30.12.2015 saat :11.44
Zaten
artık kendini idare edebilecek bir yaşa
gelince her çocuk gibi ister istemez
uzaklaşacaktın sende çocukluğunda sana
yoldaş olanlardan; okul, dershane, kurs arasında akşam zor atacaktın kendini
eve. Belki özel günlerde, belki hafta sonu o da arkadaşların doğum günlerinden
fırsat bulursan görecektin beni ya da telefon edecektin yalnızca. Keşke sen
yaşasaydın da hiç yüzüme bakmasaydın,
ben de seni facebook’ta, ınstagramda takip etseydim oğlum keşke...
Ama
yavrum zamanı gelince yazacağım her şeyi çünkü yaşadığın ortam senin de
yaşadığındı; hikayendi; annen bana kızdığı için tam iki ay seni bana göstermemişti. İki ay; benim için iki yıl gibiydi... 2015 yılı Mayıs’ın
da küstü annen, Ağustos’ta gördüm seni sonra Eylül’de birinci sınıfa
başladığında yine her şey eskisi gibi oldu sen bana, ben sana yeniden kavuştuk.
O iki ay var ya annem, arkadaşlarım, komşular tanık az daha intihar ediyordum. Sırayla
anlatacağım her şeyi...
28.12.2015
Bir
önceki “o sızının, o ağrının adı hep “Can” yavrum...“ yazısında tüm ayrıntılarını yazdığım 2014’e girdiğimiz
31.12.2013 Salı akşamı senin geçirdiğin ve hatırlayabileceğin en güzel yılbaşı
gecesiydi diye yazacaktım ki
unutkanlığın geldi aklıma, anne de söylemiştim “çok çabuk unutuyor acaba
neden?”
Ertesi
gün 1 Ocak 2014 Çarşamba günü yeni yılın ilk kahvesi bahane seni görmek için evinize
geldiğimde “Noel baba sana ne getirmiş ”, “ağacın altına bırakmış
hediyemi”. Annene demiştim “ne olur çam
ağacının altına koy hediyesini” “ee Noel baba bu atlar Ren geyiklerinin çektiği hediye dolu kızağına, dünya yolu aşarda gelir tek sen , çocuklar
mutlu olsun ” diyorum. Aşağıdaki videoda da görüleceği üzere Noel babayı hep
sevdin sen..hep..
Ne
zaman Noel babanın hediye getirmesini konuşsam aklıma çocuk masumluğunu, insanın inandığı bir hayale, insana toz
kondurmasını en güzel anlatacak İ’nin “ Noel baba, ağacımız yok belki onun için gelmiyordur bizim eve ” demesini
hatırlardım. 2014 ün ilk günü sen tabii
yine oyun derdinde, ortada cuf cuf dolanan dört beş vagonlu bir tren, istasyonu, köprüsü , tüneli; yanında ben “aaaa çarpacak
hatlar karıştı” gülüyorsun; tren hattının ortasına küçük bir araba koyuyorsun “bak çarptı” diyorsun.
Sen
en son 31.12.2013 de gördüğün bir daha görmediğin G. ve İ.’yi unuttun; yalnızca
bir tek gün o da 2016 yılında Kahire
caddesinde okçuluk federasyonun yanındaki yoldan geçerken dedin ki “hani bir
kız vardı burada “ “evet dedim “ adı neydi”
“İ., senin kuzenin o, niye sordun
yavrum” “hiç köpekler vardı ya onun
yanında gider severdik”, “ şimdi yok o
köpekler büyüdü” bir daha da ne sordun ne de benim G. diye bir teyzem de mi var
dedin.
Çok küçükken yani 1,5, iki yaşlarındayken hem baba, hem anane
tarafında kim var kim yok büyükten küçüğe doğum sırasına göre isimlerini bir
kağıda yazar sonra onu büyük bir kalp içine alır ve “biz bir aileyiz “ diye
yazardım. Bazen de yalnızca anne, babanın ve senin adını yazardım. İsimleri
yazarken söylerdim de sen de
tekrarlardın. Herkesin ismini ezberletmiştim, hatta kim, kimin çocuğu onu bile öğrendin ve unuttun.
