13 Temmuz 2010 Salı

BM, Türkiye’ye acilen asker göndersin

Nasıl, tam da “Öldürülen PKK’lıya miting gibi cenaze töreni” haberiyle vurulmuşken, Akyarlar Koyundaki 1,5 Trilyonluk denize nazır  villasına çekilmeden önce, paha biçilmez görüşlerini tebaasıyla paylaşma lütfunda bulunan, dört yıldızlı zat-ı  şahanelerini ekranda görünce mi bağırdınız “sus..”diye, her akşam izlediği tabutları, ölümü,  hayat sanıp “yine kim ölmüş”ü soran dört yaşındaki çocuğunuza.

Nasıl, dünyada başka yer kalmamış gibi suların öte yakalarından ta buralara göç eden dedeleri yüzünden Kürtlerle  bir arada kalmışlığın intikamını,   parmak sallayıp, sözcükleri hecelediği hem reality, hem show’la alan, Kuzey Irak’ta ki Kürtleri “Sözün bittiği yerdeyiz”,  ülkesindekileri de Kürt vekiller aracılığıyla   “………. dağa mı gidiyorsun nereye gideceksen git veya …”la  tehdit edince,  “Sonunda,  netekim biri de…”yle bağıra basılan  General,  ulusal mutluluk endeksini son beş yılın en yüksek seviyesine mi taşıdı ?

Sağlıklı yaşam için keten tohumu da koyulmuş salatayı yerken izlediğiniz  “Köpekler, Yahudiler, Ermeniler giremez ”, “haklıydın HİTLER”  pankartlarını açmanın suç sayılmadığı devletin  Generalinin ruhunda; bir ulusun toptan delirebileceğinin kanıtı Nazi Almanyasında, Yahudileri toplama kamplarına yollayan “Galipler her zaman yargıç olacaklardır, ve mağluplar da sanık” özdeyişli Gestapo GÖRİNG’in ruhunun yer bulmasına aldırmadan, o konuştukça,    takım  kaptanlarının maç öncesi  “ırkçılığa karşı” bildiri okuduğu dünya kupasında, tutuğunuz takım kazanmışçasına “Adamım, işte böyle, böyle, koy,  oturt”la ayağa  da mı fırladınız ?

Üstüne de  dondurmalı tatlı mı oldu, kurumunun  başarısını “ ….. 26 yılda teröristlerin 30 bini etkisiz hale getirildi. 10 bin de yaralı, …..….” ölülerle kanıtladığı sırada, Pervari’de de 3 askerin öldüğü çatışmada, 12 teröristin kellesinin alındığını işitmek.

Dahası da mı var ? Kafalarının gerisinde nasılsa bir gün “ Bu kırolar, Kürtler ayrılırlar” düşüncesini iskan ettirenlerin, gecikmiş  “……85 yılına bakarsanız devletin yaptığı toplam yatırımın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine giden kısmı yüzde 10; hatta yüzde 10'un biraz altında. TÜSİAD… devletle aynı seviyede yatırım yaptığını görüyoruz” itirafını,  (çatır çatır vergi ödettikleri) Kürtlerin  işsizliğe, fakirliğe mahkum kılınmalarını  “Oh, iyi yapmışlar”la alkışlayıp,  BURSALI’nın şantaj kokan “Ayrılma kozunu, Türklerin ve Kürtlerin önüne koyalım” yazısını da  “Olacağı buydu”yla kutlayanlardan mıydınız ?

Acele etme, kutlanacak bir şey daha var. 33 ilde ki  yeşil kartlı  sayısının, çalışanların  sayısından fazla olduğu Türkiye’de Merrill Lynch’in  raporuna göre;  2008’de 33 bin 700 olan, 1 milyon doların üzerinde parası bulunan yüksek, ultra yüksek varlıklı kişi  sayısı  2009 yılında 35 bin 900 kişiye yükselmiş.

Senin için eminim, bu önemli bir bilgi  değildir. Seni; ne  devletin her türlü olanağıyla çabasız,  ne   bitirilmeyen savaşla zenginleşenler,   ne erine  pimi çekilmiş el bombası veren,  ne  istihbarat raporlarına rağmen karakollarda tedbir almayıp askerinin ölümüne yol açan,  ne de her şeyi hasır altı etmeyi görev sayan komutanlar  ilgilendirmeyecektir.

Çünkü seni, yıllardır “ Hepimiz Türküz, onlar mı dağ Türkü”yle tanıtıldığından, bugün söylenen “onlar  aslında Kürtlerdi”yi bir türlü  hazmedemeyen ortalama bir Zaman, …., Hürriyet, …,  Sabah, …, Akşam, …., Sözcü  okuyucusu seni, aptallık akılla karıştırıldığından, aptallıkla savaşın zorlaştığı, edepsizliğin de  deha diye yutturulduğu  bu  yerde;  “……..öyle bir durumda (PKK’nın) Kürtler’e uygulanacak terörü de zamanla göreceğiz, yaşayacağız ”la Kürtlerin, daha da berbat durumda kalması isteğini yazmış  Ertuğrul ÖZKÖK’e  “Madem, son diye bunları konuşacaktık, bunca “ölüm niye”ydi. Hani hain emelli emperyalistler, petrol yatakları, su havzaları,  yer altı madenleriyle dolu Doğudaki toprakların peşindeydi, “ne değişti”yi sormayacak, her konuda iknaya hazır  bir milletin ferdi olaraktan,  yalnızca, Kürtlerin daha daha mahvolması ilgilendirmektedir.

