mı? ne olursa olsun,  benim partim, liderim, ölene  kadar..’  öykünmeli;  lidere, partiye, örgüte, cemaate öğretilmiş biatı kabullenmiş, Ayetleri, hadisleriyle  yaşanacak  güzelliklere, coşkulara, sevdalara kastetmiş dinin de etkisiyle,   akılcılıktan uzaklaşmış, Ortadoğu bireylerinin  adapte de   zorlandıkları, keşke ifade etmeye çalıştığını başka bir sözcükten yardım almayıp,   tek başına  açıklayan “bitti” kadar  “değişim” de   bir nihailik... kesinlik  arz edebilseydi.

 

Ama ve maalesef,  üç kişiyle birlikte Jeff Bezos’un, onbir dakika da uzaya gidip, döndüğü  ultra post  modern bu çağda; 1965 tarihinde Kırıkkale maçına giden Diyarbakırsporlu oyuncuların “Kürtler dışarı” sloganlarıyla karşılanmasından ellisekiz (58) yıl sonra,    5 Mart 2023 tarihinde oynanan Bursaspor,Diyarbakır maçında,   tribünlerde  faili meçhul cinayet tetikçisi “Yeşil"in, "Beyaz Toros" un resmedildiği pankartlar açılıp,  “PKK (Kürtler)  dışarı”  sloganları  yeri göğü inlettiğinde, sanki  zaman hep aynı yılda, yerde kalmış...hiç bir şey  de değişmemişcesine,   aynı arkaik zihniyetin “ân”da  tekerrürüne,   “şaka değil mi? bu olanlar”  isyanının  boşunalığını;

 

şehir, ev, eşya, çevre, iş yenilendiğinde, sokak, market, park , ofis, eşya..., ..., ve kişilerin değişmesiyle, anında fark edilen  gibi   toplumda, devlette, mevcut nizamda aynı hızla karşılık bulamayan, A’dan Z’ye her şeyi farklı kılacağına  inançla büyüleyen değişimin,  bazen  mevcut yapıyı daha da  geriletebileceğini  de kanıtlayan; kirli   derin devlet, mafya, siyaset ilişkilerini ortaya döktüren “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" kampanyasının  kaynağı,  3 Kasım 1996 tarihli Susurluk Kazası;

 

ne hikmetse icadına ufak bir katkı sunmadıkları, teknolojik gelişmelerin ürünü; son model elektrikli arabalara, cep telefonlarına,  bilgisayarlara, uydulara, dronlara ; büyük bir iştahla konan, lakin iş bireye, haklarına, özgürlüğüne, iradesine, arzusuna  dayandığında, despotizmin, kleptokrasinin, nepotizmin  “kralına” tamah eden  ataerkil  Ortadoğu coğrafyasına,   2010 yılında  demokrasi getireceğine inanılan Yasemin Devrimi,  Arap Baharı; 16 Temmuz 2014 tarihli  Resmi Gazete'de yayımlanan "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"la yasal çerçeveye kavuşturulan  Çözüm Süreci ya da  Kürt Açılımı  sonrası, gelişmeleridir.

 

Hatırlayın, çok değil 18 yıl önce,  modernitenin ilkelerinden etnik bir  kimliğin,  ana dilini  kullanma, eşit yurttaşlık taleplerini, kindarlığa sığdırıp her kesime eşit mesafede durması  beklenen devletin,  yetki ve olanaklarının  tümünü ve  kötülükleri ve  zalimlikleri  –yasak, hapis, işkence, sürgün, köy , orman yakma, köylüye b.k yedirme – kullanarak, bile ve isteye ötekileştirdiğinin katlini vacipleyen,  tek tipçi, faşist ideolojilerinin zenginleşmelerini de sağladığı siyasilerin,  sivil, askeri bürokratların kamuflajı  “devlet, vatan, millet, din için her şey mubah”  mottosuna  vurdukları  “amaçları ülkeyi bölmek bunlar vatan haini, terörist,  katiller” kaşesiyle   meşrulaştırdıkları, otuz yıla yakın  süren iç savaşta...çatışmada,  birbirlerini öldüren on binlerce Türk, Kürt gencinin bağıra basılması  için,  meğer bütün memleket,   bir liderin –2005 yılında Erdoğan’ın Diyarbakır’ da –ağzından ”Kürt sorunu... benim sorunumdur” cümlesinin dökülmesini,  beklemiyor muymuş?

 

Amanda... aman, hemen o anda...o “en iyi Kürt,  ölü Kürt’tür” “mit”inin savunucusu   vicdansız,  taş kalpli faşist ruhların ‘ne yapsalardı canım...dağa çıkmaktan başka çare mi bıraktılar’ bilgeliğinde,  sevgi pıtırcığına  dönüşmesinin, anlı, şanlı kanaat önderleri, STK başkanları,  yazar ve  çizerlerin; medya patronlarının   “Akil Adam”  seçilme  canhıraşlığının, yıllardır karşı çıkılan –Kürt  realitesi, damarlarda akan bütün kanların asilliği, Türkiye Türkiyelilerindir– hakikatinin,  itibar edinmesinin  üstüne kaymaklı kadayıf;  faili meçhul cinayetler  organizatörü Mehmet Ağar ‘dan  8 Ekim 2006  tarihinde “gerekirse af da....Dağda gezeceklerine, düz ovaya inip siyaset  yapsınlar ”  da  duyulunca ;

 