Zaten görüşmediğin insanları
unutuverirdin hemen.
İşte
G. de görüşmeyince hatırlamaz oldun ama eşi E.’yi hatırlardın ;bir gün kağıttan
bir uçak yapmış ve o uçak çık hızlı uçmuştu sonra bilgisayarda “kağıttan uçak nasıl
yapılır “ diye yazmış ekrandan bakarak uçak yapmıştık o zaman “aaa E.’nin
yaptığı uçak gibi oldu” demiştin haklı olarak çünkü ben el becerisinde pek bir
kötüydüm. Sen
vefat ettikten sonra yaptığımız resimleri,
uçakları koyduğumuz depomuz masanın yanındaki dolabın alt çekmecesinden
çıktı üzerine el yazınla “Güşen seni çok seviyorum” yazan ”.İşte o uçağın
resmi.
Yazıcıdan
aldığımız kağıtlardan uçak yapardım sana
, sen de yapmaya çabalardın bazen
beğenmez ağlardın “ne biçim olmuş, kötü” . Ne çok uçak yapıp ta kim en uzağa
atacak yarışması yapmışızdır. Benim uçağım senin gözünde “ jet gibi “ gidiyorsa
hemen onu alırdın kendinkini de güya çaktırmadan “ bu senin” diye bana uzatırdın.
Daha
bize küsmeden bir yıl önce yani 2012 sonu 2013 yılı sonuna doğru küs kalınmasına üzüldüğüm için arayı
düzelteyim diye Can’o seni aldım bir de
kadayıf G.’nin evine gitmek için düştük yola. Pek severdin otobüse, dolmuşa binmeye; Oran
son durak oradan tekrar 183 numaralı
otobüsle G.’nin evine. Bizi görünce
şaşırdılar; sen pek memnundun, İ.de evde, değmeyin keyfine, epey oynadın sonra
E. bıraktı bizi bu senin ömrünce G. nin
evine benimle ilk ve son gidişin oldu.
Unutmuştun
G. ve İ.’yi artık etrafında yeni insanlar, arkadaşların vardı kreşte, okulda.
Onların aileleri; hem haksız da sayılmazdın
bir insanın ilişkisi kiminle daha çoksa onu hatırlar. Evet yeni bir yıl
daha geliyordu gelmez olası 2015. O yıl işte pek çok şeyin değişmesine,
sırların ortaya dökülmesine neden olacaktı.
Ne kadar güzeldin yavrum...ne kadar
Ve
sen Eylül 2014’de Tevfik Fikret’in ana okuluna başlamıştın. Okul ve kreş
hayatını gelecek yazıda tüm detaylarıyla yazacağım oğlum. Yılbaşından bir hafta
önce okulun Christmas, Noel tatiline girmişti. Benimleydin o hafta, tatil
olduğunda hep yapacağımız gibi birlikte 365 gidecek üst kattaki oyun salonunda
trene binecek, araba yarışı için jeton alacak, eğlenecek, Burger King den
hamburger yiyecek, yemek salonunda olan oyun makinelerinde oynayacaktın. ”Daha
var mı jeton” alırdım hemen bitmişse,
istediğin makinada bol bol oynardın ama bıraksam sabahı edecektik o AVM’de.
31.12.2014
Çarşamba akşamı bu defa G. küstüğünden gelmeyecekti ama Duru gelecekti, M.
dayın ve H.’yle. Annenle ne yapacaksak
hep hesabı yarı yarıya bölüşürdük; çok yorulduğumuzdan bu sene hindiyi dışarda
yaptırmaya karar verdik. Annenin işyerinin verdiği Sodexo, Multinet’leri kullanarak
sık sık yemek ısmarladığı; senin de oranın kebabını, pidesini sevdiğini söylediği, bir keresinde yemeğe davet ettiğinde bizi oradan yemek
söylediği “Mardin kebap evi ”ne giderek siparişi verdim 4.caddedeydi.
Senin
gibi Eylül doğumlu aranızda 2 yaş fark olan
Duru’yu bebekken de izlemeyi çok severdin “Duru
nasıl ağlıyor” gösterirdin,
bezini değiştirirken bakardın “bak Can Duru’ya dı loriiiyi söylüyorum, hemen uyuyor” derdim.
