CHP’Lİ OLİGARKLARIN TUTKULU AŞKININ ÜRÜNÜ
AKP’LEŞMİŞ,
CHP’LİLER (THE END)
Şimdi, “one mınute” sız, bir liderin, başkanın, bireyin demokratlığının, erdemliliğinin bir kriteri illaki vardır ki, bu da
sahiplenilen devletse devletin,
aileyse ailenin, partiyse partinin,
dernekse derneğin, örgütse örgütün, cemaatse cemaatin nasıl yönetildiğiyle, ilişkilerde takınılan tutumla direkt bağlantılıdır, değil mi?
Misal,
Erdoğan’ın tek adamlığını, nepotizmini
eleştirip, kendisinin öyle olmadığını defalarca açıklayan –en azından
demokrasicilik oynayıp kazanacağını, bu kadar da
belli etmeseydi iyiydi , denecek vaziyette– daha Kurultay yapılmamış, yerel seçime de aylar
varken “Ö.ÇERÇİOĞLU, M.YAVAŞ, E.İMAMOĞLU, T. SOYER’i aday göstereceğini, dikte
etmekle yetinmeyip;
babasının
malı çiftliğini CHP’yi; layık görmediğini ima ederek küçümseyip, bilgisiz kıldığı üyelerinden – excuse
me; marabalarından– kurtarıp, tanıdığı bir “bilgili, birikimli, iyi bir (yok
edildiğinden kendisinde de,
bulunmadığını vurguladığının farkındasızlığında) sosyal demokrat....” bir kahyaya “devredeceğim” yani “buraydım...hep burdayım” müjdesini
de vermiş;
bunca
gelgitin son noktası elbette bu olacaktı ‘ Reis... Başbuğ... Başkan yine kükremiş ‘ şaşırma !
hakikatinde, “kongrelerden sonra kim ... aleyhine konuşursa,
....., ....., partiden ayıracağım'' aba
altından sopa göstermesinin de korkusunda,
bu yazıyı kurultay öncesi, alelacele kaleme aldıran
Genel Başkanın;
vahimi, omuz omuza mücadele ettiği ama olayları farklı değerlendiren yoldaşlarının,
hevallerinin kapıya konacağını duyunca
–görüntüler incelenip, akrabaları dahil hangi makamlara atandıklarının
öğrenilmesiyle – hızla ayağa fırlayıp, avuçlarını patlatırcasına tempo tutma nedenlerine de, nail olunacak, kravatlı, döpiyesli medeni ve demokrat CHP’lilerin;
memlekette
ne hikmetse, bir kez atanan, en az yedi..., ..., dört..., ..., iki kez daha atandığından bütünleştiği koltuğa
yapışma sendromunda, yeniden atanmanın
coşkusuyla, aşka gelip kendilerini
alkışlayan ‘Aydın, ..., Ankara, ..., İstanbul, ..., İzmir, ..., belediye başkanlarının, bu önseçimi, çarşaf listeyi çöp kutusuna atan
tavırları; lider ve ekibi ve Oligarklar
kaybederse; sayelerinde elde ettikleri her şeylerini, konforlarını da
kaybedeceklerinden kutsadıkları “otoriter tek adamlık...tek seçicilik, listecilik...,
tek...tek” likler, bildiğin anti
demokratik anlayışlarının, yönetimlerinin göstergesi
değilse, nedir ?
Tamam,
bir Norveç değiliz ama
neresi olursa olsun, herhangi bir şeyin tabulaştırıldığı, göklere çıkarıldığı bir
yerde; kesinlikle var olan otoriter ve kayırmacı, sığ ve kör, baskıcı ve dışlayıcı, yağmacı ve
savaş, kavga çıkaran yapının, kaçınılmaz sona, felaketlere yol açtığı, II.Dünya
savaşı gibi onlarca tecrübeyle de sabitlenmişken,
demem o ki, meydanlarda
uyuşturucu baronlarından, çetelerden
hesap sorulacağı haykırışına
karşın, Ayhan Bora Kaplan ‘nın oğlunun
sünnet düğününde çekilmiş fotoğrafları medya da yayınlanmış kurultay delegelerinin; Parti Meclisine seçilmesinin kimseyi
kahretmeyeceği düzenekte, mafyatik ve cemaatsel
bağlantıların CHP içinde kol gezdiğini, etkinliğini bilen ve gören
ve susan yoldaşım, hevalım!
‘bak ! Almanya’ya, ..., İsveç’e, özgür yaşamın
garantisi Laikliktir’ atfında bile bulunmayarak;
mütedeyyin ve sekülerlerin birbirlerine yaşam
biçimini dayatacakları kaygısını, yirmi yıldır giderecek politikalar üretmemesinin, kazanılmayan her seçim sonu
aklayıcı bahanelere sığınılmasının, nedenini merak edip de tek bir
gün dönüp,
tepkisinden korkup “HAMAS terör örgütüdür” bile
diyemeyen adeta Erdoğan tarafından
atanmış “muhalefet bakanı”ymışcasına görev ifa eden muhalif liderlere, örgütüne, ekibine baktın mı?