 ‘eyyy Yüce Rabbim,  meğer her kesim, herkes  barış, kardeşlik , demokrasi aşağıymış da haberimiz yokmuş, sorunun çözümü... bu kadar kolaydı da,   niye Türk, Kürt binlerce insan, onlarca  Mazlum Akay (11), Umut Furkan (7),   Ceylan Önkol (14) hayatından edildi’ repliğini sildirten  ‘artık, sonuca bakmak lazım,  “dağlarına bahar geldi ya memleketin, yarın...” iyimserliğine ihtiyatla yaklaşıp,  geçmişin vahşetkar, karanlık izdüşümünün gölgesinde,  her şeyin bu kadar pürüzsüz, yolunda ilerlemesinin içinde  bit yenikliği arayanları,  saha dışına atacak   “ önceki gün Habur'dan Türkiye'ye giriş yapan 34 kişiyi...Diyarbakır'da binlerce kişi karşıladı”  manşeti, yayımlanan  63 kişilik “Akil İnsan” listesi, Türkiye ile PKK arasında arabuluculuk yaptığı söylenen    “balıkçı” lakaplı zatın da katılımıyla,  devlet, siyaset ve medya arasında sağlanmış  “çözüm; demokrasi, özgürlük”    konsensüsü   ardından;  Kürt Açılımını,  taraflarının   manevralarıyla, başladığı gibi  aniden bitiren olaylar;

 

AKP’nin tek başına iktidarını son veren  7 Haziran 2015  genel seçimi,  20 Temmuz 2015 ‘de 33 kişinin öldürüldüğü  Suruç  katliamından iki gün sonra,  22 Temmuz  Ceylanpınar’da evlerinde başından vurularak öldürülen  iki polis,  BM İnsan Hakları  Komisyonu Raporunda “Temmuz 2015 ile Aralık 2016 tarihlerinde 800 güvenlik görevlisinin de bulunduğu 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, ciddi insan hakları ihlallerinin görüldüğü hendek, barikat çatışmaları,  “savaşa hayır” için toplanmış   104  barışseverin,  10 Ekim 2015 tarihinde   Ankara Garında   katlinden 20 gün sonra  yapılan,  AKP ‘yi yeniden  iktidara getiren 1 Kasım 2015 genel seçimi sonrası;

 

memlekette on yıla (2005-2015) tekabül etmiş barış, demokrasi, yüzleşme, kardeşlik  dalgasında  “delet”lenmeden geri dönüşüm kutusunda bekletildiği anlaşılan “devlet düşmanı, terörist, vatan haini, ...,  bebek katili, .., ...’lı yavşaklar. ..., .” ın geri yüklenmesiyle, eskisine rahmet okutan; herkesin– futbolcusundan, Influencerlarına, esnafına, siyasetçisine kadar–  göz önünde,  herkesi yolduğu,  çapına göre  tefecilik yaptığı, kara para akladığı, “rüşvet aldı, torpil yaptı”  diye birbirini ihbar eyleyen yargı mensuplarının, üstün kılma uğruna kurumları savaştırırken,  hukuksuzluğun, gelir adaletsizliğinin  tavan yaptığı,  tek adamcı, “diktatoryal demokrasi “ rejimine yol alınırken; başlaması gibi bitirilmesinin zihni kurcalamamasına  da  şaşırılmayan Çözüm Sürecinin o sevgi pıtırcığı...gönül kelebeği  milyonları,  (hala STK başkanı olan)  Akil İnsanları   nereye  kayboldular...neden “lal”laştıar ? ‘ meraksızlığı   niye ve neden miydi ?

 

Farkında mısınız?  aslında başta –  aidatın ödenmediği, görevlisinin kişisel işlerde kullanıldığı,  apartman gibi ufacıcık  bir yerde bile olsa– yöneticilik yapan, emir verenler,  kimseler;   konumunu kaptıracağı, yetkilerini paylaşacağı  bir gelişime “evet” demediği   gibi,  baltalayacakları  değişimden yana gözükme kurnazlığına da yatıyorlar. Sözde ve güya değişim gerçekleşti  numarası çekilen CHP’de,  yaşanan da.. olan da  bu,  aynı şey.

 

31 Mart 2024 yerel seçiminde belediye başkanı, meclis üyeliği aday adaylığı için başvuranlar, kendilerini atayacak; örgütte ön seçimi ağza almayıp, partilisinin aday gösterilme  hakkını – ittifak kuracağı partilere yer açma bahanesiyle eşlerini, dostlarını, akrabalarını,  sevgililerini aday gösterecekleri– fermuar sistemi,  tamamen “duygusal” ,  subjektif  ve göz boyayıcı anket, mülakat,  temayül yoklamasıyla gasp eden; Oligarklarla, aralarını bozmak istemeyip,  YSK’ya gönderilecek aday listelerinde yer alıp, almadıklarını öğrenecekleri güne kadar,  sessizliğe gömüldüklerinden, iş başa düştü, biz soralım;  SAHİ,  ne oldu?  Türkiyelilerin gözlerinin içine baka , baka verilen;  namus, şeref sözü  “ CHP Tüzük Kurultayının...ön seçim teminatının” akıbeti !