Kreşte bahsetmişsin Gülay hanım “ hep
Duru diye birini anlatıyor kim” “kuzeni çok sever”
Kırk
yılda bir görsen de ki ben çok istememe rağmen; ailelerden kaynaklı olduğu için
başaramadım sık görüştüremedim seni Duru’yla,
senin de belleğinde yer edecek az hatıradan biri de Duru ve annesi H.’yle birlikte oynadığınız saklambaç’’tı.Sonraları haydi
“H’yle oynadığımız gibi saklambaç oynayalım “ derdin özelliklede koltuğun
arkasına saklandığını gördüğün H. ve Duru gibi arkasına saklanırdın koltuğun
“oğlum evde bu oyun oynanmaz “derdim ben ama sen “oynadık ya çok güzel oynanır” derdin.
Sizin evde; Duru'yu sana bakana anneannen yıkasın diye getirmişler
Duru’ya
bayılırdın çok az görmene rağmen; ama eşyalarını, oyuncaklarını paylaşmak istemezdin.
Aile arasında küçük çocuk büyünce elbiseleri, oyuncakları küçük olana
verilirdi; seninkilerde Duru’ya. sen ayakkabını görüyorsun Duru’nun
ayağında “benim ayakkabım niye verdiniz
“ diyorsun. Bir keresinde Duru’nun elinde bir masal kitabını görürdün hemen
alıp çantana koydun o kadar kıymetliydi
eşyaların, malın hatta yiyeceklerin kimseyle paylaşmak istemezdin.
04.02.2016
Perşembe günü sen birinci
sınıftasın; ilk ve de son olacak sömestr
tatilin, ilk karne alışın; hava bir
güzel bahar sanki, güneşli, evde oturmamız mümkün mü ? Yemek vakti
“orada yer “ diyorum annemde itiraz “ yesin
burada” “geç kalırız” sen hemen
atılıyorsun “ yerim orada, sana ne”
diyorsun.
4.02.2016 saat:13,05
Yine Lozan parka gideceğiz ; annem yarım ekmeğin
içine köfteni, ben de yanına Nestle
gofreti, suyu Defacto torbasına koyuyorum, düşüyoruz yola. Nasıl kalabalık nasıl “oooo ne kalabalık, bütün çocuklar burda”
“evet çocuklar burda” Koşuyorsun, sana arkadaş
“sömestr tatilinde Ankara’ya anneannesine gelmiş” birini buluyoruz. Annesiyle
ben konuşurken yanıma geliyorsun acıktım.
Yemek
yerken sen ben fotoğrafını çekiyorum, arkadaşın da yanında ona da nestle
gofretini veriyorum. Ve sen elinden alıp poşetimize atıyorsun, bozuluyorum
“oğlum diyorum arkadaşına versene, bak sen
zaten yemek yiyorsun “ “yok, zaten bir tane var”; “sen ver anneciğim ben
alırım sana” Çocukta bakıyor sana; ben yine veriyorum ona “yaaa “diyorsun çocuğun
annesi “biz de zaten şimdi Çetinkaya’ya yemeğe gideceğiz; yemesin tıkanır “ diyor ama çocukta inada bindirmiş bu
mevzuyu gözü gofretinde, veriyorum ben “ alacağım sana Can, lütfen” o an “su “ diyorsun. Suyu ben içtiğimden kadına
siz bakar mısınız BİM’den su alıp
geleyim, en yakın market BİM. “Olur”
gidiyorum daha BİM’ e varmadan ki 4 dakika bile yok parkla BİM’in arası,
bir korku ya kadın bakmasa ya alıp
götürürse ya yemek boğazına takılırsa, onca endişe arasında çıkıyorum marketten,
bakıyorum bıraktığım bankta oturuyorsun,
aldığım gofreti gösteriyorum “ bak yavrum boşuna vermek istemedin, sana da aldım gördün
mü” seviniyorsun, suyunu içiyorsun. İşte
öylesine sahip çıkardın senin olan bir şeye.
