Böyle her gün onlarca insanın
öldürülmesiyle sürekli eksilerek... yarım kalınarak... nasıl yaşanacak... nasıl? Geriye
sizden bir şey bırakmayan, can yakan bütün yarımlar gibi kanaya kanaya belki
bir ömür de sürecek, hayat neden kirlenir, “kirletilir”i de anlamak.
Gula min, herhangi bir avluda “ne sen
yorgun, ne de ben yorgun, kederli bir
akşam içmişiz hepsi bu“ sıradanlığında yaşamak mı...unut gitsin...unut
gitsin...
Sıradan,
sakin bir günün, bir hayatın unutulması da gula min, aylardır “.... patlamada,
..... operasyonda ... şehit oldu”, “.....terörist etkisiz hale getirildi”
haberlerinin ortasında; Ankara’nın, Amed’in leylak, nergis getirecek baharına,
ölüm kokusu; kanın, barutun karışmasındandır.
Her
ân patlatılan bir bomba, atılan bir roket
kurşunla sonlanacak ölümün kıyısındaki hayata mahkumlukta ;asırdır yanlışı yanlışla savunma sendromunda kıvranan
Türkiyelilerin; ne içinden Erdoğan çıkar umuduyla The Panama Papers
heyecanı, ne sebep ne olursa olsun medeni
birinin taciz barındırdığından
söylemeyeceği, savunmayacağı “....
birilerinin önüne....”, “.... altına yatmış....”, “siyasi”,”cinsi sapık” seviyesizliği, ne 50 milyonun kimlik bilgilerinin
sızdırılması, sizin için bir anlam ifade
etmeyecektir.
Zaten, illaki
de yolunuzun düşeceği Kızılay’da katledilen 36 canın; 2000 doğumlu
Destina Peri, 2001 doğumlu Eray Özyol’un karanfiller arasındaki siyah beyaz
fotoğraflarında duran hayatları karşısında, her şey öylesine
de anlamsızdır ki.
Belki
aynı şehirde yaşadığınızdan, belki Yeni Türkü’den “yaşamın gizini vereceğim
sana Desstinaaaa”yı dinlediğinizde “ bir çocuğa verilecek isimlerden “
dediğinizden, belki kaçırdığınız
otobüsün arkasından koşarken sizi görüp şoföre beklemesini söyleyenlerden
olduklarından, belki eğer Pazar olmasaydı fotoğrafınız onların yanında yer
alacağından, o otuz altı can öylesine tanıdıktır ki.
Ancak
bir katliamın, savaşın kurbanı olduğunda hikayesi öğrenilen; birbirine
değmenden geçen, geçmiş hayatların
sonladığı Suruç’ta ..., ..., Ankara
Garında ...., Taksimde, ...., Bağlar’da
...., Bağdat’ta, ..., ..., Brüksel’de, ...., Pakistan’da
canlı bombaların patlatıldığı her
yerde, Kızılay’da, burada, sadece bu noktada mı durdu hayat?
Kurşunlarla,
amonyum nitratın, C4’lerin patlatılmasıyla paramparça edilmiş bedenlerin
caddelere, çatılara savrulduğu bir ânda, evladını, yakınını kaybettiğin bir
günde, insan sanıyor ki hayat da
duracak... hiç sabah....hiç yarın olmayacak.
Ama
bak! çalan kornalar, telaşlı bu
kalabalık, şu işporta tezgâhında çağla, erik alan “...diyormuş. biz şok”
kahkahalı gençler, bir şey olmamışçasına hayatın devam ettiği gerçeğinin,
kahrediciliğinden başka nedir ki.
İşte
bu denli arsız hayatta, acaba 10 Ekim 2015’te Gar’da barış mitingi için
toplanan onca Başak
Sidarları, Eren Akınları hayatından eden katliamı duyduğunda “Allahım ulaşamıyorum”, ” nerdesin”
paniğini yaşayan onca Cumali Akman, Gülşen Yıldızların akıllarından
geçmiş midir, 4 ay 7 gün sonra Merasim
sokakta benzer bir patlamada hayatlarından olacakları?
Acaba
24 gün sonra Kızılay’da katledilen
Zeynep Gülsoy, Nusrettin
Çalkınsın Merasim sokaktaki patlamanın sesiyle irkildiklerinde “ ....
bende olabilirdim”i düşünmüşler midir?