 

Karanfil sokakta, işporta tezgahında, onca ıvır zıvır arasında cep  aynası ararken  “yılbaşı biletleri, 400 milyon..çeyrek .” umut çığırtkanlarına kapılıp, en az bir hafta “ahhh bi çıksa, şunu alır, böyle gezerim, şöyle yerim” hayalleri kurduran, bir  Türkiye ritüeli “milli piyango”   biletlerine eller uzanırken ‘Rabbim, bana da Meral Mommy,  şansını ihsan eylesin’ duasına  ‘niye şaşırdınız? Bakanlık yaptığı dönem dahil,   hiç bir konuda hesap vermediği gibi  hep  kazançlı çıkan,   pazarlıkçı siyasetinin gereği, “istemiyorum”  diye bas bas bağırmasına  rağmen  “ittifak yapacaksın”la yakasını tutmuş, bırakmayan CHP’li  Oligarkların,  aynı kulvarda, dokusunun uyuştuğu sol, sosyal demokrat partilere göstermedikleri bir teveccühle, hep de  en kötü durumdayken yardımına koşup,  uzattıkları  kurtarıcı eli’ sayesinde, kol kıpırdatmadan,  sadık partilisini milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi  seçtirmekle kalmayıp, belediyelerde  makam  sahibi yapıp, ihale  aldıran – kendisini  vazgeçilmez kılanın  ne olduğunu anlayamadığımız–  Meral Mommy’nin şansını, gel de kıskanma.

 

Hep de “ısmarlama”  anket yaptırıldığından oy oranı,  yüzdesi  muğlak İYİ Parti olmadan seçim kazanılmaz intibasıyla,   yüzyıllık  CHP’yi güçsüzleştirip, saygınlığını  hançerlemek,  kimsenin  haddi olmamalıydı’ serzenişine ‘ ülkedeki bütün liderlerin şansı, sorgulamayan...biatçı kitlenin varlığı’ itirazındayken ‘çıksa, çantamı omzuma atıp,  önce evi sonra ülkeyi terk edeceğim ‘ sesi...  yeryüzündesin, bunun bir tedavisi yok” mu demişti, Samuel Beckett? 

 

 

9.12.2023

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

16 Kasım 2023 Perşembe

                                VE OLİGARKLAR, SONUNDA,  TANRILARA  İSTEDİKLERİ

KURBANI VERDİ




 

 Ve eğer  yere düşecek kadar  olgunlaşmış iri üzüm taneleri,  zamanında toplanmazsa, dalında çürüyeceğinden,  ne kadar geciktirirsen geciktir,   kaçınılmaz son; bağ  bozuldu... alacağını aldı, herkes. Ve   “şenlik, çoktan dağıldı”. Kol kola şarkılar, marşlar  söyleyenlerin şen kahkahalarının   ardından, kimselerin umursamayacağı, dalları kırılmış,  yaprakları çiğnenmiş asmalar  kaldı,  bağda, bir başına.

Bağ bozumu sonrası, senenin  üzümlerinden yapılacak pekmezin,  şarabın kalitesi, aurası, tadı merak eylenirken,  “kazandık“ sevincindekilerle  dolu  salonlarda, otellerde,  partisi  seçim kaybederken  milletvekili, belediye başkanı,  meclis üyesi  makamına kavuştuklarından,  yine ve hep kazanmanın sarhoşluğunda,  yeni zaferlerin planlarını yapan;

küçük krallıklarında,  durmadan yineledikleri “AKP iktidarında  liyakat  çöpte” nin, eleştiri maksatlı söz öbeği  oldurulduğu   CHP’de ki,  nepotizmi, bağışlarla, hazine yardımıyla kasaya akan milyarlarca liranın, iç edilmesini de gözlerden kaçırmalarına yaramış “şeriatı getirecekler” sopasıyla,  korkuttukları kesimlerin,  her seçim sonu ‘yine mi ? Sanki,  Erdoğan kazansın diye dizayn edilmiş bir  muhalefet bu, nasıl bir sosyal demokratlık?’ ayaklanmasını  ‘kızgınlar ama geçecek ve yine  tıpış tıpış oy... yahu  kime verecekler AKP’ye mi ?’  rahatlığında bastıran;   

makamlara atadıklarıyla  bütünleşerek, tavandan tabana sirayet ettirdikleri ‘tek adam...tek seçici’ yönetim anlayışıyla, örgüt ve  üyeler üzerinde tahakküm kurdurttukları,  kamunun  olanaklarını, gücünü kullanarak,  mahalle delege seçiminde, il, ilçe kongrelerinde,  bin bir çeşit “  delege, yönetim kurulu,  parti, belediye meclis üyesi,  milletvekili yapalım, belediyenin şirketine başkan, üye atayalım...ihalesini...imara açacağım... oğluna, kızına iş... al borcunu öde ”  pazarlıkları yapan  belediye başkanlarıyla;  eş, dost, akraba,  sevgili kategorisinden seçtirdikleri  delegeler sayesinde, kurultayı da  kazasız, belasız atlatırken,   CHP’li OLİGARKLAR;

sen, “delegenin iradesi, uyulacak” kanununa, ancak desteklediğin   genel başkan seçim kaybedince karşı çıkıp, partinin değil  bir fan kulübün,  tarikatın üyesiymişçesine,   infial içinde,  hep şahit olduğun ama ses etmediğin  olgular  ‘bunlar yıllardır birlikte yönetmediler mi partiyi, ne değişimi ? Döviz bürosunu açtırmış, bavul bavul para getirmişler Ankara’ya, Iphone dağıtmışlar, ne paralar dönmüş. Belediye başkanı sözü verilmiş. Zoomcu – harbiden en gülünecek  iddiadır grup kurdurmasaydı, ittifak yapmasaydı belki bugün esamesi  okunmayacak “ilk kimdi” yi de hatırlattığın – Meral ablacılar kazandı”  ithamlarıyla, sonucu  lekeleme  telaşına kapılmış  CHP’li yoldaşım , hevallım,   kızma da; 

madem bu kadar  dürüst, hak, hukuktan yanaydın,  “oy” satılmasını ahlaksızlık sayıyordun, herkes  gibi o kurultay salonundaki delegelerin  nasıl ve hangi pazarlıklarla seçildiğini bilenlerin,  aynı yöntemleri kullanarak , tüccarlaşmış  delegeleri, avuçlarına alabileceklerini  düşünememene de gösterdiğin bu tepkiyi, keşke,  ta başında, mahallendeki seçimde gösterip,   parti tabanında emek vereni seçtirecek   çarşaf listeyi dayatarak,   biatçılığa da geçit vermeseydin, ya. 

