9 Aralık 2023 Cumartesi

 











                                               RABBİM,  BAŞTA CHP’LİLER,

HERKESE,   MERAL MOMMY  BAHTI NASİP EYLESİN 

 

Eskiden, böyle albenili saksılar yoktu, üzerinde Vita, Tat , Dost yazılı   teneke  kutulara, yoğurt kaplarına dikmek için menekşe, ortanca, cam güzeli, küpe çiçeği fideleri alınırdı komşudan.Şimdinin,  hediye götürüldüğünden her evde bulunan, sosyal medya da pencere önü fotoğraflanıp “açtılar” müjdesi verilen,  orkidelerine inat, vazgeçilmemiş  menekşeleri, komodin üzerindeki resimleri, dolaptaki kavanozları yerinde görmeyince; her alanda kökleşmiş sabitliğin dışavurumu  ‘kim değiştirdi bunların yerini? Sakın ! ’ hırçınlığına ‘ azıcık değişiklikten zarar gelmez, burada daha güzel durmadı mı? ‘  yergisini,  elinin tersiyle iteleyen,  kurulana–kurduğuna,  diktelenene, gelenekselleştirilene alıştırılan bünyenin; yanlışlığını bile bile ‘ ne gereği var ki,  şimdi,  uğraş dur bir sürü şeyle, aynı kalsa daha iyiydi’  saplantılı  bir dirençle,  mevcutla devamda ısrarı,   ‘hayatı, ülkeyi, her şeyi mahvediyor‘ gerçeğini, ötelemekten başka  bir işe de yaramıyor,  değil mi?

 

Yine de,  ardından burukluk... boşluk...keder  bıraktığından  değişimle gelen her bitiş...her ayrılış,  insanı  hüzünlendiriyor da; hala çekmecede öyle boynu bükük görünce,  iç sızlatan   tuşlu cep telefondan, android’e geçince,  sevgiliden  ayrılmışçasına hissedilen  üzüntü bile,   öyle telaffuz edildiği  kadar sıradan olmadığı gibi,  beraberinde pek çok  ayrıntıya,  yeni bilgilere, kurallara –yer sofrasından masada yemeğe geçişteki gibi – davranışlara da yol açtığından, hemen olması bir yana, karşı mahalleye düşmanlığının, ötekileştirmesinin de itirafı ‘kime oy vereyim, onlara mı? ne olursa olsun,  benim partim, liderim, ölene  kadar..’  öykünmeli;  lidere, partiye, örgüte, cemaate öğretilmiş biatı kabullenmiş, Ayetleri, hadisleriyle  yaşanacak  güzelliklere, coşkulara, sevdalara kastetmiş dinin de etkisiyle,   akılcılıktan uzaklaşmış, Ortadoğu bireylerinin  adapte de   zorlandıkları, keşke ifade etmeye çalıştığını başka bir sözcükten yardım almayıp,   tek başına  açıklayan “bitti” kadar  “değişim” de   bir nihailik... kesinlik  arz edebilseydi.

 

Ama ve maalesef,  üç kişiyle birlikte Jeff Bezos’un, onbir dakika da uzaya gidip, döndüğü  ultra post  modern bu çağda; 1965 tarihinde Kırıkkale maçına giden Diyarbakırsporlu oyuncuların “Kürtler dışarı” sloganlarıyla karşılanmasından ellisekiz (58) yıl sonra,    5 Mart 2023 tarihinde oynanan Bursaspor,Diyarbakır maçında,   tribünlerde  faili meçhul cinayet tetikçisi “Yeşil"in, "Beyaz Toros" un resmedildiği pankartlar açılıp,  “PKK (Kürtler)  dışarı”  sloganları  yeri göğü inlettiğinde, sanki  zaman hep aynı yılda, yerde kalmış...hiç bir şey  de değişmemişcesine,   aynı arkaik zihniyetin “ân”da  tekerrürüne,   “şaka değil mi? bu olanlar”  isyanının  boşunalığını;

 

şehir, ev, eşya, çevre, iş yenilendiğinde, sokak, market, park , ofis, eşya..., ..., ve kişilerin değişmesiyle, anında fark edilen  gibi   toplumda, devlette, mevcut nizamda aynı hızla karşılık bulamayan, A’dan Z’ye her şeyi farklı kılacağına  inançla büyüleyen değişimin,  bazen  mevcut yapıyı daha da  geriletebileceğini  de kanıtlayan; kirli   derin devlet, mafya, siyaset ilişkilerini ortaya döktüren “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" kampanyasının  kaynağı,  3 Kasım 1996 tarihli Susurluk Kazası;

 

ne hikmetse icadına ufak bir katkı sunmadıkları, teknolojik gelişmelerin ürünü; son model elektrikli arabalara, cep telefonlarına,  bilgisayarlara, uydulara, dronlara ; büyük bir iştahla konan, lakin iş bireye, haklarına, özgürlüğüne, iradesine, arzusuna  dayandığında, despotizmin, kleptokrasinin, nepotizmin  “kralına” tamah eden  ataerkil  Ortadoğu coğrafyasına,   2010 yılında  demokrasi getireceğine inanılan Yasemin Devrimi,  Arap Baharı; 16 Temmuz 2014 tarihli  Resmi Gazete'de yayımlanan "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"la yasal çerçeveye kavuşturulan  Çözüm Süreci ya da  Kürt Açılımı  sonrası, gelişmeleridir.

