CHP’DE DARBE,
GESTAPO UYGULAMASI
JURNAL
GENELGESİNE HAYIR ! (I)
Hangi ara
açtı bu çiçekler de görmedik hayretinde, yaşanmışlıklarıyla dolu olsa da dünya
tarihi, aynı şeyin, aynı olayların defalarca tekrarı sonrası ancak iyi ya da
kötülüğe karar vererek harekete geçildiğinden, ömürlerin de boş yere heba
edildiği Ortadoğu coğrafyasında, yeni
bir düşünceymişçesine alıcı bulacak,
demek ki günlük yaşamı etkileyen enflasyon, üstünlerin hukuku; adaletsizlik,
yolsuzluk, nepotizm, ötekileştirme, yalan, iftira, talan yüklü müesses nizam; iktidar
ve muhalefet partilerinin olaylara bakışı, duruşu bireyin yaşamının, halet-i ruhiyesinin üzerinde de belirleyiciymiş.
Öyle ki, bir sabah uyanıyorsun, bakıyorsun ki, çapulcu ,sürtük, fahişe, “ananı da al git”, vatan haini, ihanetçi,
terörist, FETÖ ’cü değil, “İstanbul Sözleşmeli” medeni dünyanın bir
parçasıymışsın.
Neydi o; yaşam sevincini yok eden tek adam rejiminin güdücüsü
Erdoğan’ın, AKP’lilerin kibirlerini, şatafatlı yaşamlarını, yağmalarını, yoksulluğu engelleyememenin çaresizliğinde; muhalif liderlerin de ilkesizce
ordan oraya savrulmalarına, “Anayasayı”
yok sayarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin, Selahattin Demirtaş , Osman Kavala’nın da
özgürlüklerinin ellerinden alınmasına
bakıp “6 parti bir araya geldi, Yeşil
Sol Parti (HEDEP) dışarıdan destekledi yine yıkılmadı bu iktidar,Şimdi muhalefet, darmadağınıkken, kazanılır mı bu yerel seçim?
Hep hüsran, hep hezimet. Bunca rezilliğe
hala Erdoğan’a oy veren bu cahil halk….” Moralsizliğinde;
cidden de coğrafya, doğulan ev kadermiş, hiç bir şeyin düzeleceği de yok.Bu şefkatsiz, vicdansız, çağdışı çarkın içinde sürekli dönmektense, en iyisi
çekip gitmek, bu ülkeden.En azından
kalan ömür huzur içinde geçer’ öfkeli
asık suratlar.
Şimdi, bugün seçim sonrası
çöpleri toplayan temizlik
görevlileri dahil, herkesin yüzünde bir
gülümseme, yol kenarındaki çirkin hafriyat bile göze güzel görünüyor ,
vallahi bir seçim yenilgisini, ne
ülke, ne de bünyeler kaldıramazmış, el insaf 22 yıl sonra gelinen nokta; gri liste,
milyonlarca mülteci, her şeyden rant devşirme, rüşvet, pahalılık; daha
da mı, seçim kazanılmayacaktı?
Hoş hangi oligarktan
türediği bilinmeyen “Gezi direnişinde
gördük ki, kitle sokağa döküldüğünde iktidarın işine yarıyor” korkutmalı,
bireyleri hakları için protesto
yapmaktan alıkoyan; zenginden, gelirinden
vergi almak yerine fakirden nasıl daha fazla vergi almalı’yı
bayraklaştırmış müesses nizama
dokunmayan, ucube uygulama; grup kurduğunda hazineden alınan devlet yardımı sayesinde, hiç oy
almasa da en az beş yıl erki ve
parayı elinde tutacağı partisinde; haftada bir grup toplantısında bağırıp,
çağırmayı, isteğini aday adayı
atayıp, makam mevki sağladıkları siyaseti geçinme kapısı algılatan, eleştiri kaldıramayan Erdoğan
gibi egosu tavan, otoriter
muhalif siyasi parti liderlerine, dev
bütçe üzerine oturmuş STK başkanlarına kalsa, bu seçimde kaybedilirdi.
