Kaybedilen
hayatlarla gece yine güne döndüğünde; Kobanê’de bir Viyan Peyman ; Ağrı’da bir
Cezmi daha ölür Hevalım. Param parçalığınız; resimlere düşen gözyaşlarınızla
yalnız bir yakarıştır, kimselere anlatamadığınız.
Dünde,
bugünde kimselere anlatamadığınız; geride yalnızca ağıtlara tutunmuş yaslarını
bırakan ; Kikor Zohrab, Ali Şükrü bey, Mustafa Suphi, Adnan Menderes, Deniz Gezmiş, Kemal Pir, Hrant Dink, Erkan
Encü, Ali İsmail Korkmaz, Civan Arslan……
Adını duyduğunuz, duymadığınız o kadar çok insanı harcadı, o kadar çok
hayatı heder etti, yok etti ki bu ülke; hep,
gül dallarında asılı kaldı dilekler, hayaller.
Dünyanın
her yerinde kendi doğrularını, yaşam biçimini, kültürünü, dinini insanlara
dayatan faşist ideolojiyi benimseyenlerin; bazen bir etnik kökene, mezhebe,
bazen bir fikre, partiye, bazen bir kişiye, bazen bir takıma karşı
alabildiğine körükledikleri nefretin, öfkenin cehenneminde, ne yazık, çoğu kez yalanlara,
insanların entrikalarına, hesaplarına yenili
verdi gerçek de.
Öyle
ki bir asır “Kürt yoktur” inkârlı ulus devletin Alevileri, Rumları,
mütedeyyinleri, devrimcileri terörist, bölücü, hain, şeriatçı ilan ederek
ötekileştiren Kemalist ideolojisinin yol açtığı katliamları, darbeleri, baskıyı
meşrulaştırmış yazılı, görsel, sosyal medyanın gerçeği, bir bakmışsınız sizin de gerçeğiniz oluvermiş.
Tıpkı;
günün 24 saati konuşan, yorum yapan
sunucular, gazeteciler, muhabirler hatta kameramanların hile yapılacağını iddia
ettikleri 2015 genel seçimi sonrası; bir MHP‘linin HDP’yle, bir CHP’linin AKP’yle, bir
HDP’linin MHP’yle koalisyon için partisine oy verdiğinden erken seçimi istemediğine,
cemaatçilerin demokrat olduğuna dair fikirlerinin sizin de fikriniz, gerçeğiniz
yapılması gibi.
Etrafınızda
isteğinin, fikrinin gerçekliğini dayatan, yayan medya sahiplerinin algı
operasyonlarının ayarmatörleri onlarca Ertuğrul Özkök, Melih Altınok, İrfan Değirmenci, Şirin
Payzın, Cem Küçük. Düne kadar karşı çıktığı “devlet olanaklarını kullanarak
seçime gidin, akıllı olun!” la MHP, CHP,
HDP koalisyonunu dikteleyen Deniz Zeyrek.
Yeter
mi? Yetmez !!! her yerde, evde, işte,
okulda, kahvede, Facebook’ta, Twitter’da, ekranlarda savunma fırsatını
tanımadıkları beğenmedikleri, farklı gördükleri herkese, her fikre, dine,
kökene bir karalama, bir laf yetiştirme, bir hakaret tufanı. Üstüne bonus; intikam, intikam histerileri.
Yetmez
!!! dört bir koldan “ben bilirim”, “medeni”, “tarafsız”, “demokrat”, “aydınım”
modunda; gazetesinde ne okumuşsa, Kanal
D, Foks, Kanal 24, Samanyolu, Show haberde
ne izlemiş, “anchorman”ı ne demişse
onu tekrarlayan; binlerce Cüneyt Özdemir, İsmail Küçükkaya, Nazlı
Bilgin, Cem Tekel’le de kuşatılmışsınızdır.
Kendini
desteklediği partinin MYK üyesi sayan “anchorman”ların, gazetecilerin haber,
tartışma programlarındaki koalisyon hükümetini kurma çalışmaları yalnızca
Türkiye’yi istedikleri biçimde dizayn etme
heveskarlıklarından değildir. Askeri
vesayette açılmış ufacıcık çatlağı, kitleyi ikna işlevi yükledikleri medyanın
vesayetiyle kapatma arzularındandır. Eeeee tabii, bir seçimlik can taşıdığı
kanıtlanan Diktatör yıkıldı ya hayat da boşluk kaldırmıyor, otomotikman.
