Gün
gelecek sebebi olmadıkları savaşın günahsızları; hasretlerini, sevdalarını,
güzel gülüşlerini durgun sabahlara, naif barışlara sakladığımız Zdenekler,
Viyanlar, Kağanlar gibi seni de vuracaklar Ey savaş! Bekle…bekle
Duydun
mu Ey savaş! daha vurulmadığından dün yine adına “er” denilen; Facebook’a “kaldı yedi gün bir tanesi, sana
kavuşmama yedi gün”, Twitter’a “benim bir gün
Ahmet Kaya konserine gitme ihtimalimi çalan ülkesin sen Türkiye!” yazmış Doğan
Acar (22), Barış Aybek (21) öldürüldü. Duydun mu Ey savaş! dün
yine adına terörist, gerilla denilen; ne düşünmüşler, ne yazmışlar bilmediğimiz
Emrah Aydemir (15), Fırat Elma(16) da öldürüldü.
Hangi politik
düşünceden, hangi dinden, mezhepten,
ırktan, meslekten olursa olsun bedelini canıyla ödemek zorunda bırakılan
adına; er, Mehmetçik adına; terörist, gerilla adına; sivil
denilenlerin tek talihsizlikleri; savaştan başka bir şey görmeyecekleri
Ortadoğuda dünyaya gelmeleriydi.
Peki bu savaşçı Ortadoğu’da; günü gelmeden
insan eliyle gençlikleri sonlandırılan onlarca Barış’ın,
Emrah’ın vatanları Türkiye’de; savaşanların her geçen gün dozunu daha da arttırdıkları nefretle birbirini öldürmekten
zevk duyan bir toplum söylesenize; ne zamana kadar böyle öfkenin, intikamın
pençesinde yaşayabilir? Ne zamana kadar “vatan sağ olsun”, “kana kan”,
“demokrasi”, “özgürlük“, “barış” sloganlarının arkasına saklanabilir savaşın;
hayat yıkıcılığını.
Bugün
yaşananların, bu olanların aynısı 85, 30, 20
yıl önce de yaşandı, oldu;
bombalar atıldı dağlara; ormanlar, köyler yakıldı. OHAL ilan edildi,
operasyonlar düzenlendi, Kürtler tutuklandı. Pusular kuruldu, mayınlar patlatıldı;
karakollar basıldı, askerler, memurlar kaçırıldı, yollar kesildi. Kürtlük,
Türklük, aidiyet, ideoloji insan canından daha çok önemsendiğinden “benden
mi, değil mi “ diye bakılan 100 bine yakın asker, gerilla, sivil hayatını kaybetti.
O
günlerde de onlarca Erdoğan “…yüzlerce teröristi askerimiz, polisimiz aslında
gömmüştür. Yeterli mi yeterli değil…” ,
onlarca Prof. Atilla Şentürk “…
Her şehidimize karşılık bir HDP milletvekili indirilmeli.”, onlarca Kürt de “…. faşist devletin tüm kurumları ….
meşruiyetini kaybetmiştir. Özyönetim…..”
demedi mi?
Demokratik,
medeni bir ülkede ırkçılıktan, nefret suçundan ceza aldıracak Facebook,
Twitter, Youtube’da “PKK’lı leş işte
burada gebertildi”, “Kürt halkının gözü aydın, 4 it soyundan it gebermiş”
söylemlerini paylaşmadı mı insanlar. Hem de
ertesi günün sevdiğinin ölüm
haberini getirebileceğini bile bile.
İşte,
birbirlerinin günahlarını yarıştıran insanları, insanlığından çıkaran,
kurşunlanmış masum bedenleri üst üste yığdıran savaş böyle bir şeydir Matmazel! Varlığını karşıt
gördüğünü yok etmek üzerine kuran, ölenin kimliğine, ırkına, görüşüne göre
değer kazandıran ya da değersizleştiren faşizmin kucağına oturtur da en
hümanist insanı; farkında bile olmaz.
Bir
zamanlar Bulgaristan’da Türkleri, Almanya’da Yahudileri, Bosna’da Boşnakları, Türkiye’de hâlâ;
Ermenileri, Kürtleri, Dersimlileri, mütedeyyinleri, sosyalistleri “ama onlarda,
ama bunlarda şunu yaptılar“la suçlayarak yarattığı karşıtına yapacağı
vahşete sebepler bulan faşizm; suçlu
ilan ettiği gözünün önünde dursun istemez.
O yüzdendir işte Auschwitz-Birkenau toplama kampları, Srebrenica, Ziverbey Köşkü, Mamak, Diyarbakır cezaevleri. Sonra da gelsin;
SS komutanı Amon Leopold Goethler, Sırp kasabı
Ratko Mladoviçler.