Ama bu defa ,
önseçimsiz atanmayı kabul eylemiş “projeniz ne? benim projem yok”
coolluğunda, adilliği tartışma götürmez adayın, belediye başkanı seçilmesi bile
gösterdi ki, partilerde ve
STK’lardaki halinden memnun, adeta
“Woke” akımının temsilcisiymişçesine sorunların kaynağı müesses nizama; –Demokrat Parti üyesiyken, partisinden ayrılıp ABD başkanlık seçimine girmiş “Kapitalizme
kızgın olmanızda sorun yok”
kitabında “Oligarklar, ABD'yi de yönetiyor ve bu sadece ABD ya da
Rusya'yla da sınırlı değil. Avrupa, Birleşik Krallık ve dünyanın her yerinde,
az sayıda inanılmaz derecede zengin insanın işleri kendi lehine yürüttüğünü
görüyoruz. Ve yalanlar, yalanlar, yalanlar... Ve yolsuzluk, yolsuzluk ve
yolsuzluk… medya da oligarkların kontrolü altında“ tespitini yapmış; özlemi duyulan entelektüel
politikacılardan Bernard Sanders gibi– köklü bir itirazı olmayacak sağ, İslamcı, muhalif sosyal demokrat , sol partilerin de hükümranı oligarklara rağmen;
hani eriyen karlar,
yağan yağmurlarla dolar, dolar da baraj,
taşmak üzereyken kapak kontrolü
bir biçimde açılır, bir felaket önlenir
ya, işte günlük gereksinimi ekmeği, yumurtayı
almayacak boyutta; istisnasız tüm partilerin de oy
deposu kullanma amacıyla “… ayda
toplam 236.863.960,00TL et yardımı yapıldı….biz halkımıza et değil, but
veriyoruz. emeklilere verilen 1000 liralık yardımı 5 bin TL'ye.. çıkarıyoruz
” vaatleriyle, sürekli istismarına, onurun ayaklar altına alınmasına
neden bir kurabiyenin 50-60 liraya satıldığı vitrinlere baka kalınan fakirliğin yaşandığı, dünya
sefalet endeksinde 5.inci sıraya erişmiş
Türkiye’ de; yandaşa
hazine garantili proje, geri ödenmeyen krediler, emeklisine 10 bin TL maaşı
reva gören otoriter yönetiminin
dizaynı ekonomik yapının mimarı
AKP’nin iktidarının 22.inci yılında bıçağı kemiğe dayandıran; sadece
kendisini değil uluslararası camiayı
da rahatsız eden Erdoğan’ın, ortağı
Bahçeli’nin dev aynada “Ali Kıran baş kesen” tavrının, kibrinin, şımarıklığının arşı aşmasına tepkisini;
‘ne yaparsa
yapsın “partim, mecburum” diye oy vermenin 22 yıl sonunda memleketi
getirdiği nokta iflas, koyu bir karanlık, istibdat ve fakirlik. Zaten illaki bir gün iktidardan
düşeceklerdi. Sürseydi 1923-1945 yılları
arasında tek partili CHP sonsuza
kadar iktidarda kalırdı. Yetti de, arttı
artık süngü düşürülmeli’ şiarıyla kanalize ettiği seçim sandığından; Erdoğan’a, iktidarına
okkalı ders verme arzusunu taşıtarak
“cahil, aptal” ithamlarını da boşa düşürüp,
rüştünü de ispatlayan
Türkiyeliler sayesinde; umutsuzluğun dibinde, kimsenin
beklemediği , umulmadık, sürrealist
bir anda, elde telefon “Adıyaman, Menzil’in yuvası da mı, CHP yazıyor, şaka mı bu? Sakın bizimkiler,
oyları çalmış olmasın?’ uçuşlu kelebek etkisiyle sanki o
ahlaksızlığı ahlak, taraftarlığı doğruluk,
“onlarda da yapıyor’la hırsızlığı, haksız ikbali normalleştiren zihniyetin
çürüttüğü insani değerler, hak , hukuk,
adalet de ayaklanmış;
Sümeyyelerin danışman, Beratların bakan,
Hamzaların kamu bankası yönetim
kurullarına atanmadığı, 5’li çetelere adrese teslim ihalelerin verilmediği, demokrasinin baş tacı
edildiği “muasır medeniyet“ için
çırpınanlar da "benim memurum
isini bilir", "çok yedi ama çok da is yaptı, biraz da
bizimkiler yesin ne var bunda“
klişeleriyle yol verilmiş “Kleptokra”siyi sonlandırmışcasına yaşanan
mutluluk “yalancı bahardan” daha kısa, ancak gece
kadarlıktır, oysa.
Gün ağardığında, sebep
ne olursa olsun onca yıl sonra seçim kaybettiren kitlenin, Türkiyelilerin partisinden uzaklaşarak, iktidarını da yıkacağını anladığının
itirafı “biz bitti demeden bitmez”
kabadayılığına sığınan Erdoğan’ı
izlemenin keyfinde ‘var ya hep başımızda
kalacak sanırken şu olana bak! meğer
ne kadar da hasretmişiz azıcık sevinmeye, umuda
…’ coşkusunda mis kokulu beyaz çiçekli mahlep ağacının altında bankın
konduğu park; önceki gün, dün de böyleydi, yine
havuzdan su sesi geliyor, gençler aralarında bir şeylere gülüyor, kulağında kulaklık şarkı
dinleyen kadının önündeki
merdivenin orada selfie çekiyordu
öğrenciler. Bugünde, dün de otobüslerin, arabaların fren,
korna sesi aynı; sevgililer, yaşlılar, memurlar, insanlar
dolaşıyor yine aheste, aheste, dedikodu yaparak. Televizyonlarda yine durmadan,
durmadan konuşan; kaliteli yaşamlarını finanse eden sistemin çarpıklığını göstermemeye yeminli yine, aynı sağ, sol, İslamcı, yandaş, yoldaş
yüzler; yazarlar, çizerler; hep yaptıklarını yapıp akıl dağıtıp, siyaseti
dizayna yeltenen.