Yılbaşı nedir tam kavramamış ta olsan birlikte ikinci yılbaşını
kutlayacağız; 31.12.2014 Çarşamba günü, annen
çalışıyor sen tatilsin, ben buruk. Çünkü ben hep yılbaşında bütün ailenin bir arada olmasını isterdim ama artık olmuyordu; bu
defa da G. ‘ler, İ. yok . F. de
İstanbul’da. Sen ve ilk defa yılbaşı kutlayacak Duru burukluğumu alıp götürüyorsunuz.
Annenin zaten umurunda değil G.’nin aileyle küs olması “daha iyi, kim
uğraşacaktı problem G’yla” derdi. Aynı
hazırlıklar, yine anneannen çıkarıyor o dolaptan birlikte kuracağımız çam
ağacına, “buda senin ağacına ” diyerek
bölüşeceğimiz ilave süsler alıyoruz;
Poşetlerin yerini bildiğinden
koşar bir poşet getirir içine
koyardın süslerini.
30.12.2015 saat: 11;52
Yılbaşından günler öncesi yalnızca bizim evde değil sizin evdeki çam ağacı da çıkarılırdı saklandığı yerden çok küçükken alınmıştı sizin eve de çam ağacı. Sonra bizim evdekinden büyük orta boy, bir çam ağacı daha aldık Koçtaş’tan annenle birlikte sen de yanımızdaydın sana sordu annen “ bu olsun mu?” Aslında iki evde iki çam ağacı süslerdik 2012, 2013 yılında birlikte kurduk sizin evde önceki, sonraki yıllarda kurdun , 2015 yılı hariç; illaki her sene birlikte alacağımız yeni süsler takardık. Bazen sen “bizde kreşte kurduk” derdin bazen de ben sorunca “kreşte çam ağacı kuruldu mu” “evet” derdin, Noel ağacını süslemeyi hep sevdin sen.
Ben seni illaki yılbaşı süsleri almak için alışverişe çıkarırdım; yaşadığın sürece 1 yaşını hatırlamıyorum belki o zamanda bir alışveriş merkezine gitmişizdir ama her yıl bunu seninle yaptık. Aldığımız çoğu kez de senin seçmiş olduğun süsleri bölüşürdük ya da sen yanımda yokken hoşuna gideceğine inandığım bir süs almışsam evinize getirirdim “bak bunları aldım, bu meleği, bu Noel babayı, bu altın renkli zinciri “ derdim. Bazen de bakardım benim çam ağacımda gördüğün, beğendiğin farklı bir süs senin çam ağacına konuvermiş....ne zaman aldın hatırlamazdım.
Nasıl ilgiyle inceliyorsun süsleri
2015 yılı çam agacına 100 lü bir ışık daha alıyoruz; zaten
küçük olan çam ağacını kabloya boğuyoruz; üç çeşit ışık yanıyor rengarenk ve
biz yine uzanıp yatağa seyrediyoruz. 2015 yılı soruyorum sana " evde kurdunuz mu çam ağacını" , "annem kurmadı" dedin "ağaç kırık" diye ekledin, üzüldüm hem de çok çünkü noel ışıklarını seyretmeyi çok sevdiğini biliyorum içimden “ben annenle konuşuyor olsaydım, çoktan aldırırdım ya da alırdım asla çam ağaçsız geçirmezdin yılbaşını “ diyorum. Sen pembe inci bir kolyeyi de üzerine
doluyorsun. Yine aynı şarkı söylüyoruz,
“hoş geldin yeni yıl”, aynı
sofra, yine birlikte aldığımız pasta. Ama sen bu defa çok heyecanlısın Duru
gelecek “tombala oynar mı Duru”.
31.12.2014 saat :20;51
Tek
derdin Duru ve Duru’yla ne yapacağın. “Aaaaa unuttum şapka“ sende
telaşlanıyorsun bir koşu çıkacağız “
nereye” “dur anneanne çok önemli yılbaşı
şapkasını unuttuk, almalıyız hemen “ Seninle
yukarıdaki resimde görülen şapkaları, bir de maske alıyoruz ikinize sen kedi maskeni
takıp koşturuyorsun. O gün bol bol
saklambaç oynuyorsun H. ve Duru’yla. Annen videoya çekiyor.
