Henüz “söylesenize,
sahiden siliyor mu hatıralar ölümün ağırlığını” sorusunun cevabını bulamamışken
siz, hayat da, yine, fütursuz bir
genç misali yanınızdan geçip gittiğinde; bir yurt odasında
“gel hocam gel, süper yağıyor, oohhh mis gibi çay içiyoruz “la muştulanan kar yağıyor şehre, gene.
Keşke hayat; penceresine lapa lapa karın yağdığı bir
odada, başında örtüsü, gözünde gözlüğü, yaşlı, şirin bir ninenin “tık, tık” ördüğü
haroşa atkının yumağıyla oynayan kedisini okşayan mutlu, mesut bir çocuk
resmiyle tasvirlenen hayat bilgisi kitabı
“kış” ünitesindeki küçük çocuk
masumluğunda aksaydı, hep.
Öyle aksaydı hayat, hepimiz belki de bir türküye
kapılanmış sürüklenirdik yıllar arasında… kimimiz marşların peşine takılmış da
bulabilirdik kendimizi… ama hep masumiyetin peşinde olurduk… olamadık.
Olamadık, olamıyor çünkü illa ki olmazlarla, illa ki geçmişle ilgili bir şey çıkıveriyor
karşınıza, mahvediyor bugünü; tıpkı
belki hepimize masumluğumuzu yitirtmiş Roboski katliamının yıldönümünde, kopuşa
bir tuğla daha ekleyen “katliamdır,
lakin insanın içinin yağlarını eriten bir katliamdır” entryleri, tweetleri gibi.
Artık, herhangi bir yerde duyacağınız “Ölenler köylüymüş haaa, tabutların üstüne örtülen PKK bayrağı neyin
nesiydi, ne köylüsü, …” konuşmalarına;
kaçağa gittiklerinden değil “ Kürt”
olduklarından bombalandıkları, emri de devlettin ta kendisinin verdiği apaçık
belliyken, bunları bile bile “cenazelerini Kürdistan bayrağına sarmayıp da neye
saracaktı köylüler” karşılığını vermeye gerek bile yoktur.
Yoktur, zira, bu topraklarda asırlardır hüküm süren
katliama maruz kalmışların, hayatta kalmak için erktekileri
alıştırdıkları; “katiline aşık olma”,
“katiline yaranma” ilkeleri gereği Roboskililerde; çocuklarının bedenlerini bombayla lime, lime
eden devletten “faillerin ortaya çıkarılmasını”, “bir özrü” beklememeli, bunun
için örgütlenmemeli tersine susup oturmalıydılar; Roboski de.
Boşuna mı esip gürlüyor bombalama ertesi Genelkurmayına
"…..gösterdikleri hassasiyet
nedeniyle" teşekkür eden; paramparça edilmiş
cesetleri işaret edip “ ….yargı kararını
versin bakalım bu ölenler sivil mi? Sivil kılığında terörist mi? …“ derken . Bu
durumda biri gelse durduk yerde sırf
“terörist olabilir” şüphesiyle
aralarında babanızın, kardeşinizin, çocuğunuzun bulunduğu insanları öldürse,
sonrada “al bu da öldürmemin karşılığı;
para” dese, her şey hukuka uygun mu olacak.
Eğer “ ecdadı büyük” devlet olduğumuzdan önce bombalar sonra “kimdi
bunlar”a, sonra da özür işine bakarız deniyorsa; o zaman bizlerin de
Balyozcuların, Ergenekoncuların, başörtüsüne karşı çıkanların “irticacı
olabilirler” zanıyla AKP hükümetini devirmek için yaptıkları “camilere bomba
atma”lı, “gayri Müslimleri öldürme”li darbe planlarını meşru saymamızda bir
sakınca yok demektir.
Ne kulp takılırsa takılsın, bahaneleri iki kelime “devletin bekası” için her şeyi mubah
sayanların gaddarlıklarını; …,1909, 1915, 1925,1938’i, 6-7 Eylül’lü, Varlık
vergisini, darbeleri, Maraş’ı, Çorum’u
…, …, yaşayanlar gibi Roboskidekiler
de; o günü, yaşananı en ufak bir çağrışımda, katliamın her
yıldönümünde hatırlayıp nesilden nesile aktaracaklardır.
Yaşananlar da; b.k yedirmeden, cop
sokmaya, şişeye oturmaya, yakmaya,
sürmeye, talana, yoksulluğa varıncaya kadar
öylesine olaylardır ki yaşayanların gözlerine yerleşmiş, orada öylece de
kalmışlardır.