 

Hatırlayın, çok değil 18 yıl önce,  modernitenin ilkelerinden etnik bir  kimliğin,  ana dilini  kullanma, eşit yurttaşlık taleplerini, kindarlığa sığdırıp her kesime eşit mesafede durması  beklenen devletin,  yetki ve olanaklarının  tümünü ve  kötülükleri ve  zalimlikleri  –yasak, hapis, işkence, sürgün, köy , orman yakma, köylüye b.k yedirme – kullanarak, bile ve isteye ötekileştirdiğinin katlini vacipleyen,  tek tipçi, faşist ideolojilerinin zenginleşmelerini de sağladığı siyasilerin,  sivil, askeri bürokratların kamuflajı  “devlet, vatan, millet, din için her şey mubah”  mottosuna  vurdukları  “amaçları ülkeyi bölmek bunlar vatan haini, terörist,  katiller” kaşesiyle   meşrulaştırdıkları, otuz yıla yakın  süren iç savaşta...çatışmada,  birbirlerini öldüren on binlerce Türk, Kürt gencinin bağıra basılması  için,  meğer bütün memleket,   bir liderin –2005 yılında Erdoğan’ın Diyarbakır’ da –ağzından ”Kürt sorunu... benim sorunumdur” cümlesinin dökülmesini,  beklemiyor muymuş?

 

Amanda... aman, hemen o anda...o “en iyi Kürt,  ölü Kürt’tür” “mit”inin savunucusu   vicdansız,  taş kalpli faşist ruhların ‘ne yapsalardı canım...dağa çıkmaktan başka çare mi bıraktılar’ bilgeliğinde,  sevgi pıtırcığına  dönüşmesinin, anlı, şanlı kanaat önderleri, STK başkanları,  yazar ve  çizerlerin; medya patronlarının   “Akil Adam”  seçilme  canhıraşlığının, yıllardır karşı çıkılan –Kürt  realitesi, damarlarda akan bütün kanların asilliği, Türkiye Türkiyelilerindir– hakikatinin,  itibar edinmesinin  üstüne kaymaklı kadayıf;  faili meçhul cinayetler  organizatörü Mehmet Ağar ‘dan  8 Ekim 2006  tarihinde “gerekirse af da....Dağda gezeceklerine, düz ovaya inip siyaset  yapsınlar ”  da  duyulunca ;

 

 ‘eyyy Yüce Rabbim,  meğer her kesim, herkes  barış, kardeşlik , demokrasi aşağıymış da haberimiz yokmuş, sorunun çözümü... bu kadar kolaydı da,   niye Türk, Kürt binlerce insan, onlarca  Mazlum Akay (11), Umut Furkan (7),   Ceylan Önkol (14) hayatından edildi’ repliğini sildirten  ‘artık, sonuca bakmak lazım,  “dağlarına bahar geldi ya memleketin, yarın...” iyimserliğine ihtiyatla yaklaşıp,  geçmişin vahşetkar, karanlık izdüşümünün gölgesinde,  her şeyin bu kadar pürüzsüz, yolunda ilerlemesinin içinde  bit yenikliği arayanları,  saha dışına atacak   “ önceki gün Habur'dan Türkiye'ye giriş yapan 34 kişiyi...Diyarbakır'da binlerce kişi karşıladı”  manşeti, yayımlanan  63 kişilik “Akil İnsan” listesi, Türkiye ile PKK arasında arabuluculuk yaptığı söylenen    “balıkçı” lakaplı zatın da katılımıyla,  devlet, siyaset ve medya arasında sağlanmış  “çözüm; demokrasi, özgürlük”    konsensüsü   ardından;  Kürt Açılımını,  taraflarının   manevralarıyla, başladığı gibi  aniden bitiren olaylar;

 

AKP’nin tek başına iktidarını son veren  7 Haziran 2015  genel seçimi,  20 Temmuz 2015 ‘de 33 kişinin öldürüldüğü  Suruç  katliamından iki gün sonra,  22 Temmuz  Ceylanpınar’da evlerinde başından vurularak öldürülen  iki polis,  BM İnsan Hakları  Komisyonu Raporunda “Temmuz 2015 ile Aralık 2016 tarihlerinde 800 güvenlik görevlisinin de bulunduğu 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği, ciddi insan hakları ihlallerinin görüldüğü hendek, barikat çatışmaları,  “savaşa hayır” için toplanmış   104  barışseverin,  10 Ekim 2015 tarihinde   Ankara Garında   katlinden 20 gün sonra  yapılan,  AKP ‘yi yeniden  iktidara getiren 1 Kasım 2015 genel seçimi sonrası;