Bu
durum yani; yaratıp düşman diye algılattıkları her neyse ancak o yok edilirse
rahatlayacak, “otur, otur, kalk kalk”lı biatçı bireyler sayesinde sisteme,
topluma hükmetmiş İttihat Terakki kadrolarının Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine
devşirdikleri vesayet rejimi, yeni bir olgu değildir.
Yeni
olan bilimsel, dijital devrimin küreselleştirdiği 21.yüzyılın sınırsız
dünyasında, ötekileştirilenlerin
siyasette, ekonomide “bende varım” itirazıyla yer edinmeleri karşısında; asker,
aydın, Kemalist, elit kesimin ekonomi, siyaset, kültür üzerindeki vesayetlerini
sürdürmek için şeytanla bile dans ettikleri eski taktiklerini, topluma taze
diye sunmalarıdır.
Avrupa’daki
politikacılar gibi seçimi kazanmasalar istifa edeceklerini açıklayan Davutoğlu,
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin, istifa ederek kilitledikleri Türkiye’nin, partilerinin
önünü açmalarını “şimdi sırası mı, önce
koalisyon” bahanesiyle engellemeleri de, o taktiğin icabıdır.
Böylece
insanlar, yine lideri kanalıyla partileri elinde oynatan vesayet özlemli
merkez, yandaş, candaş medyanın; ahlakın, dürüstlüğün, yalanın, yolsuzluğun,
özgürlüğün, demokrasinin, adaletin sınırını, hükümetteki partinin kendilerinden olup
olmadığına göre çizdiği mantaliteye boyun eğdirilecektir.
Peki
Twitter’da “Aziz Nesin haksızlık etmiş.
Yüzde 60 değil, yüzde 41’miş” yazan onlarca Mine Kırıkkanat vari ötekileştiren,
kutuplaştıran, uzlaşmaz dilli Erdoğan, AKP, MHP, CHP, VP, SP’nin yenildiği
seçimin galibi, kim mi?
Öncesinde
hep işaret ettikleri partiye oy verdiğinden “bidon kafa”yla suçlamadıkları, 13
yıl sonra kendileriyle aynı muhalif partilere oy verdiğinden beyaz Türklerin
gözünde yeniden ‘milimetrik hesaplı, stratejik
oy verecek kadar akıllı halka’ terfi eden “göbeğini kaşıyan” adamlardır.
Ki,
ilk defa beyaz Türkler hasım gördükleri despotik eğilimli Erdoğanı hırpalamanın
yolunun HDP’nin barajı aşmasından geçtiğini fark edip ötekileştirdikleriyle
aynı safta buluşacak. Bu buluşma imalatları onlarca resmi, kirli, kanlı;
“terörist”, “ABD uşağı”, “PKK uzantısı HDP”, “kuyruklu”, “cahiller”
söylemlerini hiçleştirmekle kalmayacak. “Biji Apo”nun ülkenin mihenk
taşlarından olduğu gerçeğini de perçinleyecekti, iyice.
Ve
HDP, bugün barajı aşmışsa bu gözyaşı, ölüm barındıran tek tipçiliğe nokta
koyan Abdullah Öcalan’la başlatılan çözüm süreci ile farklı her kesimle yan
yana gelerek özgürlüğü, tahammülü kutsayan gezi ruhunun başarısıdır.
Devirdiğinin
yerine ne koyacağını planlayamayan acemilerle çıkılan bir yolda en büyük
tehlikeyse !!!!! anladın sen onu Hevalım; ölmedi 1982 Anayasasında yaşıyor.
Hani
ömrün, zamanın bir ânında; ‘yerim de kalmadı artık’, ‘bir daha aynı şeyin başıma gelmesine izin
vermem’, “kanmam artık yalana” denir ya. Bir kez daha söylediklerinizin
sildiğini gördüğünüz ân, kendinizi
kandırdığınızı da anladığınız ândır.
İşte
o ân, hayatınızı tarumar eden ağır bir
darbedir. Barışın, sevginin dilencisi sizden o ân bir şey gitmiştir, sonra; çok
şey. O gidiş yüzünden bilirsiniz, her devir, her insan gerçek, doğru sayılması
istenen tek bir fikrin delisi olmakla, bir “mutlaka”yla zehirlemiştir kendini”.
Gün
gelecek gerçeğiniz yapılan yalanlar da sona erecektir; bir hayat gibi, bir
masal gibi. Siz de, ne kadar sevmişseniz o masalı, inandırıldığınız o yalanı, o
kadar üzüleceksinizdir.
Gülsen
FEROĞLU
16.06.2015