Duru
var ya nasıl yaramazsın nasılll. Koltukların üzerindesin “dur oğlum “ diyen
hiçbirimiz dinlemiyorsun. O günlerde seninle de gittiğimiz, senin de mallarına
biblolarına, küçük kutularına, çerçevelerine baktığın Madame Coco’dan kaz tüyü bir yorgan
almıştık sen , ben , anneannen. Eve geldik sana oyun çıktı, o yorgan oldu bir oyuncak, nevresim geçiremedim üzerine, içine girdin yuvarlandın, üstüne örttün, saklandın
altında, ordan oraya taşıdın “bana da al, çok yumuşak” ne oynadın ne.
31.12.2014
saat;21.01
Bir
de kar spreyi kullanılmış çam ağaçları, vitrinlerdeki 2015 yazıları pek hoşuna gidiyordu “nasıl yapıyorlar”, “
kar spreyi var onunla”, “ benimde olsa pencereye çizer, ağacıma kar yağdırırdım”. Kara kara
düşünüyorum ne hediye alsam “ hep alıyorsun zaten” diyor annen “ben ne alsam”,
“Can çok sevdi acaba yorgan mı alsam”
“çok doğru diyorsun yorganı ben alayım” “ben de sprey alayım sonra başka
bir şey alırım” Sen al yorganı diyor
bana, ben seni evine yolladıktan sonra alıyorum yorganı ve spreyi. Babamın
odasındaki dolaba saklıyorum, Duru’ya da bebek, annen de bir giysi alıyor Duru’ya.
Tabiiki
babaanneye gideceğiz diye acele ediyor
annen, baban, hiç hoşlanmadığı yılbaşından bir an önce kurtulmak istiyor M.
dayında; erkenden kesiyoruz pastayı yine. Hediyeni veriyorum çıldırıyorsun “nasıl kullanılır” annen koca paketi getiriyor “yorgan “ “ sarılıyorsun hemen “ “Can tamam bırak
oynamayı bu akşam yatarsın yorganınla”.
Spreyi kaptığın gibi mutfak penceresine yöneliyor, kullanıyorsun “Velet seni
kim temizleyecek, yapma” gülüyor koşuyorsun koridorda. “Oğlum evinde cam ağacına serpiştir karı “
Yılbaşı
ertesi sabah akşamdan kalan yiyeceklerle kahvaltı yapmayı aile üyelerinin sevdiğini bildiğimden; hem
H.’ye, hem de annene vermek üzere yapılan yemekleri saklama kaplarına koyuyorum “ yarın kahvaltı
da yersiniz, Can az yedi”. Hindi yi severdin sen. Bir keresinde daha
küçüktün 3,5 -4 yaşlarında evde kavurmasını yaptım o kadar çok yedin ki annene
“Can hindiyi nasıl yedi inanamazsın” dedim bunun üzerine annende sağlıklı et diye
hafta sonu hindi yaptı “ o kadar yemedi anlamadım” dedi. Bazen öyle oluyordu, bizde yediğin bir şeyi annen yapınca
yemiyordun.
Her
zamanki gibi 1.01.2015 Perşembe günü
sabah ilk işi sizi arıyorum “iyi yıllar, uyandı mı Can, yeni gün bugün
akşam ne yaptınız babaannelerde ne hediye aldı Can’a” “uyur mu Can, uyandı televizyon seyrediyor,
dönüşte trafiğe yakalandık, pek mutlu oldular A. ve kızlar vardı.....
28.12.2015
yeni bir yıla 4 gün var “azıcık gül oğlum diyorum” gülüyorsun güya...
Sonrası
yavrum sonrası 31.12.2015 Perşembe, olmaz olası o gelecek yıl 2016’ya girilecek...nerden
bilirdim ki...nerden...Sen birinci sınıfta başlamışsın, abi olmuşsun 2015 yılı
7 Eylül’ünde, okuma yazma
öğreniyorsun ve yine yılbaşına bir hafta kala Noel tatiline giriyor okulun, sen
benimlesin.