O yüzden de bir an bile “Balık, hiç denize atılma tehdidinden korkar mı”yı düşünmeyecek, bin yıldır birlikte yaşadığı kardeşlerine (o da mı sözdeymiş) bugünkü konumlarını aratacağına inandığı bir geleceği yakıştırmakla kalmayan, ahtapot Paul’ü bile sollayacak “ilahi flahsh forward duygusu içine yerleşmiş” ÖZKÖK,  öyle bir durumda”,  öyle olacağını  acaba nasıl bilmiştir.

Yönetim kademesi; geliri, yaşamı biçimi Avrupa standartlarını  aşmış zat-ı alileri gibi beyaz Türklerin hakimiyetindeki, torpilsiz, rüşvetsiz bir tek işin yapılmadığı, azınlıkların hiçlendiği, insana kendini yaktıracak kadar canından bezdiren işkencelerin yapıldığı, darbecileri, “1000 kişi öldürdüm” diyen katilleri, hırsızlarıyla da  gurur duyabilen baskıcı devletini,  PKK’nın da taklit edeceğini varsayarak öyle bir” sonuç çıkarmış olmasın.

Sakın bu ÖZKÖK,  hoşuna gitmeyen  düşüncelerin nedenini  “……Öyle şeyleri düşünenlerin ben Türk kanı taşıdığını düşünmüyorum”la, akıl almaz bir  “Türk kanı eksikliğine” bağlayarak, özde  vatandaşlığı da Türk kanı taşıyanlar, taşımayanlara indirgeyen, bunun nasıl tespit edileceğiniyse ( misal damarlarında azıcıkta olsa  Boşnak, Arnavut, Laz, Gürcü, Macır, Çerkez, Pomak kanı dolaşanlar ne sayılacak) açıklamayan Generali dinlerken  “Birlikte yaşamak zorunda mıyız” yazısını yazmaya  karar  vermiş olmasın.

 Bu neredeyse saman altından su yürüten karakter algılanacak beyaz Türklere, düne kadar yazmadıkları PKK orada bir devlet kurarsa demokrasi mi kuracak”ğı yazdırtan, söylemediklerini söyleten asıl neden, ne midir ?

26 yıldır  “Kuzey Irak’a girilecek”, “PKK panikte, bitti”, “Kürt halkı PKK’yı istemiyor” söylemleriyle rahatlatılan diğer Türkler, ortalama okuyucu, bu söylemlere bakıp PKK’lıların, bir gün, mühimmatlarla yüklü katırların ardında, elleri başlarının üzerinde tek sıra halinde “biz ettik, amanın siz etmeyin”le  (bunu diyecek kişilerin dağda işi ne) Cudi’den, Gabar’dan  inmelerini beklemiştir.

Bilinen  ama gizlenen bir  gerçeğin; devletin Kandil’den, Mahmur’dan  dönmelerine izin verdiği PKK’lıların, Kürtlerin büyük bölümünce “kabullenemez karşılanma”yla sahiplenildiğinin açığa çıkması, beklentileri boşa çıkanların, öldürücü gerçeğe, sırtlarına  depresyon hırkasını almadan katlanmalarını imkansız kılınca, bunun sorumlusu beyaz Türkler de yazılmayanı yazacak, söylenmeyeceği söyleyecek kırılma noktası iteleneceklerdir. Amma velakin, hangimize yalan söylemediler.Ne diye inandılar ki.

Şimdi mi,  dağda kekik toplamaya çıkan silahsız 4 dedeyi, sırf “terörist” zannettiği için uyarmadan anında infaz amacıyla taratan, 20’ye yakın faili meçhul cinayetten sorumlu Albay TEMİZÖZ’ün avukatlığını yapan, PKK’lıların cesetlerini dahi işkenceden geçirten, Kürt vekiller var diye Meclisi protesto eden komutanların, komuta ettiği,  canlarını emanet edecekleri güvenlik güçlerinin, bu pro- ırkçı anlayışla Kürtlerin yaşadığı  illeri, ilçeleri, köyleri, dağları, ovaları gezdiğini düşünün.

Altına da,  bu komutanlarının brifingleriyle haber yapan medyada “Ege”den başlayarak dalga dalga insanlarımızın içlerinden püsküren “lavları ……..” yazarak ÖZKÖK’e arka çıkan yazar, çizer takımını, Kürtlerin Karadeniz’e fındık toplamaya gelmelerini engelleyen bürokratları  dizin.