Siz,
40 yıl süren savaşta yitmiş yüz bine yakın insanın hayatı üzerinde yükselen
çözüm sürecini “buraların hakimi benim” güç gösterisine, siyaseti dışlayarak
silahla, EYP’yle dayatılan öz yönetime kurban edenler, istediğiniz oldu işte. Her yer savaş, her yer
ölüm, her yer Suriye, Irak, Ankara, Amed, Nusaybin, Hani...., ...,
Böylece,
herkesin hayatının namlunun ucunda olduğu adı konulmamış savaşın tarafları
ölmemek için öldürmek zorunda kalacaklarından; merhamet, masumiyet, insanlık,
vicdan da ayaklar altına alınacak,
artık acımız da birilerinin sevinci, sevincimizde
birilerinin acısı olacaktır.
İnsanların
da nasıl intikamcılığa azm
ettirildiğinin resmi de; her patlama sonrası hesaplaşma arenası yapılmış sosyal
medyadaki “Allahın belası Kürtler defolun“, “ tesellimiz ölenlerden biri (Feyza
Acısu) başörtülü” , “T.C’nin p.ç...., keşke hepsi ölseydi” entrylerinden
taşan faşizmdir.
“....göre Kızılay’da ceset sayısı 138, yaralı
200’e yakın”, “Mermer Karakolunda aslında 28 asker ”, “Cizre’de 173 PKK’lı” öldürüldü, paylaşımlarıyla da; ölü sayısının
fazlalığını, azlığını savaşta desteklediği tarafın zaferi, yenilgisi algılatma
çabasındaki bu hastalıklı, nefret yüklü faşist yapı, sadece
barışın engeli değildir. Ülkenin canlı bomba imalathanesine dönmesinin
de nedenidir.
Şaşırtıcı
olansa; daha demokrat, daha özgürlükçü, daha insancıl olması beklenen
ötekileştirdiklerinin, muhaliflerinin; katledilmelerini dahi makbul saydırmış
ulus devletin faşizan tavrını; farklı her fikre, her şeye tahammülsüzlüğünü,
gaddarlığını içselleştirmeleridir.
Yoksa,
halkların kardeşliği, özgürlük, eşitlik, adalet için savaştığını iddia eden
bir devrimcinin, bir örgütün, bir
partinin mücadelesinin, idealinin
neresinde yer alır; yanında kendini savunacak silahı bulunmayan onlarca İrem Çiftçi (4), Destina
Peri, Berkay Başların katledilecek insanlara dönüşmesi.
Yoksa,
geçmişte elde silah dağa çıkaran varlığını, ana dilini, kültürünü yok sayma,
demokratik haklardan mahrumluk, TBMM’de temsil edilmeme hâlâ devam ediyor
sanallığı gerçek kılınarak; Kürtlere savaşmaktan, ölmekten başka alternatif bırakılmamış
gibi “ne yapsınlar patlatmayıp ta
bombalar”ın ardına gizlenilerek; durakta otobüs bekleyenlerin; Ozan Can Akkuş,
Perihan Çermiklerin öldürülmeleri meşru gösterilmez. Terör, şiddet de savaşın
aparatı yapılmazdı.
Şimdi
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkes, hepimiz, hepimizde biliyoruz. Eşit
yurttaşlığın Anayasada tanınmaması, demokrasinin yerleşememesi, yalnızca ölüm
getiren savaşta taraf tutmaktan utanılmaması;
devlet, PKK, parti, cemaat, lider, ..., ...,
desteklediği her kim, her neyse; hep haklı, hep doğru, hep sorumsuz gören, sorgulamayan, sorgulatmayan yandaşlık yüzündendir.
Ve
“........ Cizre'de.... AKP .....den radikal devrimci çizgide hesap sormak
adına,.......... Ankara'da..... “ beyanındaki kısasa kısaslığın daha da kirlettiği
savaşta zafer mi? Adı, soyadı başka olacak; onlarca polis Yaşar Yavaşlar, asker Burak
Cantürkler, gerilla Murat Kazıcılar,
sivil Destina Peri, Derya Koçları; bugün ve yarın; öldürülmekten kurtaranın, savaştan şartsız vazgeçenindir,
zafer.
“Benim
kızıma nasıl kıydınız? daha 16 yaşındaydı” feryadının yaşanmışlıkları soldurduğu
Ankara’da; takvim de Kızılay katliamının üzerinden ay geçtiğinin haberini
veriyor. Artık tutamadığınız gözyaşlarınızın adıdır; Peri, Elif, Berkay, ...., ..., ...,
Bugün
sana Ankara, sana Destina, Sibel’e, katledilenlere frezyalar aldım. Biliyor musun
Destina, bu sene, Ankara’da leylaklar hâlâ açmadı. Sahi Hevalım, orada Amed’de açtı mı
leylaklar?
13.04.2016
Gülsen
FEROĞLU