Peki,
o zaman, her şey; zihniyetler, tavırlar, duruşlar –“bak, bak şu
Raşit’e, Gül’e; oturacağı koltuk hakkıymış pişkinliğinde, önseçimi kazanmış Faruk’un, diğerlerinin hakkını
çiğneyerek, atamayla listede ön sıraya
koyulan değilmişler gibi, nasıl da gevrek gevrek gülüyorlar. Parti Meclisinde,
İl’de, İlçede, belediye de olmasaydı
abin Ali Haydar, ablan Saniye , arkadaşın
Veli, Alper komşun Erdal, annen Yaşar,
baban Murat, aday tespit
komisyonuyla tamamen duygusal ilişki
kurmasaydın acaba görür müydün sen ! o koltuğu’– düşünceleri aynıyken; değişimi
giyimde kuşamda, kaşta gözde, saçta yeni bir tarza bürünme kavramış toplumsal yapıyı bir anda
sevgi pıtırcığı, böceği kılan; değişmediği halde değişim, değişmiş gözüken
ne?
Sırf, özellikle de sol, sosyal demokrat cenahta yıllardır
ufak bir yerginin karşısına konulan Demokles kılıcı “şimdi sırası mı AKP’ye
yarar, partiye zarar verir, şeriat getirecekler,
oy çalıyorlar” bahanelerinin vesayetinden
kurtarıp, cidden de bahaneliğini ortaya çıkarmasından; ana muhalefet lideri olunca, iktidarını
demokratik yoldan kaybedeceği, 22 yıl
sonra nihayet anlaşılan Erdoğan
karşıtlığı, nefretiyle beslenen muhalefet liderlerin de; partilerinde
erkte kalmalarını sağladığından
“aralarında anlaşıyorlar” imajını uyandıran
kutuplaştırma siyasetini bitirmesinden; DOLAYI BİLE, Türkiye için bir dönüm,
bir değişim
noktası sayılacak 31 Mart 2024
yerel seçiminin kazanılması;
bir gece, gökten vahiy inip, yüzyıllık
“kapan kapana, götüren götürene” zihniyetinin “şak “ diye
sırra kadem basmasını, etrafımızın da
özgür bireylerle dolmasını da
sağlayacak değildi ya.
şayet MB para basarak ekonomide sahte bahar yaratmasaydı, muhtemelen kazanılacak 13.Cumhurbaşkanlığı
seçiminde yaşanacak zaferin; on ay sonraki yerel seçimde tezahürünü kendileri dahi
tasavvur edememiş, beklememiş,
üstüne üstlük;
İmamoğlu, Yavaş, Karalar gibi, büyük çoğunluğu 2019 yılında da aday
gösterilmiş, aynı isimlerin belediye başkanlıklarını kazandığını
görmezden gelip “ gitti, CHP şahlandı”
nankörlüğünde; siyasi
varlıklarını borçlu oldukları, oyları %1’ i bulmayan partilere –CHP’li
adayların seçilme hakkını gasp ederek – onar, onar milletvekili hediye edilmesi
dahil, her konuda mutabık kalarak; yirmi
yıldır birlikte yönettikleri CHP’sinin, seçimlerdeki başarısızlıklarının sorumluluğunu üzerine yıktıkları Kılıçdaroğlu’nun ilmik, ilmik örerek tavına getirdiği, CHP’yi merkez sağda konumlandırmasının
meyvelerinin toplandığı seçimin; başarısının
CHP’li Oligarklara; Özel’e,
Başarır’a , Ağbaba’ya, Bingöl’e, Taşçıer’e, Günaydın’a nasip eylenmesi, şanslarının yaver gitmesinden miydi?
Yoksa sağ tandaslı 80 danışmanlı
politik tercihlerinin , ağzıyla
kuş tutsa ötekiliğini sonlandırılmayacağını belki de fark edemediği hayal dünyasının bedelinin Piro’ ya ödetilmesi miydi
? Ne dersiniz ?
24.04.2024
Rukiye-Gülsen
FEROĞLU
Not.: Bugünlerde
işleri başından aşkın Sevgili Jurnalci yoldaşlar, sizi yücelten, II. bölüm az sonra, bekleyin…