Bir
önceki yazıda ayrıntılarını anlattığım;
birlikte süslediğimiz son çam ağacı, birlikte yaptığımız tarçınlı, zencefili
kurabiye.. İki yıl üst üste birlikte kutlamışız ya sanıyorsun ki yine aynı
olacak,2015 yılbaşını birlikte kutlayacağız. Oysa G.’yle yeni küsler eklenmiş M. dayın ve
annen de bizimle görüşmüyor, küs. Kaderini değiştirecek o küs hamlesini
yapıyor annen. Ama ne gam, sen ve bende çoktan başlamış yeni yıl telaşı;
28.12.2015 Pazartesi, sabah getiriyor baban, önce kahvaltı sonra evdeki yılbaşına dair süsleri
döküyoruz ortaya o da ne? Geçen yıldan kalma Noel baba şapkası. Takıyoruz başımıza poz
veriyoruz.
28.12.2015 saat :13,10 Öyle
bir sıkıyorsun ki boğazımı “boğacaksın lan” diyorum.
Sonra bu dünyada geçireceğin son yılbaşı olduğunu bilmeden küçük oda çekmeye başlıyorum fotografını.
28.12.2015
saat;13.10
Komiklik
yapıyorsun bana dökülmüş dişlerinle, pek meraklısın dişlerinin dökülüp yerine
yenilerin gelecek olmasına...
İllaki
göstereceksin dişlerini, seni şımarıkların en güzeli
Okulun Noel tatiline girmeden bir hafta önce F. arıyor
İstanbul’dan “ Panora ‘nın yılbaşı
süslemesi çok güzelmiş, bir bak!” Aklıma yazıyorum 17 Aralık 2015 annemle
gidiyoruz, keşfe. Gerçekten de çok güzel
bir konsept. “Can bayılır buraya. Can’ı mutlaka
getirmeliyim”
Bu süslemeyi sana göstermesem mahvolurum, aklımın köşesine yazıyorum dört gözle Noel tatiline girmeni bekliyorum
Bir daha asla kutlamayacağımız son yılbaşı fotoğrafı annem ve ben
17.12.2015
saat:16;47
28.12.2015 Noel baba şapkasıyla poz verdiğimiz ertesi günü teyzem geliyor bize,
sen da hafif bir kırıklık var. Ertesi günde geçmiyor kırıklığın; 30.12.2015 Çarşamba sabahı gelince bayağı süzgünsün “uyumadım,
hastayım “diyorsun. Hep öyle haber verirdin kapıdan girer girmez
“hastayım” neyin var “öksürüyorum ama
çok değil” . Aklım görmeni istediğim Panora’daki süslemede, çok şaşıracağını
biliyorum. Yine küçük odaya geçiyorsun, kahvaltı derken dışarı çıkmak istiyorsun “haydi
diyorum Can”, çok güzel bir yere götüreceğim, Noel babalar var”
Daha
önce de epey bir gitmiştik Panora’ya
bowling oynamıştın, İ.’de vardı. Ama en çok oradaki akvaryum ilgini çekerdi,
“bak köpek balığı” saatlerce seyrederdin. “Nemo derdim kaybolup buralara gelmiş
Can’o, seni görmeye ki ilk akvaryumunu ve
süsü balıklarını da ben almıştım. Annem
her zamanki gibi itirazda “hasta, yarın gidin” “ anne yarın yılbaşı vakit yok, Can görsün istiyorum başka ne zaman gideceğiz.
kalabalık olmadan bakıp geleceğiz, dışarı çıkmadan durmaz ki Can, hemen
getireceğim.” kızıyorsun “evet anneanne
Noel babalara bakıp geleceğiz”
Saat
11’e gelmek üzere; sarıp sarmalıyorum seni çıkıyoruz “Can diyorum otobüse binelim
mi” “evet, evet” karşıya geçiyoruz elin elimde, halk otobüsü geliyor
oturuyoruz, seyrediyorsun etrafı, otobüsün güzergahı değişmiş Panora ‘nın önünde durmayacağını düşünüp One
Towers ’ta iniyoruz “oooo ne olmuş buralara aman ne çok şey açılmış tuh bak
ilerde de duruyormuş otobüs erken inmişiz”
üzülüyorum hastasın yürüyeceksin diye.