Şimdi,  55 İl başkanının, 700 delegenin imzasını almış KILIÇDAROĞLU’nun,  genel başkanlığı  kaybetmesi, sanılan kadar  basit, “saltık oyların”  sonucu olabilir miydi? Hükümranı oligarşik yapının,  vicdanın,  iyiliğin, ...,  adaletin,  çiğnenerek   kötülüğün, talanın, hukuksuzluğun ..., yükselişine paralel,  ticaretleştirilen siyasetin,  baş aktörü AKP’ye benzettiği,  menfaat için her şeyi iftirayı, entrikayı bile  normalleştirip, yeni, farklı kadroların yeşermesine de  izin vermeyerek,   masumiyetini kaybettirdiği  CHP'de;

‘İsmail Saymaz bunu, Deniz Zeyrek şunu dedi’li fikir yapısının değişmesi,  seyrettiği Halk, KRT, Sözcü TV’ye , dinlediği  iki üç  ajansa bakan,  birbirini sürekli “evet”leyen,  bir romanı,  bir filmi,  ilişki  kurmadığı halkın eğilimini belirten bir araştırmayı  değerlendirmek, dünyayı takip etmek  yerine ‘saçı yakışmamış, tacizci,  belediye de ...‘ dedikodularının yankılandığı, aklı başında bir argümanın da duyulmadığı   il, ilçe binalarına, ekiplerin ofislerine  uğrayıp, kaşla göz arasında,  bilumum sosyal medya da (Facebook, Twitter, Instagram) paylaşım yapmayı da unutmadan,  çayını, kahvesini yudumlayan,   yoldaşım, hevallım, SENİN, AKSİNE;

tek adam rejiminin, Türkiye’yi,  Ortadoğululaştıracağı endişesini taşıdığından, artık  rüştünü ispatlayan,  demokrat, şeffaf, ötekileştirmeyen muhalefet partisine ihtiyaç duyulduğunu; 

dünyanın her yerinde,  Eritre ’de dahi, yaptıkları, kararları başarı ya da başarısızlığı getireceğinden,  sorumlu tutulup –  demokratik ülkelerde zorlamasız SYRIZA lideri Çipras gibi – istifası  beklenen, istenen olacağından; kameralar karşısına geçip hedefini, politikasını anlattığı,   temsil ettiği partiyi, örgütü,  şirketi nasıl ve kimlerle ve  hangi  ideolojiyle yönettiğine bakılacak – sonsuza kadar oturması  imkansız makamına da  illaki bir gün   veda edecek – CEO’nun, başkanın, liderin, bir  başarısızlık,  yenilgi sonrası,   hiçbir şey olmamış gibi devamına  artık, imkan tanınmayacağını da   dillendirmiş “AKLIN” ;

 

seçmenine "kim bu adam? CHP'de ne işi var? Kazansaydı bu mu yönetecekti bizi" hüsranını,  “kullanışlı aptallığı”  yaşatan,  kabile büyücüsü  görüntüsünde  velakin  “ hayır,  hayır izin vermiyorum, çekilmenize” talimatını  verecek,  Ümit Özdağ’la gizli protokol imzalanırken odada bulunacak  kadar yakın  İmambakır Üküş, sarayla  bağlantılı olduğu iddia edilen Hasan Cengiz, Perinaz Yaman gibi   “geçici...mevsimlik partili” kadrosunda istihdam ettiği,  yetkisi, etkisi tartışılamayan danışmanlarıyla,   yönettiği  CHP’nin, genel  başkanı  KILIÇDAROĞLU’nun ;

içinde bulunduğu bu  vahim durumdan haberdar, İmambakır’ı  “ne idüğü belirsiz biri. Parti içinde ajan-provokatördür”  tanımlayarak,   partide  ajanların   cirit attığını,  13 yıllık suskunluktan sonra  nihayet  açıklamış, beş dönemlik milletvekili Veli AĞBABA gibi   beş yıldızlı  “bravo”yu hak eden E. TOPRAK (7) ,  E.Altay (7)  F. OZTRAK (6), Y.TÜZÜN (6),  T.BİNGÖL (5), T. ÖZKAN(4)’ın,  MYK ve Parti Meclisinin, yönetim kurulu üyeliğini yaptıkları, adeta   bir  Anonim Şirket işlevini bahşettikleri  CHP’NİN;

 13. Cumhurbaşkanlığı seçim sonrası   ‘açıklanan her bilanço da hep  zarar, bıktık. Bu sene de temettü yok , kandırıldık’ isyanı... baş kaldırısıyla  satış  emri veren hissedarlar (seçmenler) yüzünden, ELLERİNDEKİ HİSSELERİNİN hızla değer kaybının yanında,   mevcut yatırımları,  belediyeleri  kaybetme riskini de  çoğaltığını  FARK ETTİRMESİYLE;