Eeee, haydi, şimdi de yazın bakalım. “İnsancıl biriydim, şu şehit cenazeleri, PKK beni böyle yaptı” imajlı, sinsi, faşist bir dili ortalıkta gezindiren, her çatışma sonrası sokakta, işyerinde, okulda,  kahvehanede Doğululara  “alışverişi Türk’lerden yapalım, paramız PKK’ ya gitmesin” konuşmalarıyla sataşan, yan gözle bakan, “PKK”lı yaftası yapıştıran devletin ağzı bu  pro-ırkçı “Perver”ler  ve “TSK”,  artık da sadece “PKK”lıları değil bütün Kürtler hedef tahtasına yerleştirmişken, her Kürdün hayatı, insanların kardeşliği, ülkenin geleceği tehdit altında mıdır, değil midir ?

…., 1915, …., 1934, …., 1955 yıllarında asılsız, astarsız suçlar üreterek “Türk kanı taşımayan” Ermenileri, Yahudileri, Rumları  yerinden, yurdundan edip evlerine, işyerlerine, mallarına  korkmadan nasıl  el koyulduysa,  bugün de,  yine  devletin korumasında; yurdun dört bir yanında  …., Sinop’ta,  ….., Dolapdere’de, ….., İzmir’de, …., Edirne’de, …., Torbalı’da, …, Muğla’da…..,  Sivas’ta  basit  arkadaş, mahalle kavgalarını “Kürtlere” saldırıya dönüştürüp,  Şerzan’ları öldürerek,  aynı şeyin Kürtlere de  yapılmak istendiği doğru mudur, değil midir?

Ama, yok öyle. Siz malumlar, alıştınız.Irkını, mezhebini beğenmediğiniz vatandaşları  yurtlarından  postalamaya, emeklerini paylaşmaya.

Yaptıklarınızı yanınıza kar kalmış sayın da. Bu defa,  kuyulara, nehirlere atılmış cesetlerin,   17 bin faili meçhul cinayetin, Ceylan’ın, Uğur’un faillerini saklamanın, infaz timi JİTEM’in, Ergenekon’nun, yapmadığınız yatırımların hesabını vermeden kısacası  geçmişin borcunu ödemeden, “kurtuluş savaşı” sonrası geldiğiniz, tek bir karışına bile dedelerinizin  kanının  da dökülmediği Türkiye’de,  kimi, kimin toprağından  ayırmaya çalışıyorsunuz.

Nasıl,  karşındaki ırkçıyı taklit ettiğinde, ona on basacak doğru temellendirmeyle   kolayca ırkçı oluna biliniyor muymuş. Tut ki  karşındaki Kürt milliyetçisi. Onun ırkçı olması,  ırkçılığınızı kapatacak mı sanmıştınız ?

Ne, ne, ne, “Atatürk milliyetçisiyiz, kafatasçı, faşist değiliz” mi  diyorsunuz. Geçin bi kalem o işleri,  savaşmayan ama  savaştıran beyazlarım, Generalim, beyim, hanımım. Geçin, geçin artık.

Ben de “Bu yazıyı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Emin olun.” Bazı dogmatik görüşleri sarsmanın vakti gelmedi mi?

Sıkı durun, “mayınlı araziye” gireceğim. Kürt vatandaşlarını PKK’dan ayırdığını söyleyip, Kürt meselesini, çözümlerini (ki o çözüm 2, bilemedin 5 yasanın  değişikliğine bakar) PKK  ekseninde ele almayı sürdüren beyaz Türklerin aklıyla, yazdıklarıyla hareket edenlerin saldırılarına, nefretlerine, “kıyımına”  maruz kalan, kalacak Türkiyeli Kürtlerin,  yaşam hakkını güvence altına almak üzere, Birleşmiş Milletlerin (BM) Türkiye’ye acilen barış gücü göndermesi için BDP’li vekiller, STK’lar,  BM’ye  başvuruda bulunmalıdırlar.

Yuh artık mı ?  O zaman, ben, “ötekiler”, Kürtler  yazınca, söyleyince, yapınca, “bölücü”, “hain”,  hayret” sebebi olan şey; sen, beyaz Türkler  yazınca, söyleyince, yapınca  nasıl bu kadar sıradan “oluyor”u açıkla. Bir şey olacağından değil. Bu aşamada, insan, barışı savunacaklar için, kendisi için umut var mı,  onu bilmek istiyor da ondan.

Mesele mi, mesele, kendi  ülkesinde, dağa çıkmaktan başka çare bulamamış gençlerine karşı, siper kazan ordunun siperlerinde çömelip,  çömelmemekte değil. Mesele, bazen çekip giderek de kazanılacağını  bilmektedir, beyaz Türküm.Bilmektedir.

Bir tek ben mi duyuyorum, yoksa sizlerde duyuyor musunuz, dünyayı değiştirmekten, barıştan  bahsediyor bir şarkı.