Beyaz adamların, Almanya’nın, Sırpların
gücünü, üstünlüğünü göreceksiniz diyenlerin, SS’lerin, Sırp milliyetçilerinin
lanetle anıldığını gösteren, ABD’yi siyahi başkanın yönettiği dünyanın ulaştığı
noktadan habersiz; bizim de Amonlarımız vardır Matmazel; Yüzbaşı Esat
Yıldıranlar, “90
kişi öldürdüm tetikçi değil Ramboyum ben“le övünen Ayhan Çarkınlar;
Yüksekova’da bir şantiyede gözaltına aldıkları 52 Kürt işçiye “Türkün gücünü göreceksiniz”le savurdukları
tehdidi videoya çeken Özel Harekâtçı Türkler.
Videodaki
Türkiye devletine değil dışındaki bütün ırkları ötekileştiren ”Türk”e
etnisiteye vurgu yaparak, üstün millet zihniyetini açığa vuran “Türkün gücü”
cümlesi vardı ya Matmazel işte o cümleydi; sadece duymak istediklerini duyan fanatiklikte
farklı dine, ırka, görüşe sahip insanların karşı şiddetini, terörünü yaratan, olağanlaştıran.
IŞID’in
herkese, İsrail’in Filistinlilere zulmünü gösteren videolar gibi heyecanla
gösterime konulmuş videodaki o sahneler;
faşizm temalı Schindler’s List ya da La Vita è Bella filmlerinden kopmuş
gelmişçesine öylesine de tanıdıktır ki. Bir de tek tipçi despot ulus devlet
zihniyetinin gerçek yüzünün görünmesi istenmediğindendir “Bakma lan bana!
herkes yere baksın” narası. “Ne yaptı lan size bu devletin“ cevabıdır da; ters
kelepçeli, şortlu, terlikli işçilere silah doğrultularak gösterilen “Türk gücü.”
İstiklal
Mahkemeleri kararlarında, Seyit Rıza’nın, Menderesin, Denizin, 17 yaşında
Erdal’ın boyunlarına geçirilen urganlarda, Uğur Kaymaz’ın bedenindeki 12
kurşunda, 6-7 Eylül’de, Maraş’ta, Roboski’de insanları katleden nefrette,
Berkin’e, Ali İsmail’e yapıştırılan terörist damgasındaki maskelerin ardıydı o güç.
İlk
defa o Türk gücünü sorgulatan da, bugün bir 30 yıl daha savaştan kaçınmayacaklarını
gördüğümüz taraflarının; siyasi, askeri güçlerini sınayacakları yeni bir savaşa hazırlık sürecine dönüştürerek;
ki
herkesin birbirine tahammül ettiği, demokratik bir Türkiye’nin mimarı olacakken; heba ettikleri çözüm süreciydi.
Şimdi
hayata dair her şeyi; adaletsizliği,
kadın cinayetlerini, güzel bir yemeği,
sevdayı teferruat yaptıracak savaş ne ki, ölünür diyorsunuz ya Türk,
Kürt; “vatan için”, “tutsak halkım için”
hiç evladınızın kokusunu aradınız mı kanlı elbisesinde? Gülen yüzünün artık
fotoğraflarda kaldığı gerçeği yaktı mı yüreğinizi, yıkıp geçti mi hayatı? Her kapı, her telefon çaldığında öldüğünü
unutup fırladınız mı “geldi” diye? Kaç gece nereye düştü diye kaygılandınız,
uyuyamadığınız bomba, kurşun seslerinden?
Her türlü canavarlığı mubah kılan savaşın ahlaksızlığını, merhametsizliğini; astsubay Ziya Sarpkaya (27)’yı ATM’den para çekerken arkadan vuran elde; gerilla Ekin Wan’nın
(25) Varto’da çırılçıplak sokağa atılan naaşında hâlâ mı göremediniz?
Yılları hepimize dar edenlerin namlunun ucuna sürdükleri
acımasız, kör nefretten göremediğinizi, duyamadığınızı anladığından mıydı; Barış Aybek’in
daha 21 yaşında “Ben dokunamıyorum…Yazdıklarım dokunsun..!" satırlarından
akan hüzün.
Hâlâ mı duymadınız, dün yine 18 bin TL bedelli askerlik parasını yatıramayan erleri,
Siirt’te de Barış Akan’ı vurmuşlar. Duymadınız mı hâlâ, Diyadin’de çalıştığı fırında vurmuşlar Emrah’ı.
Yalnızca yeni zenginler, yeni katiller üretecek savaşın içine Barışın sığması ne kadar da acı… bir zamanlardan
ne kadar da uzak. Dünya mı? Biter, bazen.
Gülsen
FEROĞLU
20.08.2015