 

kendine  80 danışmadan kayıt dışı  parti meclisi oluşturma,   Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı,  İslamcı, sağ  partilere 39 milletvekilinin  hediye edilmesi  ayyuka çıkan tanıdık,  ahbap, akraba kayırmacılığı, önseçimin, üyenin dışlaması vari sosyal demokratlıkla alakasız onlarca  uygulama ve   “oysa herkes öldürür sevdiğini” tiratlı sağ hançeriyle yaraladığı CHP’nin,  başkanlığında 8.inci  seçim yenilgisini tatmasıyla,  Bay Kemal’in  misyonunu tamamladığına  dair inancın dallanıp  budaklandığını da  görüp,  “okyanusa karşı ıslık çalınmaz" öngörüsü ve

 

yirmi yıldır bıktıkları  iktidardan kurtulamamanın nedenini muhalif ama Erdoğan’laşmış liderlerin,  AKP’leştirdikleri  partilerine  bağlayanların, yönelttiği oklar  şayet  dikkate alınmaz, yeniden aynı şeyleri dayatırlarsa; uçuruma yuvarlanacak CHP’deki  saltanatlarından, beslendikleri  ranttan mahrumiyetin yaklaştığını da bilecek kurnazlıkta;

 

 derhal,  yeni bir pozisyona geçerek   “ duygusal kopuşu”  tamire yönelik, başta yıllardır uygulamadıkları – ki  “aynı tas,aynı hamam” imajını yıkacak en baba kriter, istisnasız her makama aday gösterileceklerin belirleneceği– önseçimi gündeme getirip,   sözde olsa  da “ artık şart” kabullenmişliğiyle, yaklaşan yerel seçimde, bir  olasılıktan çıkıp,  kesinliğe bürünmüş hezimeti  önlemek  adına,

 

 arka planda yine kendilerinin bulunacağı iki, üç dönem yaptıkları halde   tanınmadıklarından, kamuoyunun tepki duymadığı milletvekilleriyle, yedekte beklettikleri  fresh,   Junior  Oligarkların  ekran görüntüsünü, alelacele  kısa yol tuşuyla  ortaya süren,  cin fikirli  OLİGARKLAR  ‘değişim mi ? bakın !  onu da biz yapıyoruz”  serenadıyla,   Tanrılara da,   istedikleri   kurbanı; Genel Başkanlarını, altın tepside sunacaklardı.

 

Yoksa,  seçim sonu   "Kılıçdaroğlu istifa etsin diyenlerin altını kazıyın ya AKP'li ya Cumhur ittifakı trolü çıkar"la  cansiperane savundukları, öfke kabarmasını “kurultay yapıldı, delegeler seçti”yle dindirmeyi hedeflerken,  Bay Kemal başkanlığında, katılacakları bir seçimin kazanılacağına,  onlarca araştırma şirketine yaptırılan anketler, saha çalışmalarının sonuçları işaret etseydi,   kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın ki, kişisel çıkarlar her şeyin önüne geçirildiğinden,  partideki  kurulu düzen devam edecekti.

 

 Ve kurultay sonu, onlarca katliama, karalamaya maruz bırakıldıkları memleketlerinde , asırdır eşit yurttaşlık, demokrasi, adalet   mücadelesi verdiklerini  görmezden gelenlerin,   13 yıldır  KILIÇDAROĞLU  başkanlığında seçimlere katılmış CHP’ye, değişmeyen sabit  % 20-25 oyu vermiş seçmene  ayıp... haksızlık... bildiğin ötekileştirme sayılacak  “Alevi diye...CHP’ye oy, moy yok hatta  istifa...’ galeyanına katılan “Cumhuriyetin ve laikliğin koruyucusu” Alevilerin, tarikat  müridi gibi hareketlendirilmelerinin, Alevi inancıyla ilişkisine nokta koymayı  PİRO’ya emanet edip  

 

 kurultay salonundaki “önseçim...tüzük kurultayı... namus... sözümdür”   söylemini  “ temayül yoklaması, seçim sonu tüzük kurultayı”  çalımıyla,  bir haftada,  taca atabilen, beş dönemdir milletvekili, taze  genel başkan Özgür Özel’in, oligarkların;  yarattıkları dalgalanmalarla aşındırdıkları CHP’ye, üyelerine;  ne kadarlık ve nasıl  bir değişim lütfettikleri de henüz bilinmediğinden midir  acaba,  başlayanın  ne olduğunun da anlaşılamaması.

 

Evet, kuşkusuz ki, bir dönem kapandı...bitti... bitti işte de, peki  yoldaşım, hevallım sen özgür, birey olmadıkça değişen.... ???

 

 




13.11.2023

 Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 

1 Kasım 2023 Çarşamba

 

                         

                            CHP’Lİ  OLİGARKLARIN TUTKULU  AŞKININ  ÜRÜNÜ

                                        AKP’LEŞMİŞ,  CHP’LİLER  (THE END)

 

 

 

 


 

Şimdi,  “one mınute” sız, bir  liderin, başkanın, bireyin  demokratlığının,  erdemliliğinin bir  kriteri illaki vardır  ki, bu da   sahiplenilen  devletse devletin, aileyse ailenin,  partiyse partinin, dernekse derneğin, örgütse örgütün, cemaatse cemaatin  nasıl yönetildiğiyle,  ilişkilerde takınılan tutumla  direkt bağlantılıdır,  değil mi?   