Gününü hep gün etmiş “Türkiye Türklerindir”ciler, Genelkurmaya
teşekkürü borç bilenler, sizler; sakın
ola görmeyin o gözlere yerleşmiş kan revanlığı. Gözleriniz; tüm yaraların, acıların yalanlar üzerine inşa
edilmiş; bir insanın yalnızca ve yalnızca
“Kürtler var, ben de Kürdüm” dediği için mahkemelerde yargılandığı, cezaevine atıldığı, mesleğinden men edildiği geçmişten geldiğini de görmesin.
Görmeyen gözleriniz yüzleşmesinde “…Çorum bu topraklarda yetişmiş…, Ebussuud
efendiyle,…, .gurur duyuyorsa….” konuşmasını
yapan Başbakanının “ kızılbaşların
topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir…” fetvasını vermiş, adı İstanbul’da bir caddede yaşatılan Osmanlı Şeyhülislamı
Ebussuud efendiyle gurur duymasını, bir alevinin, nasıl karşıladığıyla.
Beymen’de indirimde 1125 TL’den 675 TL’ye düşmüş
Brunello Cucinelli marka bir anahtarlığa baktığınız kadarlık bir ân; yıllarca Türkçü
Anayasalarla yönetilen ülkenizin geçmişine bakıp “ eski Roma’da gladyatörleri
ölüm kalım savaşına tutuşturan İmparatorlar suçluydu da, bu vahşeti izleyen
Romalılar İmparatorlarından daha mı insancıldı”yı düşünerek, yüzleşmeyin
kendinizle de.
Yüzleşmeyin 2013’te artık çizgi filmlerde; kedinin karşısındaki fareye söyletilen “ beni
kötüleyerek kendini daha iyi hissediyorsun değil mi?” sosyolojik, psikolojik
gerçeğiyle ki, geçmişte katliama uğramışlar, tehcir edilmişler hep eşkıya,
hain, terörist kalsın, yapılanı da hak etmiş olsunlar.
Daha 1 yıl önceki Roboski katliamıyla
yüzleşememişler; yalnızca taht için çocuklarını boğduran Padişahlar bile
yeterliyken “amânda ecdadımız böyle merhametli, şöyle adaletliydi”yle övündükleri
ecdatla, tarihleriyle yüzleşmeyi beyin konforlarını bozacağından zaten
istemezler de. Ayrıca biri açıklasa da öğrense herkes; kimlerdi karıncayı bile
incitmekten çekinmiş bu ecdatlar?
İşin garibi yüzleştiklerini sandıkları
ânda bile ama hayır, hayır
yüzleşemiyorlar işte; “Kürt”ü, “Alev”yi, “Ermeni’yi …, …, duyunca bir hınç basıyor her yanlarını,
yıllara devrediyorlar düşmanlıklarını, savaş dillerini. Yok, olmamış saydıkça da yakalarını
bırakmıyor bugünün sebebi geçmiş, yaşanan hukuksuzluklar, giderek
daha da inatçılaşıyor.
Yüzleşmeleri, ikide bir karşılarına çıkan, çıkartılan, kızdıran geçmişin yakalarını bırakması için önce, böylesi toplumsal bir karşı koyuşa, ahlaka, kültüre, takıntılı, şüpheci mantığa nasıl bir eğitimden, tarihten geçirilerek getirildiklerini görmeleri lazımdır ki sadece kendi sesleri yankılanmasın ortalıklarda, gelip gene çarpmasın yüzlerine.
İyisiyle, kötüsüyle hepimizin kopup geldiği asıl yerimiz geçmişle yüzleşmek, kendini, çevreni, toplumu bilmeye o ilk adım, öyle kolay bir şey de değildir. İnsan öğretilene, yalanlara inandığından kendinden nefret te edebilir.
Katliamlara, adaletsizliklere maruz kalmışların
bildiği ecdat mı; asan, kesen, istibdatçı Padişahlar, vezir-i azamlar, şeyhülislamlar, Takrir-i Sükûnlu Cumhuriyettin; Ardahan mebusu
Halid Paşa’yı katleden İstiklal Mahkemesinin başkanı Kel Ali’si, ekibi 5 silahşörleri, mebusken metresini öldürüp “deli “raporuyla
kurtulduktan sonra yine mebus seçilmiş Recep Zühtü’sü ve zevatlarıdır.
Onun içinde başkaları gibi “Yusuf’u vuran çavuşa” madalya gönderen
ordunun, Roboski de 34 köylüyü bombalama emirini vereceklerden Hava Kuvvetleri
Komutanına “başarı” madalyası göndermesine; Hrant’ın, Malatya’da Hristiyanların
katlinde, İnegöl’de, Emet’te, Bursa’da Kürt işçilerin linçinde, parmağı
olanların terfi ettirilmesine; hep olan, olacak Nihat Ömeroğullarına, Sedat
Selim Aylara hiççççç şaşırmazsınız.