Tahmin ettiğim gibi girişteki koca çam ağacını görünce şaşırıyorsun
“amannn , çok güzel”
Hayranlıkla bakıyorsun
Herkes
çocuklarını getirmiş resim çekiyorlar, haydi Can, geç şöyle Noel babanın
yanına.
30.12.2015 saat 11;44
Niye
bilmem, diğer çocuklar kadara mutlu değilsin, dalgınsın, kırıklığına bağlıyorum
“Can azıcık gül oğlum “ diyorum.
zoraki gülümsüyorsun işte
Yoruluyorsun,
birine rica ediyorum” affedersiniz resmimizi çekebilir misiniz”
Nerden
bilirdim adını dahi bilmediğim genç bir bayanın iki üç defa üst üste çektiği
bu fotoğrafların seninle son yılbaşı
pozumuzun olacağını.
Büyük bir merakla inceliyorsun; alıyorum aynısından
Öksürüyorsun “haydi anneciğim yeter” bir de Kipa'ya bakalım diyorum zira üstteki fotoğrafta görüleceği üzere pek bir merakla incelediğin kırmızı toplardan alacağım; girişte renk renk toplar alelacele beğendiğin renklerden kırmızı, mor, yeşil toplardan alıp çıkıyoruz, hemen bir taksi çeviriyorum, dönüyoruz. Döner dönmez sana bakım,
yatırıyorum çorba ve iksirlerim, akşama doğru daha iyisin.
Ahhhh benim güzel yavrum ahhhhh
Ertesi
gün 31.12. 2015 yılbaşı; sabah bizdesin
bir önceki yazıda ayrıntılarını anlattığım o gün birlikte kurabiye yapıyoruz. Bu defa annen,
M. dayında küs bize; yani ne sen
ne de Duru olmayacak yanımda. Ufacıcık incir çekirdeğini doldurmayacak bir
meseleyi büyütüp, aile, kardeş, onca yaşanmışlık göz ardı edilerek vara olan ilişkiyi kestirip atmak adeta genetik bir mirastı ve bu
kopuş çocukları mı, insanları nasıl etkiler kimsenin umurunda olmazdı..O yüzden
de alışıktık ben ve annem iki de bir herkesin bize küsmesine
2015 yılında yavrum aileden hiç kimse bizimle
konuşmuyor; hepsi e küs, bir R. dayın konuşuyor o da zaten burada değil. Aile
üyeleriyle yılbaşı geçirmeye alışkın ben kötüyüm; diğer yıllardaki heves yok, kutlamak gelmiyor içimden. Yılbaşı ritüeli olarak belleğinde
yer edinsin diye kuruyorum çam ağacını; senin için. Her yıl aylar öncesinden “ne
yapalım, ne yemekler hazırlayalım, nerede kutlayalım ” sondajına başlayan ben;
bu yıl öncekiler gibi değilim; sıfır
hazırlık yapıyorum neredeyse. Adet
bozulmasın diye hindi siparişi veriyorum.
Sanki
bu yıl yılbaşı kutlaması yerine getirmek
zorunda kaldığım bir görev. O kadar üzgünüm ki ilk defa yanımda hiç bir yeğenim
olmayacak ve de asıl önemlisi sen yanımda olmayacaksın “ne yapabilirim ne sözüm
geçmez ki annesi, babası ne derse o olur”
Amerika’dan Noel için gelmiş 26.12.2015 Cumartesi günü bizi ziyarete geldiğinde seninle de tanışan hani kampüste
sincabın elinden marulu aldığını anlatan kuzenim P. ‘yle geçireceğiz yılbaşını.
Saat:11,49
Güzel
oğlum iyi ki teknoloji gelişmiş te her şey kayıt altına alınabilmiş de yalanlar çürütüle biliniyor. Bilseydim başına bu gelecek her gününü, her anını
belgelerdim, onlarca fotoğrafın, videon olurdu. Merhametsiz olduklarından benim
için “ bir anne kadar üzülemez, annesi
değil ki” diyebilen şirazeden
çıkmışların da suratına çarpardım o fotoğrafları da “ ben Can’oyla ölmüş,
yastayken hiç mi utanmadınız, hiç mi vicdanınız sızlamadı bunu söylerken.. alın bakın...bakın; kaç günü,
kaç ayı, kaç yılı birlikte geçirmiş, yaşamışız...bunca yaşanmışlığa nasıl bir anne kadar yanmaz, kavrulmaz yüreğim Cano’ya,
bana “anne” diyen oğluma” diyebilseydim...