 

Misal, Erdoğan’ın  tek adamlığını, nepotizmini eleştirip, kendisinin  öyle olmadığını  defalarca açıklayan –en azından demokrasicilik  oynayıp kazanacağını,  bu kadar da  belli etmeseydi iyiydi , denecek vaziyette–  daha Kurultay yapılmamış,  yerel seçime de   aylar  varken “Ö.ÇERÇİOĞLU,  M.YAVAŞ,  E.İMAMOĞLU, T. SOYER’i  aday göstereceğini,  dikte etmekle  yetinmeyip;

 

babasının malı çiftliğini  CHP’yi;  layık görmediğini ima ederek  küçümseyip, bilgisiz kıldığı üyelerinden – excuse me; marabalarından– kurtarıp,  tanıdığı  bir “bilgili, birikimli, iyi bir (yok edildiğinden kendisinde de, bulunmadığını vurguladığının farkındasızlığında) sosyal demokrat....” bir kahyaya “devredeceğim”  yani “buraydım...hep burdayım”   müjdesini de vermiş;

 

bunca gelgitin son noktası elbette bu olacaktı  ‘ Reis... Başbuğ... Başkan yine kükremiş ‘   şaşırma !  hakikatinde,   “kongrelerden sonra kim ... aleyhine konuşursa, ....., ....., partiden ayıracağım''  aba altından sopa göstermesinin de  korkusunda,   bu yazıyı kurultay öncesi,  alelacele kaleme  aldıran Genel Başkanın;

 

vahimi,  omuz omuza mücadele  ettiği  ama olayları farklı değerlendiren yoldaşlarının, hevallerinin  kapıya konacağını  duyunca  –görüntüler incelenip, akrabaları dahil hangi makamlara atandıklarının öğrenilmesiyle – hızla ayağa fırlayıp, avuçlarını patlatırcasına   tempo tutma nedenlerine de,   nail olunacak, kravatlı, döpiyesli  medeni ve demokrat CHP’lilerin;

 

memlekette ne hikmetse, bir kez atanan,   en  az yedi..., ..., dört..., ...,  iki kez daha  atandığından  bütünleştiği  koltuğa yapışma sendromunda,  yeniden atanmanın coşkusuyla,  aşka gelip  kendilerini  alkışlayan ‘Aydın, ..., Ankara, ..., İstanbul, ...,  İzmir, ..., belediye başkanlarının, bu önseçimi, çarşaf listeyi çöp kutusuna atan tavırları;  lider ve ekibi ve  Oligarklar  kaybederse; sayelerinde elde ettikleri her şeylerini, konforlarını da kaybedeceklerinden  kutsadıkları “otoriter tek adamlık...tek seçicilik, listecilik..., tek...tek” likler,  bildiğin anti demokratik  anlayışlarının,  yönetimlerinin   göstergesi  değilse, nedir ?

 

Tamam, bir  Norveç  değiliz ama  neresi olursa olsun,   herhangi bir şeyin  tabulaştırıldığı, göklere çıkarıldığı bir yerde; kesinlikle var olan otoriter ve kayırmacı,   sığ ve kör, baskıcı ve dışlayıcı, yağmacı ve savaş, kavga çıkaran yapının, kaçınılmaz sona, felaketlere yol açtığı, II.Dünya savaşı gibi  onlarca  tecrübeyle  de sabitlenmişken,

 

 

demem o ki, meydanlarda uyuşturucu baronlarından, çetelerden   hesap sorulacağı  haykırışına karşın,  Ayhan Bora Kaplan ‘nın oğlunun sünnet düğününde çekilmiş fotoğrafları medya da yayınlanmış kurultay delegelerinin;  Parti Meclisine seçilmesinin kimseyi kahretmeyeceği düzenekte, mafyatik ve cemaatsel  bağlantıların  CHP içinde  kol gezdiğini, etkinliğini  bilen ve gören  ve susan yoldaşım, hevalım

 

 ‘bak ! Almanya’ya, ..., İsveç’e, özgür yaşamın garantisi  Laikliktir’ atfında bile bulunmayarak; mütedeyyin ve sekülerlerin birbirlerine yaşam biçimini  dayatacakları kaygısını,   yirmi yıldır giderecek politikalar  üretmemesinin, kazanılmayan her seçim sonu aklayıcı bahanelere sığınılmasının,  nedenini merak edip de   tek bir  gün dönüp,

 

 tepkisinden korkup “HAMAS terör örgütüdür” bile diyemeyen adeta Erdoğan tarafından  atanmış “muhalefet bakanı”ymışcasına görev ifa eden  muhalif  liderlere, örgütüne, ekibine   baktın mı? 

 

Durmadan  kanıtlandığı halde  “ne yapalım ülkenin %70’i sağcı, iktidar için şart” propagandasıyla çaresizlik sonucu, mecbur kalınmış  imajı da verdirilerek ittifak bataklığına  saplandırdıkları CHP’yi,  sağcılaştırma projesini  uygulayan Oligarklara;

 

kaptırdığın  kolunu kurtarıp, muhalifliğin gereğini yerine getirmediğinden, Türkiye’nin  ve partinin ve partilerin  ve bireylerin  AKP’lileştirilerek,  üzerlerine ölü toprağı serilmesini   “ yerel de iktidarız yeter, nasılsa   bana da bir pay  düşer “ faydacılığında  izlediğinden;  bu talanın, kara paranın  normalleştirildiği,  yargı mensuplarının  rüşvetle, torpille iş gördüğü, yoksullaştıran sisteme egemenlerin,  her seçimi kazanmasına fırsat tanırken;

 

faşist, sağcı iktidarların alternatifinin,  revize edilse bile  sağ partiler, ideolojiler değil,   karşıtı  bireyi, özgürlüğü kutsayan demokratlar, sol partiler ve ideolojileri olduğunun  örnekleriyle dolu  medeniyet tarihini, görmezden gelen de sensin, yoldaşım, hevalım.