 

memlekette on yıla (2005-2015) tekabül etmiş barış, demokrasi, yüzleşme, kardeşlik  dalgasında  “delet”lenmeden geri dönüşüm kutusunda bekletildiği anlaşılan “devlet düşmanı, terörist, vatan haini, ...,  bebek katili, .., ...’lı yavşaklar. ..., .” ın geri yüklenmesiyle, eskisine rahmet okutan; herkesin– futbolcusundan, Influencerlarına, esnafına, siyasetçisine kadar–  göz önünde,  herkesi yolduğu,  çapına göre  tefecilik yaptığı, kara para akladığı, “rüşvet aldı, torpil yaptı”  diye birbirini ihbar eyleyen yargı mensuplarının, üstün kılma uğruna kurumları savaştırırken,  hukuksuzluğun, gelir adaletsizliğinin  tavan yaptığı,  tek adamcı, “diktatoryal demokrasi “ rejimine yol alınırken; başlaması gibi bitirilmesinin zihni kurcalamamasına  da  şaşırılmayan Çözüm Sürecinin o sevgi pıtırcığı...gönül kelebeği  milyonları,  (hala STK başkanı olan)  Akil İnsanları   nereye  kayboldular...neden “lal”laştıar ? ‘ meraksızlığı   niye ve neden miydi ?

 

Farkında mısınız?  aslında başta –  aidatın ödenmediği, görevlisinin kişisel işlerde kullanıldığı,  apartman gibi ufacıcık  bir yerde bile olsa– yöneticilik yapan, emir verenler,  kimseler;   konumunu kaptıracağı, yetkilerini paylaşacağı  bir gelişime “evet” demediği   gibi,  baltalayacakları  değişimden yana gözükme kurnazlığına da yatıyorlar. Sözde ve güya değişim gerçekleşti  numarası çekilen CHP’de,  yaşanan da.. olan da  bu,  aynı şey.

 

31 Mart 2024 yerel seçiminde belediye başkanı, meclis üyeliği aday adaylığı için başvuranlar, kendilerini atayacak; örgütte ön seçimi ağza almayıp, partilisinin aday gösterilme  hakkını – ittifak kuracağı partilere yer açma bahanesiyle eşlerini, dostlarını, akrabalarını,  sevgililerini aday gösterecekleri– fermuar sistemi,  tamamen “duygusal” ,  subjektif  ve göz boyayıcı anket, mülakat,  temayül yoklamasıyla gasp eden; Oligarklarla, aralarını bozmak istemeyip,  YSK’ya gönderilecek aday listelerinde yer alıp, almadıklarını öğrenecekleri güne kadar,  sessizliğe gömüldüklerinden, iş başa düştü, biz soralım;  SAHİ,  ne oldu?  Türkiyelilerin gözlerinin içine baka , baka verilen;  namus, şeref sözü  “ CHP Tüzük Kurultayının...ön seçim teminatının” akıbeti !

 

Karanfil sokakta, işporta tezgahında, onca ıvır zıvır arasında cep  aynası ararken  “yılbaşı biletleri, 400 milyon..çeyrek .” umut çığırtkanlarına kapılıp, en az bir hafta “ahhh bi çıksa, şunu alır, böyle gezerim, şöyle yerim” hayalleri kurduran, bir  Türkiye ritüeli “milli piyango”   biletlerine eller uzanırken ‘Rabbim, bana da Meral Mommy,  şansını ihsan eylesin’ duasına  ‘niye şaşırdınız? Bakanlık yaptığı dönem dahil,   hiç bir konuda hesap vermediği gibi  hep  kazançlı çıkan,   pazarlıkçı siyasetinin gereği, “istemiyorum”  diye bas bas bağırmasına  rağmen  “ittifak yapacaksın”la yakasını tutmuş, bırakmayan CHP’li  Oligarkların,  aynı kulvarda, dokusunun uyuştuğu sol, sosyal demokrat partilere göstermedikleri bir teveccühle, hep de  en kötü durumdayken yardımına koşup,  uzattıkları  kurtarıcı eli’ sayesinde, kol kıpırdatmadan,  sadık partilisini milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi  seçtirmekle kalmayıp, belediyelerde  makam  sahibi yapıp, ihale  aldıran – kendisini  vazgeçilmez kılanın  ne olduğunu anlayamadığımız–  Meral Mommy’nin şansını, gel de kıskanma.

 

Hep de “ısmarlama”  anket yaptırıldığından oy oranı,  yüzdesi  muğlak İYİ Parti olmadan seçim kazanılmaz intibasıyla,   yüzyıllık  CHP’yi güçsüzleştirip, saygınlığını  hançerlemek,  kimsenin  haddi olmamalıydı’ serzenişine ‘ ülkedeki bütün liderlerin şansı, sorgulamayan...biatçı kitlenin varlığı’ itirazındayken ‘çıksa, çantamı omzuma atıp,  önce evi sonra ülkeyi terk edeceğim ‘ sesi...  yeryüzündesin, bunun bir tedavisi yok” mu demişti, Samuel Beckett? 

 

 

9.12.2023

Rukiye-Gülsen FEROĞLU