Anılarını
ilgiyle dinlediği 26.12.2015 günü sen
gittikten sonra fotoğrafını çektiğim kuzenim P.
P.lere
götürmek için birlikte yaptığımız kurabiyeleri paketliyoruz. Seni erken
alıyorlar öper, sarılırken “haydi güzel oğlum,
iyi yıllar “ diyorum “hediyeni de unuttum
sanma”. "iyi yıllar" diyorsun pencereden el salıyorum. Seni yolcu ettikten sonra 365 gidiyorum akşam
P.lere götürmek için yapacağım Haydari’nin malzemelerini alacağım.365 girer girmez bir
curcuna, resmen karnaval havası; “keşke Can’da olsaydı, bu kadar çok Noel babayı bir arada görünce
ooooo “ diyorum, nasıl üzülüyorum anlatamam..
31.12.2015
saat 13.30
Bir alay Noel baba, senin onları görünce yapacakların, yüz ifaden geliyor gözümün önüne; sana göstermek için yukarıdan resimlerini çekmekle kalmıyorum; videoya alıyorum. Ve tabii ki resimdeki yılbaşı standında sana 2015 yılı yılbaşı hediyesi olarak vermeyi düşündüğüm kar küresini arıyorum.
Gitmek istemiyorum P.lere “ben gelmesem” “olmaz” diyor annem “gelirim
demedin mi sen, yoksa ben gitmek istemezdim, evimde otururdum; hem teyzene ayıp
değil mi“ kızıyor bana kavga ediyoruz bildiğin. “yahu ne var bunda, abartma siz gidin işte ,
tek başıma kalmak istiyorum ama “ P.’ye ayıp edersin” diyor annem ki çok severdim,
asla P.’yi kırmak istemezdim.
30.12.2015
saat;11.47
İşte
güzel oğlum, yaşarken geçirdiğin yılbaşlarına dair aklımda kalanlar bunlar. Bu sitedeki yazıları okuyanlar
kar küresini bulup “işte yılbaşı hediyen
“ diye sana verdiğimi biliyorlar. O son yılbaşını nasıl kutladığını, annenin
sana aldığı hediyeyi hiç bilmedim; “evdeydik,
tavuk vardı” dedin; başkaca bir şey anlatmadın ki bende yazayım.
Yalnızca
okulda 2014, 2015 yılında “yılbaşı
partisi” yaptığınızı, 2015 yılında yılbaşı hediyesi için kura çektiğinizi
biliyorum ama kurada senin hangi arkadaşa , sana da hangi arkadaşının çıktığını
hatırlamıyorum.
Güzel oğlum....bilseydim...ahhhh
bilseydim...ahhh seni kaybedeceğime 2016’da; 31.12.2015 yılbaşının seninle geçireceğim son
yılbaşı olacağına ihtimal verebilseydim.... bırakır mıydım seni hiç; senin için her şeyi yapacak ben koşar
gelirdim; babanın, annenin yaptığı terbiyesizlikleri senin hatırına sineye çekerdim.
saat: 11;39
Keşke
avuçladığını sandığın gibi
olsaydı dünya; hayat senin, benim
sandığın gibi bir şey değilmiş yavrum. Fotoğraflarına bakıyorum,
yokluğundan bu yana söz geçiremediğim
yaşlar süzülüyor yine.. Üşüyorum
Can....çok üşüyorum. Dünyaya bakıp üşüyorum; o
derece soğuk her yer.
Benim yavrumdun sen
Şimdi
bende biliyorum; insan vatanında, evinde garip, gurbette olabilirmiş. Bugün de, yarın da yavrum yalnızca hayat değil; her şey bana gurbet; her şey; Meğer gurbet bir
halmiş, mahal, yer değilmiş; sen çok uzaklarda başka bir vaktini yaşıyorken
zamanın; kapanmayan boşluklarla baş başayım bende.