 

Onun içinde  Erdoğan taklitçisi, muhalefet liderlerinin, daha  6’lı masada  anlaşamıyorken,  sekiz  cumhurbaşkanı yardımcısının sorunsuz karar alabileceklerine inanamayan, seçim  olmadan mevkileri, makamları  bölüşme  derdine düşen,  partililerin açgözlülüklerine tanıklık gibi,  pek çok olumsuzluğu  gözlemlediğinden,  devasa   sorunların müsebbibi iktidarı, o  sorunları çözmeye talip eyleyecek akıl tutulmasına razı, muhalefete,  vaatlerine güvenmemiş  halkı,  yerin dibine koysan da oy vermiyor  diye;

 

80 danışmana muhtaç eylemeyecek ‘aslı  dururken aynı söylemleri  –  denenmiş bir defaya  mahsus  servetten vergi alınması vari radikal önerileri pas geçip – aynı çözümün,  farklı versiyonunu  ortaya koyana  oy verilmez’ gerçeğini,

 

bilmemeleri imkansızken ‘acaba neden, hala ve inatla  muhafazakar,  İslamcı,   sağ  partilerle   ittifak dayatılıyor’ muammasını çözmeyi de  Oligarklarca beslenen hep aynı şeyleri konuşan, yazan  güzellemeci ama niyeyse  araştırmacı gazetecilere bırakmış , benim “yalnız ve güzel”  ve tükenmiş CHP’m; 

 

 üyelerine nasip eylemediğin sevginle kucaklayıp,  önlerine makamlar serdiğin İP, DEVA, SP, DP Gelecek Partililerin, Abdüllatif  Şener,  İlhan Kesici, Ramazan Kubat,  Perinaz Yaman, Bülent Kuşoğlu,  Bülent Tezcan ’ların,  Oligarkların  elinde sağdan sola–  merkeze–soldan sağa taşındığın,  uzun zaman diliminde,   ‘artık unuttum ben de kendimi mecalsizliğinde,  hoyrat ellerin memleketinle birlikte  gurbeti yaşattığı  Kasım sararmışlığında;

 

özgürlük ve eşitlik ve kardeşlik  ve demokrasi ve laiklik  ayağı kırık Cumhuriyetin 100.yılında,  kurucu liderin Gazi  Mustafa Kemal’in  yerine getiremediğin vasiyeti;  ulaşmanı istediği ama adım... adım uzaklaşılan muasır medeniyet kavgasını  “ ayakta kalabilme”ye,   zekayı pişkinliğe, üç kağıtçılığa,  zarifliği, sanatı  vandallığa eviren,

 

birbirinin benzeri  partilerin,  21.yüzyılda  “kahkaha ile gülmeyin... şaka yapmayın” buyurganlı dört bir yanı sarmış  tarikatların  –  vicdanını ve değiştirme  ve sorgulama iradesini teslim ettikleri–  Oligarkların  sözünden  çıkmayan “ celladına aşık “  delegelerin,   kuşatılmışlığında,  

 

C.Süreyya’nın   “ dedim ya,  sonbahardı. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin..’   burukluğunu ,  müstehzi bakışlayan  Türkiye’nin, CHP’nin Oligarkları, acaba farkındalar mı?  mevsim,  bağ bozumudur da,  vazgeçmeyenlere... 

 

 

 

 

 

Rukiye-Gülsen Feroğlu

 31.10.2023

 

 


                                      

 

 

CHP’Lİ  OLİGARKLARIN TUTKULU  AŞKININ ÜRÜNÜ  

 AKP’LEŞMİŞ,  CHP’LİLER  (II)     







Daha geçenlerde sana,  doğduğun yer, her açıdan  kaderin...çıkmaz sokağın bu  coğrafyanın; “ endüstriyel savaş kompleksine” milyar dolar kazandırma telaşında ki  Ortadoğu’nun;  her gününe, yarınına   ölüm, kan, keder yüklemiş, narsist, faşist liderleri, örgütleri, bir mevsimi coşkuyla, hayatın tek bir gününü de,   huzur içinde gülümseyerek   geçirmene... asla izin vermeyecekler, dememiş miydim?

 

Mars’a taşınsa, Alfa çağına  girse de dünya; yaşama hiç bir olumlu katkı sunmayacak mevzularla, düşman imal etmekle, hamasetle  haşır neşirlikte...hiç de tükenmeyecek savaşlara, çatışmalara mahkum,  akşam evine ölmeden dönebiliyorsan şayet,  şanslı sayılacağın,  dalına veda eden yaprakların ölüm sarılığının, Sonbaharın örttüğü bu diyarda;  sanki çağdışı bir yüzyılda, zamanda kalınmış hissinde,  asırdır duyulan  “ Kahrolsun Siyonistler”, “terörist HAMAS”  naralarının, çıkarılan  ‘ Ordu Filistin’e ...Cihad’  baltalarının arasında;


 

hiçbir devletin  topraklarına yapılan ölümcül  bir saldırıyı karşılıksız bırakmayıp, savaşacağını  göz ardı eden çocuksu taktik ve  mantalitede;  medeniyetin ‘ tam bir vahşet, ilkellik ’ niteleyeceği,  dört saatte İsrail'de  200 kişinin  esir alınmasının,  1400 kişinin de katledilmesinin ‘ohhh, Müslümanlar  er geç  alır intikamını’ kutlamasındayken;   Gazze’de  bombalanan hastane de  500 Filistinlinin  katlini  “ insanlık dışı, Hitler iyi yapmış bunlara”  tepkisinde karşılayan;

 

daha...daha ölü  bedenler isteyen savaşçı tarafların,  delilikleriyle sıradanlaşan kötülüklerinin şahı,  ahlakı olmayacak savaşın  bile, bir ahlakının olması gerektiğini iddia etme –  çok değil onbeş yıl önce  onlarca gencin, çocuğun öldürüldüğünü,  yurttaşlarının  asit kuyularına atıldığını, insan dışkısı yedirildiğini, evleri yakılan köylülerin tehcire zorlandığını,  “ Beyaz Toroslar”ın cirit attığını görmüş bu gözler için– nasıl da  büyük bir yalan... nasıl da utanmazca bir  sahtekarlıktır.