Durmadan kanıtlandığı halde “ne yapalım ülkenin %70’i sağcı, iktidar için
şart” propagandasıyla çaresizlik sonucu, mecbur kalınmış imajı da verdirilerek ittifak bataklığına
saplandırdıkları CHP’yi, sağcılaştırma projesini uygulayan Oligarklara;
kaptırdığın kolunu kurtarıp, muhalifliğin gereğini yerine
getirmediğinden, Türkiye’nin ve partinin
ve partilerin ve bireylerin AKP’lileştirilerek,
üzerlerine ölü toprağı
serilmesini “ yerel de iktidarız yeter,
nasılsa bana da bir pay düşer “ faydacılığında izlediğinden; bu talanın, kara
paranın normalleştirildiği, yargı mensuplarının rüşvetle, torpille iş gördüğü, yoksullaştıran
sisteme egemenlerin, her seçimi kazanmasına fırsat tanırken;
faşist,
sağcı iktidarların alternatifinin,
revize edilse bile sağ partiler, ideolojiler değil, karşıtı
bireyi, özgürlüğü kutsayan demokratlar,
sol partiler ve ideolojileri olduğunun
örnekleriyle dolu medeniyet
tarihini, görmezden gelen de sensin,
yoldaşım, hevalım.
Onun
içinde Erdoğan taklitçisi, muhalefet
liderlerinin, daha 6’lı masada anlaşamıyorken, sekiz
cumhurbaşkanı yardımcısının sorunsuz karar alabileceklerine inanamayan,
seçim olmadan mevkileri, makamları bölüşme
derdine düşen, partililerin
açgözlülüklerine tanıklık gibi, pek çok
olumsuzluğu gözlemlediğinden, devasa
sorunların müsebbibi iktidarı,
o sorunları çözmeye talip eyleyecek
akıl tutulmasına razı, muhalefete,
vaatlerine güvenmemiş halkı,
yerin dibine koysan da oy vermiyor
diye;
80
danışmana muhtaç eylemeyecek ‘aslı
dururken aynı söylemleri – denenmiş bir defaya mahsus
servetten vergi alınması vari radikal önerileri pas geçip – aynı çözümün,
farklı versiyonunu ortaya koyana
oy verilmez’ gerçeğini,
bilmemeleri
imkansızken ‘acaba neden, hala ve inatla
muhafazakar, İslamcı, sağ
partilerle ittifak dayatılıyor’ muammasını çözmeyi
de Oligarklarca beslenen hep aynı
şeyleri konuşan, yazan güzellemeci ama
niyeyse araştırmacı gazetecilere bırakmış , benim “yalnız ve güzel” ve tükenmiş CHP’m;
üyelerine nasip eylemediğin sevginle kucaklayıp,
önlerine makamlar serdiğin İP, DEVA, SP, DP Gelecek Partililerin, Abdüllatif Şener,
İlhan Kesici, Ramazan Kubat, Perinaz Yaman, Bülent Kuşoğlu, Bülent Tezcan ’ların, Oligarkların
elinde sağdan sola– merkeze–soldan sağa taşındığın, uzun zaman diliminde, ‘artık unuttum ben de kendimi ‘ mecalsizliğinde, hoyrat ellerin memleketinle birlikte gurbeti yaşattığı Kasım
sararmışlığında;
özgürlük
ve eşitlik ve kardeşlik ve demokrasi ve
laiklik ayağı kırık Cumhuriyetin 100.yılında, kurucu liderin Gazi Mustafa Kemal’in yerine getiremediğin vasiyeti; ulaşmanı istediği ama adım... adım uzaklaşılan
muasır medeniyet kavgasını “
ayakta kalabilme”ye, zekayı pişkinliğe,
üç kağıtçılığa, zarifliği, sanatı vandallığa eviren,
birbirinin
benzeri partilerin, 21.yüzyılda
“kahkaha ile gülmeyin... şaka yapmayın” buyurganlı dört bir yanı sarmış tarikatların
– vicdanını ve değiştirme ve sorgulama iradesini teslim ettikleri– Oligarkların sözünden çıkmayan “ celladına aşık “ delegelerin,
kuşatılmışlığında,
C.Süreyya’nın “ dedim ya,
sonbahardı. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin..’ burukluğunu , müstehzi bakışlayan Türkiye’nin, CHP’nin Oligarkları, acaba
farkındalar mı? mevsim, bağ bozumudur da, vazgeçmeyenlere...
Rukiye-Gülsen Feroğlu
31.10.2023