 

Ortadoğu’da yine vurulmuşken... hep de  vurulacakken  Barış;  İsrail’de, Gazze’de tercih hakkı bulunmayan  çocukların, çözümü bir o kadar  basit,  anlamsız  savaşta katledilmelerini seyredecek  çaresizlikte, yazlıkçıların  çoktan  boşalttığı sahil kasabasında,  öne düşen   at kestanelerini tekmeleyip, kumsala  dalga...dalga vuran sakin  denizin getirdiği   yüzünü, saçlarını yalayan  meltem de  ‘ bir anda haklının haksız, haksızın  haklı olabildiği sanal bir zamandayız’  sayıklamanı  alıp götürdüğünde;  

 

Sen  CHP’li yoldaşım, hevalım !  her vilayete kurulduğundan artık üniversite mezunlarıyla dolu Türkiye’de,  belki 1900’lü yıllarda  “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür” vecizeli , düşünürün, Sakallı Celâl’den bile  habersiz;

 

 belki negatif, irrite birisin,  herkes arkandan üçkağıtçı diyordur... belki   çok iyi birisindir yine de   ‘onun üye olduğu bir partiye oy vermem’ ihtimalinde,  töhmet altında bırakılmaktan çekinmeden, sosyal medya  profillerine mesleğini,  karakterini  tanımlayan  bir söz, bir simge  yerine  “CHP kurultay, il, ilçe delegesi, ...,  çalışanı, ..., parti  eğitmeni” sıfatını yerleştirerek  – memlekete,  CHP’ye nasıl bir fayda sağladığını,  biri  yazsa, anlatsa  da öğrensek, fena mı olur? –  itibarını, kimliğini  kullandığın    CHP ‘yi;  kişisel, ailesel  menfaatinin,  haksız rekabetinin  parçası  kılarak,  pazarlık yapma çiğliğini, riyakarlığını olağanlaştırıp;  

 

 AKP’leştirirken CHP’yi , üyelerini de;  herkese, her şeye dilediği lafı etmeyi hak görüp,  iş liderine, kendisine döndüğünde aslanlaşan ama  emek hırsızlığıyla servet,  kariyer  edinme kolaycılığında...kuralsızca karşıtını,   yargısız infazlayan APK’nin,  ötekileştiren zihniyetine alıştıran Oligarkların;  yarattığı sanal  gerçeklikler,   “ seçimi kazanacağız”  manipülasyonları  içinde dönüp dururken;

 

kendini bir  üst segmentte  konumlandırıp  ‘ayyy, çok şükür cahil, cüheyla değilim’ havalanmasında;  kapı komşundan başlayıp   partide, örgüte,  sokakta, pazarda, cafe de, park da – Dilan Polat, A.Bora Kaplan dahil–  kiminle konuşsan, karşısındakini  basit, dedikoducu, biatçı, faşist, hırsız tanımlayıp, bir   kendini demokrat, hak , hukuk, adaletten, liyakatten yana, dürüst sayan egoda;  iki satırlık bir yazıyı, bir kitabı okumaktan aciz, sanatla,  felsefeyle  ilgilenmeyen ama bilgili...ama kültürlü  çevrenle, toplumunla  nasıl bire bir olduğunu, hiç fark ettin mi?

 

Hoş,  dünya alemce  aşikarken,  tek bir liderin,  yöneticinin, STK başkanının  “ne istersem anında yerine getiriliyor,  yaptıklarıma baksan faşist sayılırım” açıklamasının,  hayalin öteliği olacağı bir yerde, sen,  mesela;  sabah akşam  esip gürleyen, rakibine  “ben demokratım,  şeffafım,   yalancı sensin”   diyen  Erdoğan’a , Bahçeli’ye , Akşener’e, Kılıçdaroğlu’na, Babacan’a  inanıyor musun? Ben ırkçı değilim dediğinde Ümit Özdağ’ın  ırkçı olmadığına?

 

Niye inanmıyorsun? Çünkü icraata, yapılana  bakıyor  ‘bir film “Kanun Hükmü” linçleniyor, Aykırı ve Ajans Muhbir’in editörleri tutuklanıyor, AİHM’in  kararını dillendirdi diye TANRIKULU’na  soruşturma açılıyorsa,  fazla kanıta,  söze de   gerek yok kleptokratik, otoriter bir yönetim bu’  diyorsun, değil mi?

 

Ama tabii, ülkede yaşananla, olanlarla tezat;  bunca demokrat, dürüst, akıllı, mükemmel liderler, STK’lar,  örgüt  başkanları, Gavslar, yazarlar, çizerler, bireylerin istilasında demokratı, temizi, ahlaklıyı, naifi, vicdanlıyı ayırt etmekte  haliyle mümkün olmadığından;  “one mınute”  mı ?

 

 

 

 

 

 

Rukiye-Gülsen FEROĞLU

 24.10.2023